|

Fatih sevgimiz romanlarda

Türk romanında Fatih’e ve İstanbul’un fethine nasıl yaklaşıldığını inceleyen akademisyen yazar Hakan Değirmenci, Cumhuriyet sonrası Osmanlı dönemine olumsuz bakışın bu tür romanlara da yansıdığını belirtiyor. Son yıllarda kaleme alınan Fatih konulu romanlarda ise olumlu değişimin yaşandığına dikkat çeken Değirmenci, devlet ideolojisinin romanlara nasıl yansıdığını anlatıyor.

Haber Merkezi
04:00 - 30/05/2021 Pazar
Güncelleme: 03:27 - 29/05/2021 Cumartesi
Yeni Şafak
Fatih Sultan Mehmet
Fatih Sultan Mehmet

Türk Romanında Fetih ve Fatih adlı kitap Dr. Hakan Değirmenci’nin aslında tezinden yola çıkılarak hazırlanmış. Akçağ Yayınları arasında okura sunulan kitapta İstanbul’un fethiyle sadece tarihçilerin değil edebiyatçıların da ilgilendiğine dikkat çekiyor. Tanzimattan Meşrutiyet’e, Meşrutiyetten Cumhuriyet’e ve Cumhuriyet sonrasındaki değişime romanlar üzerinden dikkat çeken Hakan Değirmenci ile fetih ve fatih konulu romanları konuştuk.

Bu konuyu seçmeniz nasıl oldu? Hikâyesi var mı?

İtiraf etmeliyim ki çok özel bir hikâyesi yok. Rahmeti dayım ve babam 12 Eylül öncesinde, o dönemin ifadesi ile Türkeşçi. Yaşadığımız ilçeye milliyetçiliği onlar getiriyor. Babamın çocuklarına Hakan ve Yavuz isimlerini koyması bu anlamda manidar. Dolayısıyla böyle bir kültür ortamında açıldı ilk şuurum. Devamında tarihe merak ve sevgi, bu minvalde okumalar. Ardından Marmara Üniversitesi’nde doktora yaparken tez çalışması olarak bu konuyu seçtim. Bu bağlamda Marmara’da hocam Prof. Dr. Muhammet Gür Beyefendinin de etkisi olduğunu belirtmem gerek.


Türk edebiyatında İstanbul’un fethi ve Fatih’e ilgisi ne zaman başlamıştır, bu konuda genel bir bilgi verebilir misiniz?

Türk edebiyatının Osmanlı padişahlarına ve kahramanlarına ilgisi tarihsel romantizmin tesiriyle Tanzimat sonrasına görülmeye başlanmıştır. Şiir alanında Namık Kemal’in Evrâk-ı Perîşân adlı eserinde Selahattin Eyyubi, Fatih ve Yavuz’un biyografilerine yer vermesi, Abdülhak Hamid’in Merkâd-ı Fatih’e Ziyaret ile Muallim Naci’nin Lisân-ı Fatih’ten manzumeleri ile başlayan Osmanlıya alaka, Nazım Hikmet’in Sekiz Yüz Elli Yedi manzumesiyle devam etmiştir. Tiyatro türünün fetih meselesine ilgisi ancak 1950’lerden sonra oluşmaya başlamıştır.

İLK FETİH ROMANLARI AHMET MİTHAT’IN
Peki romanlarımızda nasıl işlenmiş fetih ve Fatih konusu?

Bu sorunun cevabı oldukça derin ve geniş. Şöyle anlatayım: Fethe değinen ilk romanları Ahmet Mithat Efendi yazmış 1870’lerde. Hüseyin Fellah ve Süleyman Musli romanlarıyla. Ardından 1880’de Cezmi ile Namık Kemal değinmiş bu konuya. Yani, Türk romancısının İstanbul’un fethine ilgisi Türk romanının tarihi kadar eski. Direkt ve sadece bu konuyu ele alan ilk roman için 1915’i beklemek lazım: Şimal Rüzgarları. Ardından Cumhuriyet dönemiyle birlikte yazarların İstanbul’un fethine ilgisinin arttığını görüyoruz. Fakat dönem dönem bakış açıları değişmiş. Mesela Tanzimat döneminde büyük ölçüde “Romantizm”in tesiriyle, Meşrutiyet döneminde ise çağın ruhuna uygun biçimde “Türkçülük” akımının oluşturduğu algıyla fethe olumlu yaklaşılmış ve Fatih karakteri yüceltilmiştir.


FATİH’E BAKIŞ SONRALARI DEĞİŞTİ

1927’de yayımlanmaya başlayan Kara Davut’la birlikte fethe ve fethin hükümdarı Fatih’e bakış açısında keskin bir farklılık görülmeye başlanmıştır. Bu romanda Osmanlı ordusu zalim, Sultan Mehmet ise hırslı, kindar ve yetersiz bir gençtir. Fatih yerine Kara Davut isminde ordudan bir nefer yüceltilmiş, fethin marifet ve şerefi tek başına bu muhayyel karaktere yüklenmeye çalışılmıştır. Türk romanında Osmanlı tarihine bakışın Kara Davut’la somutlaştığı üzere, bu denli keskin bir kırılma yaşamasını, Cumhuriyet dönemindeki tarih algısında oluşan genel bir zihniyet değişikliğinden bağımsız düşünmemek gerekmektedir. 1950’lere, Çok Partili döneme kadar yayımlanan romanlarda, bu yeni telakki devam etmiş, ancak diğer romanların hiç birisinde Kara Davut’taki kadar radikal bir çıkış görülmemiştir.


FETHİN 500. YILINDA ‘NORMALLEŞME’
1950’lerde tekrar Fatih’e ve fethe bakış nasıl bir değişime uğruyor?

1950’den sonra, bilhassa fethin 500. yılı olması münasebetiyle, toplumun beklentilerinin artması ve Menderes hükumetinin meseleye sıcak bakmasıyla fetih kutlamaları yapılmış, oluşan bu yeni havanın tesiriyle romancıların fethe ve Fatih’e bakışında yeni bir zihniyet kırılması daha yaşanmıştır. Bir bakıma “normalleşme” olarak tanımlayabileceğimiz bu dönemde, yazarlar Fatih’i ve Osmanlı ordusunu yüceltmeye başlamışlar, yazdıkları romanlarla onları tarih içinde yüksek bir makama koymuşlardır. Kahramanlık özlemlerinin tatminine yönelik bir Türklük okşaması bir bakıma.

Bu değişim sonraki yıllarda nasıl devam ediyor?

1980’de Mustafa Necati Sepetçioğlu, Türk okurunun karşısına bir “Fetih Üçlemesi” olan Ebem Kuşağı, Sabır ve Gece Vaktinde Gündönümü romanlarıyla çıkmıştır. Dervişlerin, erenlerin maddî ve manevî nüfuzlarıyla Anadolu’nun Türkleşip İslamlaşmasındaki tesirini hemen her tarihi romanında bilhassa işleyen Sepetçioğlu, aynı tavrını söz konusu romanlarda da sürdürmüştür.

1980’den 1990’ların ortalarına kadar birkaç piyasa işi romanı hariç tutarsak, kayda değer tek roman Emre Kongar’ın din ve tarikatlar meselesini gündeme taşıdığı, bir cinayet, aşk ve entrika romanı olan Hocaefendi’nin Sandukası’dır.

Fatih üzerine yazılan romanlarda bu değişim Cumhuriyet’ten sonra hep olumlu mu?

1995 senesinde romancı Nedim Gürsel, edebiyât ve tarih çevrelerinde çok tartışılacak romanı Boğazkesen’le gündeme adeta bomba gibi düşmüştür. Zira Kara Davut’tan tam altmış beş sene sonra bir roman yeniden fethe ve Fatih’e farklı bir açıdan bakmaktadır. Kara Davut’un bakış açısı ile aralarında pek çok benzerlik bulunan romanı farklı kılan, yazarın araya bir de Fatih’in cinsel tercihlerini katmış olmasıdır.


Bu değişim tek bir romanda mı kalıyor? Devamı geliyor mu?

1995’ten 2010’lu yıllara kadar Boğazkesen’i destekler ve tamamlar mahiyette birkaç roman daha kaleme alınmıştır. Bu çerçevede kaleme alınmış olan Mehmet Coral’ın Konstantiniye’nin Yitik Günceleri ve Bizans’ta Kayıp Zaman romanları, Çıracıoğlu’nun Kara Büyülü Uyku’su, Hüseyin Latif’in İstanbul Düşerken, Beyazıt Akman’ın Dünyanın İlk Günü, Ceyhan Altınyeleklioğlu’nun Güneşin İmparatoru Fatih ve Ahmet Ümit’in Sultan’ı Öldürmek romanları yapı ve anlatım gücü bakımlarından da dikkatleri çekmektedir.

Son yıllarda Fatih dönemine bakış daha olumlu
Son yıllarda tarihi romanlara, dizilere ilgi çok fazla. Bu ilgi romanlara nasıl yansıyor?

Aynı dönemde, özellikle 2000’lerden sonra ülkedeki sosyolojik ve siyasi dönüşüme paralel olarak, toplumda Osmanlı tarihine ve fethe karşı bir alaka oluşmuş, yayınevleri ve yazarlar da oluşan talebe bağlı olarak fethi konu alan romanlara yönelmişlerdir. Özellikle 2012 yılında gösterime girmiş olan Fetih 1453 filminin uyandırdığı akis ve coşkunun da bu gelişmelerde payı olduğunu belirtmek gerekmektedir. Bu dönemde fethe İslamcı ve/veya Milliyetçi bir çizgiden bakan ve Fatih’in olumlu yönlerini öne çıkaran romanlar yazmışlardır.

Osmanlı’yı kötüleyen bir Cumhuriyet anlayışı romanlara da taşınıyor
İstanbul’un fethini, daha genel olarak Osmanlı’yı edebiyata yeterince taşıyabildik mi?

Bu konuda maalesef olumlu şeyler söyleyemeyeceğim. Bir kere, biz Cumhuriyeti Osmanlı’nın alternatifi olarak görmüş bir nesiliz. Sorun tam da buradan başlıyor. Otomatik olarak Osmanlıyı yok farz ediyorsunuz. Cumhuriyete yol yapmak için kötülediğiniz bir araç Osmanlı. Cumhuriyeti meşru kılmada kullanılan kötü bir araç. Böyle baktığınız zaman ortaya iyi bir şeylerin çıkması mümkün müdür? Oysa, Cumhuriyet, Osmanlı’nın bir alternatifi değil, devamıdır. Tabii bir de nitelik sorunu var.

Öyleyse şöyle sorayım, nitelikli romanlar ortaya konulamadı mı, neden?

Maalesef. İncelediğimiz romanlar arsında dil, üslûb, anlatım, teknik bakımlardan nitelikli roman sayısı onu geçmedi. Bu meselenin hâlli de yalnızca yazarlarla mümkün olabilecek bir şey değil. Okur, yazar, yayınevi üçgeniyle irtibatlı bir konu bu. Dolayısıyla şöyle roman yazılmalı, böyle yapılmalı gibi laflar havada kalıyor. Bir kere yayınevleri, onların beklentileri çok önemli. Okurun talep etmesi lazım. Böyle bir kitle var mı? Bunların hep sorgulanması gerekiyor. Ancak bunlardan sonra bir çıkış bulanabilir. Kabahati bir tarafa atmak da doğru değil.

#Fatih Sultan Mehmet
#Tarih
#Osmanlı
3 yıl önce