Kim izliyor bu film ve dizileri?

04:0025/12/2025, Perşembe
G: 25/12/2025, Perşembe
Ersin Çelik

Dijital platformların kataloglarında, afişine bakınca bile “Bunu kim, neden çeker?” dediğiniz film ve diziler var. Ne senaryosu belli ne de amacı. İzleyiciye hiçbir mesaj vermeyen, ünlü oyuncuların nasıl ikna edilip oynatıldığına şaşırdığınız, sektörde tabiri caizse “çöp” denilen işler... Haftanın seçkilerine giriyorsun, bir umut açıyorsun, 10 dakika sonra “Bu ne şimdi?” deyip kapatıyorsun. Bazen bir dostun heyecanla tavsiye ediyor, hatırına katlanıyorsun ama nafile. Ben mesela, çok seçiciyim. Korku

Dijital platformların kataloglarında, afişine bakınca bile “Bunu kim, neden çeker?” dediğiniz film ve diziler var. Ne senaryosu belli ne de amacı. İzleyiciye hiçbir mesaj vermeyen, ünlü oyuncuların nasıl ikna edilip oynatıldığına şaşırdığınız, sektörde tabiri caizse “çöp” denilen işler...

Haftanın seçkilerine giriyorsun, bir umut açıyorsun, 10 dakika sonra “Bu ne şimdi?” deyip kapatıyorsun. Bazen bir dostun heyecanla tavsiye ediyor, hatırına katlanıyorsun ama nafile. Ben mesela, çok seçiciyim. Korku sevmem, gerilime bulaşmam, bilim kurguya mesafeliyimdir. Ekranda tutacaksa gerçek bir hikâye, iyi bir biyografi ya da dönem işi olmalı. Kaliteliyse sonuna kadar giderim. Mesela tabii’de yayınlanan, 1940’ların Sinop Cezaevi’ni anlatan ‘Sürgünler’ dizisi... İlk bölümde gerçekten zorlandım ama sonrasında bırakamadım. Şimdi ikinci sezonunu iple çekiyorum.

Ancak konumuz izleme seçkileri değil. Konumuz,
hiç izlenmeyen, kimsenin beğenmediği ama mantar gibi türeyen o garip yapımlar.
Kataloglara sığmıyorlar. Çevremdekilere soruyorum, “İzledin mi?” diye. Herkes eleştiriyor, burun kıvırıyor. Peki kardeşim, kim izliyor da
bu kadar büyük paralar bu “ölü” yatırımlara harcanıyor?
Ticari bir getirisi yoksa, bu değirmenin suyu nereden geliyor?

***

SEKTÖRDEKİ FISILTI: “BU İŞTE BİR TUHAFLIK VAR”
Bir süredir dizi ve sinema sektöründe gariplikler konuşuluyor. Aslında “Konuşuluyor” demek yetersiz, sektörün içinden insanlar artık yüksek sesle fısıldıyor: 
“Bu işlerde bir tuhaflık var.”
Ortada öyle filmler var ki, neden çekildiği meçhul. Sinemalarda neredeyse kimsenin izlemediği yapımlar,
kâğıt üzerinde “başarılı” görünüyor. Bazıları
gişede asla hak etmeyecekleri rakamlara ulaşıyor. Nasıl? Daha da ilginci, çekilen ama bir türlü vizyona girmeyen, dijital platformlarda “raflarda bekleyen” projeler var.
Tek sezonluk, ruhsuz, hikâyesiz işler...
Ne tutma derdi var ne de izleyiciyi memnun etme.
Sektörün mutfağından gelen duyumlar ise işin rengini değiştiriyor: “Prodüksiyonlarda el altından ödenen paranın sınırı yok” deniliyor ve zaten sır değilmiş. Şeffaflık hak getire. Çekilmiş bir filme “Bir milyar TL harcandı” deniliyor. Oysa işi bilen bir kaynağım, 
“O film 40, bilemedin 50 milyona rahat çekilir. Ama kağıt üzerinde bütçeler şiştikçe şişiyor” 
diyor.

***

KANALI BELLİ OLMAYAN “SEMT” DİZİLERİ
Bir de son zamanlarda türeyen “yeni” yapımcılar var. Geçmişleri yok, referans işleri yok ama ünlü oyuncuları projelerine dahil edebiliyorlar. Bir bakıyorsunuz semtte set kurulmuş.
“Kimin dizisi?” diye soruyorsunuz. Ne kanal belli ne platform.
Biraz üsteleyince “Dijitale çekiyoruz” diyorlar. Hangi platform? O da muamma.
“Olmazsa YouTube’a koyarız” rahatlığındalar.
Cihangir sokaklarında iş kotaran bu yapımcılara “
hemen
çekelimciler
” deniliyormuş.
Daha çarpıcısı şu: Şu an sektörde; çekimleri, montajı bitmiş ama hiçbir yerde yayınlanmamış 5-6 dizi konuşuluyor. Oyuncular, set emekçileri paralarını tıkır tıkır almış. Hatta başka işlere başlamışlar. Kimse dönüp “Bu iş ne oldu, niye yayınlanmadı?” diye sormuyor. Sektörün eski kurtlarıyla konuştuğunuzda mesele hep aynı kapıya çıkıyor: 
“Bu işler artık seyirci için yapılmıyor.”

Peki kim için? Bu yapımların ticari bir mantığı, geri dönüş hesabı yoksa, zarar kaçınılmazsa ve bu kimsenin umurunda değilse... Sorular çığ gibi büyüyor: Bu paralar neden harcanıyor? Bu “hayalet” yapımlar kime, neye hizmet ediyor?


***

BOŞ KOLTUKLARDAN GELEN HASILAT
Vizyona giren bazı filmlerle ilgili konuşulan bir yöntem ise daha da düşündürücü. Salonlardaki biletlerin, özellikle ilk birkaç sıranın, bazı şirketler tarafından toplu satın alındığı iddia ediliyor.
Film başlıyor ama ilk üç sıra bomboş.
İlk bakışta akla “Dostlar alışverişte görsün” kurnazlığı geliyor. Hani mekânlar dolu görünsün diye eşi dostu ya da öğrencileri ağırlarlar ya… Öyle değil! İddialar bunun ötesinde. Amaç sadece izlenmiş görünmek değil:
 Gişe hasılatı üretmek! 
Yani kâğıt üzerinde bir gelir oluşturmak.
Bu yöntemle, filmin gerçekten izlenip izlenmediğinden bağımsız olarak, sistemin içine para sokulduğu ve bu paranın “gişe geliri” gibi gösterilerek aklandığı dilden dile dolaşıyor. Kalitesiz bir film üzerinden elde edilen bu yapay hasılat, o korkunç soruyu beraberinde getiriyor: 
Sinema, kara paranın dolaşıma sokulduğu bir “çamaşırhaneye” mi dönüşüyor?

***

GAİN’E OPERASYON: PİYASA BİR ANDA DURDU
Kimseyi peşinen suçlamıyorum ancak ortada inkâr edilemeyecek somut bir tablo var. Nitekim bu şüpheleri haklı çıkaran, sektörü sarsan bir gelişme de yaşandı. Kısa süre önce, dijital içerik platformu 
GAİN’in sahipleri, yasa dışı bahis ve kara para aklama suçlamasıyla tutuklandı.
Bu olay, sadece adli bir vaka değil, sektör için bir turnusol kağıdı oldu. Konuştuğum kaynaklar, birkaç ay öncesine kadar milyonların havada uçuştuğu, kimsenin bütçe sormadığı o “aşırı hareketli” piyasanın, bu tutuklamalarla birlikte durulduğunu söylüyor. Piyasa tabiriyle işler
 “bıçak gibi kesilmiş.” 

***

DEVLET TAKİPTE: REKABET KURUMU DEVREDE

Üstelik devletin ilgili kurumları da bir süredir aynı izi sürüyor. Rekabet Kurumu, gelen şikâyetler üzerine geçtiğimiz yazdan bu yana dizi ve film sektöründe kapsamlı bir inceleme başlattı. Kurum, 10 Ekim 2024 tarihinde yaptığı açıklamayla merceğin ne kadar geniş tutulduğunu ilan etti. Açıklamada şu ifadeler dikkat çekiciydi:

“İçeriklerin oluşturulması, dağıtımı, gösterimi, yurt içi ve yurt dışına satış ve pazarlama süreçlerine ilişkin olarak; 
prodüksiyon, kast, menajerlik, sinema ve TV kanalı, YouTube veya diğer medya platformları
 gibi sektördeki bütünleşik ve iç içe geçmiş yapıların tamamında rekabetçi endişeler mercek altına alınmıştır.”
Bu açıklama, meselenin sadece birkaç yapım şirketiyle sınırlı olmadığını, kast ajanslarından YouTube kanallarına kadar uzanan “
bütünleşik
” bir yapının incelendiğini gösteriyor. Devlet, “Bu işte bir tuhaflık var” diyenleri doğruluyor.

***

AFİŞİ OLMAYAN FİLMLER
Aslında bu iddialar 2024’te bir set çalışanı olan 
Yener Yalçın
 tarafından sosyal medyada biraz da esprili bir anlatımla dile getirilmişti. Yalçın, “kötü” filmlerin sanatsal yetersizlikten değil, 
mali gerekçelerle
 üretildiğini iddia ederek “10 liralık işi 100 liraya mal olmuş gösterip vergiden düşüyorlar” demişti. O gün çok konuşulup unutulan bu sözler, bugünkü tabloyla birleşince anlam kazanıyor.

Sektörün içinden bir başka kaynağım ise konuyu şöyle özetledi: “Abi Google’a ‘2025’te çekilen Türk filmleri’ yaz. Onlarca film çıkacak. Birçoğunun afişi bile yok. Varsa da görmemişsindir. Cuma vizyona giriyor, güya 50 salonda oynuyor, bir hafta sonra kalkıyor. Bakıyorsun 7 bin bilet satmış. Salonlar ise boş. Biletleri kendileri almış. Zaten ne afişi var ne de tanıtımı.”

Sahi, tanıtımı yapılmayan, afişi asılmayan, kimsenin duymadığı bir film neden vizyona girer? Daha da önemlisi o biletleri kimler, neden alır?

Bu arada mesele sadece kötü senaryolar değil. Toplumu ifsat eden, gençlere zehirli rol modeller biçen, aileyi hedef alan,
şehirleri ve semtleri kriminalize eden vurdulu kırdılı yapımlar bir yana; 
sektörün kara para aklama çarkına sokularak bir suç batağına dönüştürüldüğünün fragmanını izliyoruz.
#Toplum
#Dizi
#Aktüel
#Aile
#Ersin Çelik