|
Toplumun geri dönüşü...
AK Parti'nin seçimlerde yüzde 43-44 civarında bir oy alacağı, tek başına iktidar şansının yüksek olduğu çok kişinin ortak tahminiydi.

Bu karşın, böyle bir patlama, böyle bir geri dönüş beklenmiyordu.

Bundan 4 ay önce yüzde 9 oy kaybetmiş bir siyasi partinin, 4 ay sonra o oyları sökerek geri alması her koşulda çarpıcıdır.

Nasıl oldu bu?

Son iki seçimi birlikte ele alarak düşünelim.

Hemen her zaman AK Parti'nin üç temel özelliğinden söz ederim.

İlk özellik bu partinin sosyolojik gücüdür. Daha doğrusu temsil ettiği dışlanmış kitleleri, ayrıcalıklı kitlelerle eşitleyerek, haklarını teslim ederek, özgüvenlerini yükselterek izlediği “sosyolojik eşitlenme politikaları”dır. Bu politikaların “demokratik” nitelik taşıdığına ve demokrasinin bu damarının bu topraklar için en kritik kanal olduğuna hiç şüphe yoktur.

İkinci özellik, AK Parti'nin dayanışmacı politikaları, liberal siyaseti ve ekonomik büyümeyi kombine ederek sağladığı ekonomik başarıdır. Gerek orta sınıfın büyümesi gerek yükselen hizmet çıtası, kamu hizmeti tüketiminde, kamusal imkan paylaşımında bozuk dengeleri törpüleyen bir başka “eşitleme politikası” olmuştur.

Üçüncü özellik ise, AK Parti iktidar olduğu günden bu yana yazarım, bu partinin içinden siyasi geleneğin hukuk, basın özgürlüğü, katılım, kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı gibi demokrasinin evrensel değerleri konusundaki, en basit ifadeyle, eksik duyarlılık halidir. Karar mekanizmalarında kurum yerine şahsı, ilke yerine faydayı önceleyen, toplulukçu bir bakış açısını siyasetin merkezine oturtan ataerkil bir siyaset anlayışıdır. Diğer bir ifadeyle bu ülkenin, bu coğrafyada yaşayan tüm ülkelerin oldum olası muzdarip olduğu bir siyaset tarzıdır.

AK Parti'nin 13 yıl (2019'da 17 yıl olacak) süren iktidarını açıklayan ana faktör, yukarıda sıralandığımız ilk iki özelliği olmuştur.

Bu siyasi partinin yaşadığı tüm sıkıntılar, buna bağlı kayıpları, örneğin karşı yüzde 9'luk oy kaybı ise iktidarın şahsileşmesi, yolsuzluk dosyaları, başkanlık rejimi kampanyası gibi zorlamalar da içeren siyaset tarzından, yani üçüncü özelliğin öne çıkmasından, bunun yarattığı yorgunluktan kaynaklanmıştır.

Bugün itibariyle görünen odur ki Haziran'da giden yüzde 9 oranındaki seçmenle Kasım'da gelen yüzde 9 oranındaki seçmen aynı seçmen grubudur. Haziran'da giden AK Partili seçmen Kasım'da fazlasıyla geri gelmiştir.

Şöyle söylenebilir o zaman:

Haziran seçimleri AK Parti'nin siyaset tarzına, 2013-2105 arası örselenmeye ve sarsıntılara, eksik demokrasi duyarlılıklarına yönelik bir tepki, bir uyarıdır.

Bu tepkinin sonucu olarak AK Parti'nin iktidardan uzaklaşması ihtimalinin doğması, bunun seçmen nezdinde diğer kazanımlar açısından kayıplara yol açabileceğinin görülmesi ise Kasım seçimlerinin tam tercümesidir. Haziran-Kasım arasında AK Parti'siz koalisyon, Erdoğan'sız Türkiye arayışlarının sağ seçmen üzerindeki etkisini de özellikle bir kenara yazmak gerekir.

Sonuç olarak, Kasım seçimlerinde ortaya çıkan tablo, sosyolojik eşitlenme halinin, hizmet politikalarının, ekonomik ve siyasi istikrarın, diğer bir ifadeyle AK Parti'yi AK Parti yapan ilk iki unsurun açık ara galebe çalmasıdır.

Ancak ne bir kesimin tutumu tek tip bir davranışa indirgenebilir, ne de bir kişinin davranışı tek faktörle açıklanabilir.

Haziran'da AK Parti'ye oy vermeyip, Kasım'da oy veren yaklaşık 4-5 milyon seçmenin her iki seçimin duyarlılıklarını bünyesinde taşıdığı söylenebilir.

Bir yanda eleştiri ve tepki hali...

Diğer yanda destek ve sahiplenme hali...

Şöyle de söylenebilir: AK Parti'nin keskin muhaliflerinin sandığının tersine, toplumun yüzde 50'sinde (AK Parti'ye oy verdiler diye) demokrasi, özgürlükler, hukuk gibi evrensel demokratik değerler konusunda bir eksiklik yoktur.

Eksiklik, AK Parti politikalarındaki sosyolojik derin boyutu, bunun toplum için ifade ettiği anlamı ve ardındaki demokratik akıntıyı görmeyen, kişisel takıntılarına, ideolojik duruşlarına mağlup olan elitist bakış açısındadır.

Bu bakış açısının anlamadığı diğer bir husus ise otoriterleşme, şahsileşme, güvenlik politikaları gibi tartışmalı ve olumsuz kimi gelişmeleri, “faşizm”, “diktatörlük”, “katliam” sanmaları ve ülkedeki gerçek dengeleri ve tabloyu anlamaktan uzak durmalarıdır.

AK Parti yüzde 49'luk oyu meydan okuma karşısında tüm muhafazakar kesimin birleşmesiyle almıştır ve bu oran bu parti için üst sınıra yakındır...

Yüzde 40 ise bu tür bir parti için alt sınırdır, iniş sınırıdır...

Gerçek denge bu ikisinin arasında bir yerdedir.

İstikametin nereye doğru olacağı, bundan sonra tümüyle AK Parti'nin izleyeceği politikalara, Haziran-Kasım seçimlerinden çıkaracağı sonuçlara bağlıdır.
#ak parti
#seçim sonuçları
#siyaset
8 yıl önce
Toplumun geri dönüşü...
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset