|
Bu haftadan notlar

Önceki günlerde son dönemin önde gelen yazarlarından Hasan Ali Toptaş’ın bir röportajında “Genç çevirmenlerin kitaplarını okumuyorum” demesiyle başlayan tartışmalara bir hesaptan verilen “Bu tacizci ne yüzle konuşuyor?” cevabı muhtelif iddiaları ve bir linçi başlattı. Kartopu etkisiyle ilerleyen linç kampanyası başkalarını da hedef aldı. Bunlardan birisi de yayıncı İbrahim Çolak’tı. Önceki gün, sosyal medyada ona yönelik bir hesaptan yapılan bir iddianın ardından yayıncı İbrahim Çolak intihar etti. İddia gerçek mi değil mi belli değil. Böylesine hassas sonuçları olabilecek bu tür suçlamaların sosyal medyada yapılmasını yanlış buluyorum. Bu mahkemesi olmayan bir infaz, sadece o faili mahkum etmiyor ailesini ve çocuklarını da damgalıyor, cezalandırıyor. Taciz suçunun cezası elbette ağır olmalı. Elbette cezalandırılmalı! Ancak suçlamalar da cezalandırmalar da savunmalar da bu yöntemle, sosyal medya mesajlarıyla olmamalı.

ADINI DEYİVERİN GARİ!

Bir Başkadır filminin yorumlarına Almanya İngiltere Belçika basını dahil oldu. Kim ne derse desin Türkiye kendisiyle konuşmaya başlıyor. Ancak yorumlara bakınca umarım bu konuşma da başka şeyler gibi konuşur-muş gibi yapmak mesabesinde kalmaz. Geçen hafta dikkatimi çeken bir şey; film üzerine konuşan oyuncuların başörtü lafını telaffuz etmekten kaçınarak konuşmalarıydı. Habertürk’te yayınlanan röportajda “Başörtülü oynamak nasıldı?” sorusunu başrol oyuncusu bile bu kelimeyi kullanmadan cevap vermeyi başardı. Sahiden çok güldüm. Bir dönem de türban diyenlere alışkın bir nesil olarak bizim grupta sizinle çok dalga geçtik haberiniz olsun. Bu bir virüs, ya da siz istemeden başınıza konacak iyi saatte olsunlar filan değil. Adını anmakla insanın başına konmaz, birden gerici filan da yapmaz, karizmanızı çizmez, sınıfınızı düşürüvermez! Rahat olun! Eminim menajerleriniz ‘konvansiyonel medyanın alışık olmadığı bir temsil’ özetiyle size böyle konuşmayı tavsiye etti. Benden tavsiye sahiden komik duruyor. Ayrıca onu (başörtüsü) takarak oynuyorsunuz da, adını anmaktan niye çekiniyorsunuz ki! Sahiden anlamadım ama çok komik buldum.

ŞU KAMALA’DAN KORKUYORUM…

Ya ne bileyim bir içgüdü, bir his diyebilirsiniz. Kadın olması, çok kültürlü yapısı, başarı öyküsüyle vay be dedirtiyor, kulağa güzel geliyor. Harika dünya değişiyor, kadınlar güçleniyor diyesim geliyor da diyemiyorum. Nedense onunla ilgili her haberin ardından Peter Sellers’in oynadığı ‘Merhaba Dünya’ filmi zihnimde beliriyor.

Efenim yılın son ayında mutat olduğu üzere Time dergisi yılın en güçlü kişisini seçti. Kamala Harris Amerikan Başkanı seçilen Biden ile birlikte yılın en güçlü kişisi seçildi. İlk defa bir başkan yardımcısı başkan ile aynı kapakta yer alıyor. Amerika’nın parçalanmaktan korunacak müesses nizamını emanet edecekleri kişi olarak bu kadar ön plana çıkarılması dikkatimi çekiyor. ‘’Amerika’nın hikayesini değiştirmek, empatinin, bölünmenin öfkesinden daha güçlü olduğunu göstermek, acılar içindeki bir dünyada iyileştirme vizyonunu paylaşmak için TIME’ın 2020 Yılın Kişileri seçildi.” İzlemede kalmakta fayda var.

İSRAİL-ARAP FUTBOL MESELESİ

Konu İslam dünyasında ölü balık taklidiyle karşılandı ancak İsrail medyası verip veriştiriyor. Beitar Jerusalem kulübü, 7 Aralık’ta BAE Devlet Başkanı Şeyh Halife bin Zayid Al Nahyan’ın oğlu Şeyh Hamad bin Halifa El Nahyan ile bir yatırım anlaşması imzalandığını duyurdu. Bunun üzerine medyada “Neden bir Arap yatırımcı İsrail’in ‘en ırkçı kulübüne’ para akıtıyor?” başlıkları gündeme geldi. Üstelik başarılı bir takıma da değil, ligden düşme sınırında olan bir takıma… Konuya sadece basın öfkeli değil, taraftar da kızgın. Beitar Jerusalem’in antrenmanı sırasında 100 kadar taraftar bu nedenle sahayı bastı. Beitar taraftarları, Arap ve Müslüman karşıtlıklarıyla ve şiddet dolu davranışlarıyla tanınıyor. Taraftarlar, duyurudan önceki günlerde de Beitar’ın stadyumunun duvarlarına sloganlar yazmıştı.

Bununla ilgili haberleri okurken yıllar önce Türkiye’de Büyükelçilik yapmış olan Alon Liel ile yaptığımız röportaj geldi aklıma. Alon Liel de İsrail’e döndükten sonra Arap ve Yahudilerden oluşan bir futbol takımı kurmuştu. O günlerde bir barış girişimi olarak gördüğümüz bu projeye biz Türkiye olarak da destek vermiştik: “Dışişleri Bakanlığı’ndan ayrıldığımda Yahudi – Arap bir futbol takımı kurmak gibi bir fikrim vardı. Kudüs yakınlarında bir Yahudi şehrinde yaşıyorum. Meraset Zion. 30.000 Yahudi yaşıyor. Yanında ise bir Arap köyü var. Abu Goş adında 10.000 Araba ev sahipliği yapan. Ben iki şehrin futbol kulübünü birleştirdim. Başladık ve şu anda 4 tane takımımız var farklı yaşlara göre… Bu çok nevi şahsına münhasır bir proje. Belediyeler arası bir şey. Arap – İsrail sorununu çözemeyiz. Ama iyi ilişkilerin faydası olur…’’

Alon Liel BAE’nin fanatik bir Yahudi takımını almasına ne diyor bilmiyorum ama konuyu izlemede kalacağım…

TEOMAN DURALI…

Bu hafta Türk Kahvesi’nde konuğum felsefe profesörü olan Teoman Duralı olacak. Türkiye’de felsefe bölümlerinin açılmasına, biyoloji felsefesinin yer bulmasına, öğrenci yetiştirmeye yaptığı katkı kadar Türkiye’nin imkanlarıyla Türk okullarında yetişmiş bir felsefe profesörü olarak Batı’da Batı felsefesini anlatmasını konuya hazırlanırken çok önemli buldum. Öğrencilerinden olan İhsan Fazlıoğlu’nun ona verilen bir ödül töreninde yaptığı konuşmada belirttiği gibi; Türkiye’de

yayımlanmış Felsefeye Giriş kitapları içinde tercüme ve alıntı kullanmadan felsefeyi anlatan tek kitabı o yazıyor.

“Nasıl oluyor da Türkiye’de yaşamış bir felsefeci, kendisinden önce Felsefeye Giriş kitapları yazılırken, çeşitli kaynaklardan -hani tercümeleri saymıyorum tabi...- hareketle bir kitap yazıyor da, bir Türk filozof kalkıp kendi perspektifinden -bildiği kadar, anladığı kadar ama kendi durduğu yerden olaylara bakarak- bir Felsefeye Giriş kitabı yazıyor. Bence mesele burada düğümleniyor...

Şimdi, ben bunu üç terimle izah ediyorum: Şahsiyet, Mensubiyet ve Ehliyet.

Felsefeye Giriş kitabını Teoman Duralı’ya ait kılan, ona özgü kılan, bence bu üç terimin hakkını Teoman Hoca’nın vermesidir. Üstad olmanın da asgari koşulu, biraz önce saydığım, bu üç temel... Yani şahsiyetli, mensubiyetli ve ehliyetli olan kişinin başarabileceği bir şey diye düşünüyorum. Ben kendi hesabıma hocamdan bunları gördüm ve aldım...’’

#Teoman Duralı
#Bir Başkadır
#Sosyal Medya
3 years ago
Bu haftadan notlar
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle