Hafta sonu Antalya Diplomasi Forumu’nda (ADF) ‘Ortadoğu’da Barış: İki Devletli Çözüm Zamanı’ adlı panelin moderatörlüğünü yaptım. Panelde konuyu hem sahadaki gelişmeler hem de diplomatik çabalar açısından değerlendirebilecek üst düzey konuşmacılar vardı. Panelin başlığı, Filistin halkının kendi devletini kurmadan Ortadoğu’da barışın mümkün olamayacağı tezine dayanıyor. Türkiye’nin öteden beri savunduğu bu yaklaşımın imkanlarını konuştuğumuz tartışmada, bekleneceği üzere, dinleyenleri karamsarlığa sevk edecek birçok temaya odaklanmak zorundaydık. 7 Ekim’den beri insani yardımın İsrail tarafından silah olarak kullanılması, etnik temizlik ve soykırım politikalarının iki devletli çözüme alan bırakmaması, uluslararası baskıların Amerika’nın baskısı olmadan etkili olamayacağı gibi temalar barışın gelmesinin ne kadar zor olduğunu hatırlattı. Bu tabloya rağmen, ADF’nin ana temasında da ifade edilen ‘diplomaside ısrarla’ birlikte gösterilecek ‘stratejik sabrın’ orta ve uzun vadede sonuç almak için kritik önemi haiz olduğu açık.
Oturumda öne çıkan tartışmalardan biri İsrail’in uluslararası yükümlülüklerini hiçe sayarak insani yardımı savaşta kullandığı silahlardan birine döndürmesi oldu. 7 Ekim öncesinde Gazze’yi uzun yıllar abluka altında tutan ve insani yardım geçişlerine çok sınırlı izin veren İsrail, Gazze savaşı sırasında Filistinlileri açlıkla yüzleştirerek bölgeyi terk etmeye zorlama politikası güttü. Hamas’la ateşkes görüşmelerinde insani yardım girişine ne kadar izin verilip verilmeyeceğinin anlaşma maddesine dönüşmüş olması evrensel savaş hukukunu da hiçe sayan bir politikanın sonucuydu aslında. UNRWA gibi Filistin halkına insani destek konusunda en kritik kurumlardan birinin Hamas üyelerini çalıştırdığı iddiasıyla İsrail tarafından doğrudan saldırıya uğraması, bölgeye girişinin yasaklanması ve Amerika’nın verdiği fonların da kesilmesi insani yardım çabalarının hedef alındığını gösterdi. Dışişleri Bakanı Fidan’ın Mısır sınırından insani yardım girişleri için yoğun çabaları sırasında ifade ettiği gibi yardımın sınır kapılarında bekletilerek çürütülmesi ‘insanlığa karşı işlenmiş bir suç’ olarak görülmeli. İsrail’in insani yardımı Gazze halkını yıldırmak ve bölgeden sürmek için bir savaş aracı olarak kullanması, iki devletli çözümü uygulanamaz hale getirme politikasının da bir parçası olarak öne çıkıyor.
1991 Madrid Konferansı ve 1993 Oslo Anlaşması’yla başlayan Ortadoğu barış süreci, nihai bir çözüm için uzun bir müzakere süreci başlattı ancak Amerika ve Batı’nın İsrail’e yeterince baskı yapmaması yüzünden sonuç alınamadı. Dahası, 30 yıldan fazla bir süredir İsrail’in işgali derinleşti ve Filistinliler hep barış istemeyen kötü adam ilan edildi. Filistin devletinin üzerine kurulması gereken toprakların bölünerek adeta ‘kuşa çevrildiği’ bu süreçte, birçok ülke 1967 sınırlarına dönüş ilkesine bağlıklarını ilan etmekle birlikte bunun gereğini yerine getirecek baskı araçlarını kullanmadı. İsrail’i her uluslararası platformda koruyan ABD’nin kritik etkisini kalıcı barış yerine İsrail lobisinin istekleri doğrultusunda kullanması iki devletli çözümü adeta bir hayale dönüştürdü. İsrail’in istediği güvenlik şartlarını yerine getirerek Batı Şeria’yı yönetmek zorunda kalan Filistin Yönetimi, Filistinlilerin kendi kendilerini yöneterek sonunda devlet kurabilecekleri varsayımına dayanıyordu ancak bunun da sadece içi boş bir vaat olduğu açıktı. Filistinlilerin kendi kendilerini yönetmelerini sistematik bir biçimde imkânsız hale getirerek bir yandan da işgali derinleştirerek genişleten İsrail, iki devletli çözüme bağlılığını ifade etme baskısından dahi kurtuldu.
Filistinlilerin uzun yıllardır devam eden işgal karşısındaki direnişi, 7 Ekim’den sonra tamamen yeni bir aşamaya geçti. İsrail’in açıktan etnik temizlik ilan etmesi ve Filistin devleti kurulmasının imkanlarını yok edecek bir soykırım uygulaması, uluslararası kamuoyu ve genç nesiller nezdinde tamamen ifşa olmasına yol açtı. Uluslararası meşruiyetini kaybeden İsrail’in Filistinlilerin milli egemenlik ve bağımsızlık fikrinden vazgeçmediği sürece iki devletli çözümü ortadan kaldırması mümkün değil. Bu yüzden ADF oturumunda BM’nin Ortadoğu Barış Süreci Temsilcisi Sigrid Kaag’ın da ifade ettiği gibi, uluslararası toplumun vakit kaybetmeden iki devletli çözümü uygulamakta ısrarcı olması gerekiyor. Zira sahadaki koşulların olgunlaşmasının beklenmesi sadece İsrail’in işine yarayacak bir şekilde Filistin devletinin kurulmasının ertelenmesini sağlamaktan başka bir şeye yaramayacak. Türkiye’nin 7 Ekim’den beri iki devletli çözümde ısrar etmesinin temelinde de bu yatıyor zira nihai çözüm, Filistinlilerin kendi kaderlerini tayin etmesinde yatıyor.
Suriye’de Esad rejiminin ilelebet kalacağının düşünüldüğü bir aşamada bir iki haftada tamamen çökmesinden çıkarılacak önemli dersler var. Filistin cephesindeki karamsar tabloya bakıldığında elbette dinamikler çok farklı ancak iki durumda da meşruiyetini yitiren siyasi projelerin ayakta duramayacağı gerçeği var. Bu vizyonla izlenecek bir dış politikanın sonuç vermesi mümkün. Dışişleri Bakan Yardımcısı Nuh Yılmaz’ın ADF’deki Ortadoğu’yu yeniden düşünmek temalı oturumunun moderatörü Kılıç Kanat’ın ‘Türk dış politikasının son yıllarda öğrendiği önemli dersler nelerdir’ sorusuna verdiği yanıt, Filistin meselesinin çözümüne de uygulanabilir. Yılmaz’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’a referansla ‘kendi göbeğini kesmek’ ve ‘sabır’ kavramlarının altını çizmesini Filistin’e teşmil etmek mümkün. Filistin halkının özgürlük ve ulusal egemenlik mücadelesinde hep uluslararası dinamiklerin ve büyük güç mücadelelerinin kurbanı olduğu biliniyor. Buna rağmen kendi devletini kurma fikrinde ısrar etmeleri ve bu uğurda büyük bedeller ödemeleri, davalarının bütün dünya kamuoyu tarafından anlaşılmasını ve İsrail’in meşruiyetini kaybetmesini sağladı. Bundan sonra Türkiye gibi Filistin davasına en fazla sahip çıkan bir ülkenin insani yardım, diplomasi ve İsrail’e uluslararası baskıda sebat etmesi gerekiyor. Her ne kadar çok uzak bir ihtimal gibi görünse de Suriye’de gösterilen aktif ve stratejik sabrın Filistin’de de sonuç vermesi mümkün.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.