|
Yassıada komutanına tokat atan tarihçimiz: Prof. Dr. Osman Turan

Bizde Selçuklu tarihini bütün ayrıntılarıyla bilen ve bu konuda kaynak teşkil edebilecek eserler kaleme alan iki ünlü tarihçiden biri Prof. Dr. Mükrimin Halil Yınanç, diğeri ise merhum Prof. Dr. Osman Turan’dır. İkisinin de ortak yönlerine temas etmek gerekirse şöyle diyebiliriz.

İkisi de, Selçuklu tarihi konusunda tam birer otoritedir. Mükrimin Halil Bey de, Osman Turan Hoca da 27 Mayıs Askeri Darbesi olunca Yassıada’da kurulan uyduruk mahkemede yargılandı. Ölüm yaşları da birbirlerine yakın olup Mükrimin Halil 61, Osman Turan Hoca 63 yaşında vefat etti. Cenab-ı Hak, her ikisine de rahmetiyle muamele buyursun.

Bendeniz Mükrimin Halil Hoca’ya şahsen mülaki olmadıysam da Osman Turan merhumu yakından tanıdım. Bütün kitaplarını, ayrıca gazetelerdeki ve dergilerdeki yazılarını büyük bir zevkle okudum. Aydınlar Ocağı’nda ve başka mahfillerde yaptığı sohbetlerin bazılarında bulundum. Sahibi olduğu Nakışlar Yayınevi’nde kitaplarını basan merhum H. Cengiz Alpay’dan da Hoca hakkında bir hayli anekdot dinledim. Gerek “Türk Yurdu” dergisinde neşredilen yazıları, gerekse Yeni İstanbul gazetesinde yayımlanan makaleleri değerinden hiçbir şey kaybetmemiş olmalı ki, bunlar günümüzde de kitap haline getirilip kültür dünyamıza kazandırılıyor.

Selçuklular dönemini baz almak suretiyle Türk – İslam medeniyetinin ne muhteşem bir medeniyet olduğunu tarihi dehasıyla isbat eden Osman Turan Hoca hakkında müstakil kitaplar da neşredildi. Kılı kırk yaran Prof. Ali Birinci’nin çalışmasıyla, Nurdan Demirci’nin Boğaziçi Yayınları arasında çıkan eserini buna iki örnek olarak gösterebiliriz.

Geçen hafta Pazar günü Yeni Şafak’ın Pazar ekinde yayımlanan uzun bir röportaj bu satırları kaleme almama vesile oldu. İlgi çekici mülakatlara imza atan Ayşe Olgun’un Hasan Aksay Bey’e yönelttiği “Yazar kadrosunda dikkat çeken isimler kimlerdi?” sorusu şöyle cevaplandırılıyor: “Necip Fazıl olmalı dedik. Evine gidip davet ettim, kabul etti. Osman Turan vardı. Eşi Abdülhamid’in torunu Satı Sultandı. İhtilal döneminde Demokratik Parti milletvekili olarak Yassıada’ya gönderildi.”

Osman Turan Hoca’nın Yassıada’da maruz kaldığı zulmü anlatmadan önce yukarıda görülen iki yanlışı düzelteyim. Merhumun hanımının adı Satı Sultan değil, Sâtıa Sultan’dı. Yassıada’ya gönderildiği sırada Demokratik Parti milletvekili değil, Demokrat Parti milletvekiliydi. Bilindiği üzere, Demokratik Parti, merhum Ferruh Bozbeyli’nin Adalet Partisi’nden ayrılan arkadaşlarıyla kurduğu partinin adıydı.

Şimdi gelelim merhum hocamızın Sâtıa Sultan Hanımefendiyle olan evliliğine. Nurdan Demirci’nin neşrettiği “Prof. Dr. Osman Turan’ın Hayatı ve Eserleri” isimli kitabında anlatıldığına göre bu izdivaç şöyle gerçekleşiyor:

Hoca, 1950’de Paris’te toplanan Milletlerarası Şarkiyatçılar Kongresi’ne katılmak üzere Fransa’ya gidiyor. Burada Osmanlı Hanedanı’na mensup bazı kimselerle tanışıyor. Henüz bekâr olan O. Turan, tanınmış asil bir ailenin kızıyla evleneceğine dair rüya görüyor. Hanedan mensuplarının yurda dönmesine izin verildikten sonra gelenlerin arasında 2. Abdülhamid’in kızları ve torunları da vardır. Yakın arkadaşı Nihal Atsız’ın vasıtasıyla padişahın kızı Ayşe Osmanoğlu ile tanışıyor ve bu hanedanın içinde bekâr bir kızın olup olmadığını öğreniyor ve yine Atsız vasıtasıyla Sâtıa Hanım Sultan’la tanışıyor. Sâtıa Hanım Sultan, Abdülhamid’in en büyük oğlu Şehzade Selim Efendi’nin kerimesi Emine Nemika Sultan’ın kızıdır.

Yazarımız daha sonra şunları söylüyor: “Sâtıa Hanım Sultan, Osmanlı hanedanının 1924’de yurt dışına çıkarılmasından sonra 1927’de Paris’te dünyaya eldi. Küçük yaşta Lübnan’a geçti. Aftan sonra bir süre de İstanbul’da oturdu. Osman Turan’la tanışan Sâtıa Hanım Sultan, onun şiirle yaptığı evlenme teklifini kabul ederek, 20.12.1956’da Kadıköy Evlendirme Dairesi’nde – Hamdullah Suphi Tanrıöver’in şahitliğiyle – evlendi.”

Merhum Prof. Dr. Osman Turan’a, tarihçiliğinin yanı sıra şöhret kazandıran gelişmelerden biri de Yassıada Komutanı Tarık Gürya’ya attığı Osmanlı tokadıdır. Merhumla ilgili kitapların ve makalelerin bir çoğunda yer alan bu tokat olayını yakın dostu olan bir başka tarihçi, Prof. Dr. Mehmet Altay Köymen hadiseyi bizzat kendisinden dinleyerek şöyle anlatıyor:

“Yassıada komutanı göründüğü zaman herkes ayağa kalkıp hazırol durumuna geçiyordu. Ben ayağa kalkmadım. Bana niye ayağa kalkmadığımı ve hazırol durumuna geçmediğimi sordu. Ben, onun için ayağa kalkmaya, hele hazırol vaziyetine geçmeye hiç mecbur olmadığımı söyledim. Bana çıkıştı ve üzerime yürüdü. Ben de kendisine tokat attım. Maiyetindeki askerler süngüleriyle üzerime hücum ettiler. Kumandan, onların beni öldürmelerine müsaade etmedi. Fakat, beni son derece rutubetli ve tabanı ayak bileklerine kadar çıkan çamurla dolu bir hücreye attı. Yassıada’ya getirilmeden önce ağır bir ameliyat geçirdiğim için zaten hasta idim. Hücrede günlerce kaldım. Sonra çıkarıldım.”

İşte Prof. Dr. Osman Turan, böyle hem âlim, hem kahraman bir tarihçimizdi. Öyleyse bu yazıya, benim de hocam olan merhum Mücteba Uğur’un vefatına düşürdüğü şu tarih beytiyle son verelim:

Toprağım bağrına onu da bassın

Hiç sual sormasın “gelen kim” diye

Şu fâni âlemden ebediyete

Verebilir miydik başka hediye (Mart 1978)

#Osman Turan
#Yassıada
#Tarih
3 yıl önce
Yassıada komutanına tokat atan tarihçimiz: Prof. Dr. Osman Turan
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’