|
Hafızalardaki Adam; temiz siyaset ve güzel bir Müslüman

"Bu ülkede dürüst olmak başa beladır ama o bela başımızın tacıdır" demişti. Ve bu cümle hayatının da özetiydi aslında. Yiğitçe, dürüstçe bir duruş ve belanın, bedelin eksik olmadığı kısa bir yaşamdı onunki.

Muhsin Yazıcıoğlu, 31 Aralık 1954 günü çiftçilikle geçinen bir ailenin son çocuğu olarak Sivas’ın Şarkışla ilçesinin Elmalı köyünde doğmuş, üniversite eğitimi için Ankara’ya gidene dek memleketinde eğitim görmüştü. İnsan sevgisiyle tanıdığımız ‘Muhsin Başkan’, kendisine veterinerlik mesleğini seçmiş ve lisans eğitimini bu bölümde almıştı. Hayvanlar da onun sevimli yoldaşlarıydı. Okul bittiğinde 14 yaşından itibaren içinde olduğu cemiyet faaliyetlerine daha güçlü bir şekilde devam etti. Önce Genç Ülkücüler Hareketi ardından Ülkü Ocakları Genel Merkezi, Ülkücü Gençlik Derneği… Ülkenin üzerine karabasan gibi çöken 12 Eylül darbesine kadar gençliği sokaktaki kaosa teslim etmemek için didindi.

Darbe sonrası ‘MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası’nda idam istemiyle yargılandı ve 5 buçuk yılı hücrede olmak üzere 7 buçuk yıl Mamak Cezaevi’nde kaldı. İşkence görüyordu, üşüyordu, dua ediyor ve düşünüyordu. Ama bunca eziyete rağmen kimseye küsmüyor, davasından vazgeçmiyor, bedel ödemekten kaçmıyordu. 24 yaşındayken dönemin Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’e mektup yazıp “eller silah değil, kalem tutmalı” diyen bir gençlik lideri, terörist muamelesi görüyordu.

Tutuklandığı sırada darbe destekçisi basının “silahlarla yakalandı” şeklinde attığı manşetlerden rahatsızlık duymuş, mahkeme girişinde arkadaşlarına haber göndermişti; “yazılanlar doğru değil, inanmayın”. Daha sonra mahkeme heyetine bu haberlerden duyduğu rahatsızlığı dile getirmiş ve “yazılıp çizilenler bizi ilgilendirmez” kayıtsızlığındaki mahkeme üyelerine bahsi geçen silahların kendisi tutuklanmadan önce ele geçirildiğini ispat etmişti.

Bir kavganın içindeydi şüphesiz ama onun kavgadan anladığı kan, şiddet, savaş değildi. “Hepimiz aynı kilimin desenleriyiz” derdi. Farklılıklar onun için güzellikti. Yok etme değil, diriltme derdindeydi çünkü. Ordunun darbesi sonucu yıllarca hücre hapsinde işkence gördüğü halde, “Ordu gözbebeğimizdir ancak namlusunu millete çevirmiş tanka selam durmam” diyerek her zaman olduğu gibi dik bir duruş ve olmazsa olmaz bir denge koymuştu ortaya.

Ata biniyordu, düzenli spor yapıyordu, şiir yazıyordu, siyaset yapıyor, memleketi karış karış geziyordu. Ama görünen o ki, ‘Saf Çocuğu Anadolu’nun’ tabirine en yakışan kişi olmasına rağmen birilerini rahatsız ediyordu. Siyasi yaşamı boyunca 17 kez trafik kazası geçirmesi belki de onu bekleyen sonu haber veriyordu.

Oysa zindanda yazdığı ve şehadetiyle ünlenen ‘Üşüyorum’ şiirinin ilk mısrası gibi başlamıştı o gün; “Bir coşku var içimde bugün kıpır kıpır…” Öyleydi. Bir hayali gerçekleşmişti. Kahramanmaraş mitinginden Yozgat-Yerköy mitingine gitmek üzere helikoptere binmeden önce “Hazineden yardım almadan siyaset yapan tek partiyiz. İlk defa helikopter kiralayarak miting yapıyoruz” demişti kendisini uğurlayan halka. Gideceği yere helikopter olmadan yetişmesi mümkün değildi. Mutluydu bu imkana kavuştuğu için.

Ama defalarca kara yoluna kurulan ve her defasında kurtulduğu kumpaslardan farklı olacaktı bu helikopter yolculuğu, onu ‘sonsuzluğun sahibine’ ulaştıracaktı. Kirli eller canına kastedip iğrenç oyunlar oynayacaktı.

25 Mart 2009, milyonlarca insanın 48 saat boyunca hayretle, öfkeyle, üzüntü ve umutla, dualarla gözyaşı döktüğü gündü. Kazada vefat eden İHA muhabiri İsmail Güneş, 112 Acil ile 9 kez görüşüp bilgi verdiği halde enkaz, arama yapılan bölgeden 115 kilometre uzakta bulunmuştu. Bu bulunamayışın sebebi daha sonra anlaşılmış; Muhsin Yazıcıoğlu’nu arama ekibinde olan ve delilleri karartan Aydın Özsıcak ve Davut Uçum, 15 Temmuz darbe girişiminde Marmaris’te Cumhurbaşkanı Erdoğan’a suikast düzenlemeye giden ekipte ortaya çıkmış, kaza soruşturmasını yürüten Savcı Şeref Gürkan ise 15 Temmuz darbe girişiminin ardından meslekten ihraç edilmişti.

Muhsin Yazıcıoğlu’nun cenazesi ölümünden 6 gün sonra 31 Mart 2009 tarihinde Kocatepe Camii’nde uğurlandı. Yüzbinlerce kişi cami avlusuna akın etmişti. Vasiyeti, Taceddin Dergâhı’na sırlanmaktı. Bakanlar kurulu kararı çıkarılarak Mehmet Akif Ersoy müzesi olarak kullanılan dergâhın bahçesine defnedildi.

Dillerde şiirleri, sözleri, yüreklerde acısı, hafızalarda adam gibi bir adam, tertemiz bir siyasetçi ve çok güzel bir Müslüman portresi bırakmıştı.

Vefat yıldönümü vesilesiyle Muhsin Başkanı yeniden anarken ruhuna rahmet duası olması temennisiyle Yeni Şafak Pazar ekinde yayınlanan ilk yazımla sizleri de selamlamış oluyorum. Vesselam!

#Muhsin Yazıcıoğlu
#Mehmet Akif Ersoy
#Fahri Korutürk
#MHP
#Ülkü Ocakları Genel Merkezi
#Ülkücü Gençlik Derneği
2 yıl önce
Hafızalardaki Adam; temiz siyaset ve güzel bir Müslüman
Kara dinlilerle milletin savaşı
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?