|
Mağrib sokaklarında gergin Türkler
'Mal bulmuş Mağribi gibi'
niye derler bilmiyorum. Eski laf. Belki Mağribli tacirlerin alışveriş iştiyakından mülhemdir. Belki Endülüs'ü kaybettiğimiz zamanlardan kalmadır.


(Endülüs'ü kaybettiğimizde, Mağrib Müslümanları ölmekle Katolik olmak arasında tercihe zorlandı. Çoğu Müslüman kalmak için muhacir oldu. Akdeniz'in adalarına ve Afrika sahillerine hicret ettiler. Büyük yoksulluk çektiler.)



'Mal bulmuş Mağribi'

deyiminin, Mağripliler'de bugüne dair bir karşılığı yok.


Neden mi icap etti

'Mal bulmuş Mağribi?'


Mağrib'deyim. Bizde daha yaygın kullanılan adıyla Fas'ta.


Buraya daha önce gelmiştim, 10 sene olmuştur.


O zaman da güzel ülkeydi. Şimdi daha mamur. Otobanlar yapılmış. Yol, iz, eskisine göre daha bakımlı. Hızlı tren de gelecekmiş.



(Eğer bozmazsak, Türkler'in itibarı burada hayli yüksek.)



Rehber arkadaşlar, Kral'dan çok bahsediyorlar.



Şu yasak, bu serbest, şunun cezası şu kadar, bununki şu kadar... Hep Kral'a izafe edilen uygulamalar.



Mesela, Faslılar pek kavga etmezmiş.


Çünkü, cezayı ilk yumruğu vurana veriyorlarmış. Kavga etmeleri icap edenler, yumruğu karşı taraf atsın diye bağrışıp çağrışıp dururmuş. (Merakeş'te, Camiu'l Finna'da, böyle yumruksuz bir kavga gördüm.)



Yolların, izlerin imar ediliyor olması bizdeki AK Parti icraatlarını akla getiriyor.



Fas'ın iktidar partisinin adı da Adalet ve Kalkınma Partisi.



Bu 'özne' ve 'nesne'ler arasında dolaşırken, söz bazen başkanlık sistemine kadar geliyor.



Bir 'lüzumsuz' bilgi daha vereyim.


Bizde, dağlara beyaz taşlarla

'Her Şey Vatan İçin'

yazar ya askerler.



Burada

'Allah-El-Melik-El-Vatan'

yazıyorlar. Yani

'Allah-Kral-Vatan.'


Her neyse, güzel memleket. Görülecek yeri çok.



(Bugün, Merakeş'in, Kazablanka'nın sokaklarında yürüdüğümüz gibi... 5 yıl önce, Şam'ın, Halep'in sokaklarında yürüyebiliyorduk. Buna da ah ediyor insan! Allah bütün şehirlerimizi korusun.)



Kalabalık değiliz, 5-6 kişiyiz. Ve buranın, bi'l ittifak en çok ilgilendiğimiz tarafı, huzur ve sükunu.



Gerilimsiz bir ülke.

Acı haberler geliyor Türkiye'den. Şehit haberleri, çatışmalar.



Adı batsın terörün!



Ne olurdu, Türk, Kürt, Arap, Çerkes, Laz, Abaza, Gürcü, güzel güzel otursaydık oturduğumuz yerde?



Biz otururuz da, namussuzlar durmuyor!



Terörün tabiatı ayrıdır. Maalesef başımızda... Fakat biz, Türkiye'de öfke için, kızmak için enva-yi çeşit bahaneler, vesileler icat ediyoruz.



'Filancı

şöyle

demiş,'
'feşmekancı

şöyle

yazmış,'

deyip deyip gürültü çıkarıyoruz.



Yazarsa yazsın, sen de daha kuvvetlisini, daha şeddelisini, daha hikmetlisini yaz.



Yoook! Kim uğraşsın hikmetle?



Hadi bunu geçtik, el uşağıdır, ara sıra kaleminle, kağıdınla kavga edersin. Bunun bir lezzeti, bir cazibesi vardır.



Fakat biz, bu

'didişme'

nin bir üst modelini geliştirdik.


'Ayrı mahalleler'

in münakaşasını aştık, çok basit fikir ihtilaflarıyla, bazen bir takım salakların tezviratına ittiba ederek,

'mahalle içi'

husumetler peydah ettik.



Misal vermesem eksik kalır: Başkanlık sistemini

isteyenler

ve

istemeyenler

... Çok isteyenler, az isteyenler, orta isteyenler...



Veya, şu hastalıklı bildiriye imza atan akademisyenlerin tutuklanmasını

isteyenler

ve

istemeyenler

. İla ahir...



Varsın, isteyen istesin, istemeyen istemesin, ortada duran ortada dursun! Hani biz, Voltaire'in lafını çok seviyorduk? '

Senin fikrine iştirak etmem ama, fikrini söyleyebilmen için ölesiye mücadele ederim.'


(Bu cümle Voltaire'e ait değilmiş. Evelyn Beatrice Hall, yazdığı Voltaire biyografisinde bu sözü Voltaire'e aitmiş gibi tırnak içinde aktarmış. Voltaire'in Hall'a bu sözü ilham eden cümlesi şuymuş: Özgürce düşünün ve

bırakın başkaları da bu hazzı tatsın.

)



Yanlış mı yaptım acaba?


'Madem bu sözü Voltaire

söylememiş, fikir özgürlüğünün üzerinde fazla durmamıza lüzum yok' diyen çıkar mı?



Yok canım! İz'andan, irfandan, o kadar da uzaklaşmamışızdır.



Ya, fikir ve dava ambalajına sokulmuş, menfaat, para pul, makam mevki ihtilafları?


Ucu bucağı yok.


Salgın hastalık gibi...



Mağrib'in sükunlu havasını teneffüs ederken, düşündüm ki, meğer yorulmuşuz kendi memleketimizin

'gerilim'

inden. Sade biz değil, memleket de yorulmuş...



Halbuki, imkansız değil, bu

'gerilim'

lerin çözülmesi, hiç olmazsa taşınabilir hale gelmesi.



Yeter ki herkes, bu

'hayırlı iş'

e

'iktidar'

ı nisbetinde iştirak etsin.


Lafın tamamı

'nı söyleme lüzum yoktur herhalde.

'İktidarı nisbetinde'

deyince anlaşılmıştır.



Aslında sakiniz Mağrip'te. Fakat bizim sakin halimiz Mağriplilerin gerginliğinden daha gergin.


#Endülüs
#Mağrip
#Türkiye
8 yıl önce
Mağrib sokaklarında gergin Türkler
2024 yılında kiralanan lüks lojmanlarda oturanların ödeyecekleri tutarlar belli oldu
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü