|
Hiç kimse "önce insan" değil

Sevgili şair arkadaşım Furkan Çalışkan"la Polonyada"yız. İşbu yazı, bu gezinin notlarıdır.

1.

Seneler önce duymuştum. Türkiye"den sosyalist bir siyasi heyet Mısır"a gider. Mısır Sosyalist Partisi ile bir buluşma ayarlanır. Toplantıda Mısır Sosyalist Partisi sözcüsü sözlerine şöyle başlar: "Bismillahirrahmanirrahim. Essalamu aleyküm." Tabii, bizim sosyalistlerde bir dalgalanma olur. Şaşırırlar. Hatta, Allah bilir, aralarında "yahu yanlışlıkla İhvan"ı mı ziyarete geldik" diye soranlar bile olmuştur. Çünkü bizimkiler, İbn Haldun"un o meşhur "coğrafya kaderdir" sözünü anlamaya hiç mi hiç yanaşmadıkları için bir sosyalistin konuşmasına bu cümlelerle başlayabiliyor olmasını asla anlamlandıramamışlardır.

Öyledir. Coğrafya kaderdir. Hiç kimse hümanist saftiriklerin zannettiği gibi "önce insan" olarak doğmaz. Hepimiz verili kimliklerimizin tam ortasında doğar ve gelişiriz. Bu verili kimliklerimizle "olduğumuz insan" haline geliriz. Söz gelimi ben Ankara"da, alt-orta sınıf bir Müslüman-Türk ailesinin çocuğu olarak doğmuş olmanın bütün özelliklerini taşıyarak veya bu özellikleri reddederek büyüdüm ve bu yaşıma geldim. Coğrafya kader olduğu için Budapeşte"de ya da Krakow"da şiir okuyacağım zaman sunucu beni "Müslüman Türk şair" olarak tanımlıyor. Beni böyle tanımladığı gibi, söz gelimi, Enis Batur"u da böyle tanımlıyor.

Saftirik hümanizm bize, "bütün verili kimliklerimizden kurtulup..." şeklinde başlayan cümleler önerip duruyor. Öyle bir dünya yok. Amerika"da yaşayan Sırp şair Charles Simic iseniz, ne bileyim mesela Fazıl Hüsnü Dağlarca"nın, mesela Cahit Külebi"nin onda biri etmeyecek şiirlerinizle Avrupa"nın her yerinde ödülden ödüle koşuyorsunuz. Polonyalı bir Yahudi iseniz dünya sizden özür dilemek için sıraya giriyor. Afrikalı bir Yahudi iseniz (yani Falaşa"ysanız) İsrail sizden kurtulabilmek için her türlü numarayı deniyor.

Hiç kimse "önce insan" olarak doğmuyor. Annesi, babası, dini, milliyeti, ülkesi, ülkesinin iklimi, ekonomik durumu, zekası falan onu "bir çeşit insan" yapıyor. Bu yüzden mesela Krakow kafelerinden birinde çalışan o garson abla size "1 Mayıs"tan nefret ediyorum. Bana eski ve fakirlikten geberen Polonya"yı hatırlatıyor" deyiveriyor.

2.

Furkan"la yeni şakamız şu: Aslında bütün hayatını BMW fabrikasında buji kablosu takarak geçiren orta boylu, kemik gözlüklü, hafif kır saçlı ve spor ceketli bir Alman"ı; sadece o görünüşü için "filozof" zanneden beyaz Türkler de bizim coğrafyanın kaderi.

3.

Auschwitz toplama kampına gittik. 1941 – 1944 yılları arasında bu kampta ölen insan sayısı 1.8 milyon ve bu insanların 1.5 milyonuna yakını Yahudi. Büyük ve keskin bir acı. Hala o kırmızı kiremitli kamp binalarında ölümün soğukluğunu hissediyorsunuz. Aklımıza iki şey takılıyor bu insanlık dışı mekanı dolaşırken. İlki kendisine bu eziyetlerin yapıldığı bir millet nasıl olurda aradan 50 sene bile geçmeden Sabra ve Şatilla gibi Auschwitz özentisi iki toplama kampı inşa edebilir. Bir acıyı yaşamış olmak, başkasına o acıyı yaşatmamayı gerektirmez mi? İnsanlığımıza borcumuz bu değil midir? Anlaşılan Siyonizm için değil. Auschwitz kampını gördükten sonra Siyonizm"e olan öfkem bir kez daha arttı.

İkinci mesele ise Polonyalıların bu toplama kampını "full turistik" bir alana çevirmiş olmaları. "Parasını verin ve size bir soykırım gösterelim" diyorlar nerdeyse. Kulağınızda kulaklık, üzgün sesli bir rehber eşliğinde geziyorsunuz kampı. Neredeyse size çıkışta hediyelik kül de satacaklar. Vıcık vıcık bir soykırım kapitalizmi.

Ve Furkan"la çok büyük bir alana Alman disiplini ile gayet düzenli şekilde yapılmış kampı gördüğümüzde yaptığımız bir espri daha: "Aman TOKİ burayı görmesin. Bir cami, bir AVM, iki parkla buraya yeni bir yaşam alanı konduruverir."

4.

Krakow, yaklaşık 1,5 milyon insanın yaşadığı şahane bir şehir. Şehrin ortasındaki "eski şehir" kesinlikle çok iyi korunmuş. Üstelik yeni binalar da eskilere uyumlu olarak inşa edilmiş. Çok büyük ve özenilecek kadar iyi bir meydanı var. Türküz ya. Aklımızda, Sultanahmet-Ayasofya arasındaki park düzeneğini kaldırıp o alanda benzer bir meydan oluşturma fikri. Fakat hemen vazgeçiyoruz. Zira böyle bir meydan için bir miktar ağaç kesmek gerekecek.

5.

Krakow"da yaşayan bir Türk anlattı. Gezi esnasında Krakow sokaklarında "Türkiye"de binlerce insan öldürülüyor" içerikli mini broşürler dağıtılmış. İşadamlığı yapan Türk abimiz dertli ve net: "Gezi niye çıktı bilmem. Bildiğim bir şey varsa Gezi"den önce 1 liramız 2 zloti idi. Şimdi bir liramız 1.3 zloti. İnsan memleketine bunu yapar mı?"

10 yıl önce
Hiç kimse "önce insan" değil
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi