“Tamam” dediler olmadı… “Bu sefer tamam” dediler yine olmadı… Ama “Bu sefer kesin tamam” imiş…
bu aslında…
Anayasa’nın 101. maddesine dayanarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçime giremeyeceği sonucunu çıkarıyorlar.
“Halk TV’yi, Tele 1 seyrederseniz, Sözcü gazetesini, Cumhuriyet gazetesini okursanız; dersiniz ki ‘AKP bitmiş, CHP ilk seçimde %90’la kazanıyor’. Sonra ne oluyor; seçimde herkes kararlar bağlıyor. Bu ülkenin özellikle gençleri her defasında bu hayal kırıklığına uğramanın neticesinde ülkeyi terk etme noktasına geliyor. Çünkü siz gazetecilik yapmanız gerekirken, aslında kendi kişisel menfaatleriniz gereği halka yalan söylüyorsunuz. […]
Varlığıyla onur duyduğumuz Cumhuriyet’in temel niteliklerine sahip çıkan, kuvayımilliye ruhundan olduğuna inandığımız, toplumda karşılığı bulunan bütün CHP milletvekillerini yok ettiler partiden.
Adam Atatürkçüyse partiden atıyorlar. Bu nasıl Atatürk partisi? Mustafa Kemal gelse partiden ihraç edecekler. Böyle parti olur mu? İsmet İnönü’yü bugün CHP’ye getir. Şişli’den belediye meclis üyesi yapmazlar…”
Özdil’i isyan ettiren, seçmeni moral çöküntüsüne iten, öz ile sözün çeliştiği bu tutumlarının dozu o kadar arttı ki; Kılıçdaroğlu, iki zıt durumu neredeyse aynı cümle içinde savunur hâle geldi…
“Erdoğan ve cephesi ‘367’deki garabeti yeniden yaşayacak mıyız’ diyerek mağduriyet yaratmaya çalışıyor. Böyle bir mağduriyetin ardına sığınmaya gerek yok. O söylem içerisinde öyle oldu. Normalde biraz da öyle zaten. Bütün genel başkanlar yarışacaklar, biz de Saadet Partisi de İYİ Parti de yarışacak.”
Önce şöyle dedi: “Erdoğan’ın adaylığı için özel bir tartışma yapmayacağız. Tartışmalar artık geride kalmalı. Aday olmak istiyorsa buyursun gelsin. Başkaları tartışırsa ona bir şey diyemeyiz, en azından biz yapmayacağız. Sonbaharda seçim olabilir; soğukkanlılıkla sandığı bekleyeceğiz.”
Sonra da böyle: “Elbette Anayasa’nın hükmü açık. Eğer seçim normal zamanında yapılırsa Erdoğan 3. kez aday olamaz. Benim kastım Meclis’in erken seçim kararı alması hâlinde Erdoğan’ın 3. kez adaylığına bir engel olmadığıdır. Yoksa zamanında seçim yapılırsa, aday olmasına Anayasa engeldir. […] Ama biz erken seçim istiyoruz. Hem de hemen. Erken seçim olsun ve Erdoğan karşıma çıksın, onu sandıkta göndereyim.”
Şimdi bu “Ben adayım” demek değil mi?! Hem kendi hem de Cumhurbaşkanı’nın adaylığı ile ilgili dört benzemez cümle havada uçuşmuyor mu?...
Tabii bir de mantığın iflas ettiği şu cümlesi var ki; siyasi tarihe geçmiştir: “Normalde biraz da öyle zaten.”
Netice-i kelam: Ne söylediğini bilmeyen ana muhalefet, Türkiye’nin en büyük problemlerinin başında gelmektedir…
Fırtına eken kasırga biçer
- Büyü saçmalığına yaptığı göndermeden pek hoşlanmasak da “Söz, büyüdür” derler… Hiç akılda olmayanı akla sokar, yapılması planlanmayanı gündeme getirir anlamında… Bu etkiyi doğru yönde kullanmak, iyiye sevk etmek mümkün… Özellikle desiyasi iletişimdilinde…
- Siyasilerin, yan yana gelseler kavga çıkacakmış izlenimi veren konuşmalarının daha ölçülü bir çerçeveye büründürülmesinde büyük yarar var…
- Sert muhalefet etmek ile nefret dilini birbirine karıştırmamak lazım…
- Sözünün arkasında durmak, siyaseten geri adım atmamak ama dili ‘serin’ tutmak… Toplumsal barışın, halkın suni gerilimlere alet etmemenin, kasırgaları engellemenin yolu buradan geçiyor…