|
Amerika ile karşılıklı parmak ısırırken acıya dayanmaktan başka çaremiz yok

Bu köşeyi takip edenler, “Amerika ile Fırat’ın doğusunda Güvenli Bölge konusunda mutabakat sağlandı” açıklaması yapıldığı günden bu yana konuyla ilgili çekince ve eleştirilerimizi gündeme getirdiğimizi bilir. Geçmişteki Çekiç Gün uygulamasının Türkiye’nin güvenliği için ne tür tehlikelere neden olduğundan tutun da “Kara gücüm” diyerek sözüm ona DEAŞ ile mücadelede kullanıldıkları için YPG-PKK terör örgütüne binlerce tır silah ve malzeme veren, eğiten Amerika’nın yarın bir gün Suriye’nin kuzeyinde otonom bir bölge kurmak istedine kadar bir çok eleştiriyi tekar edecek değilim. Amerika’ya ne kadar güvenebileceğimizi ya da Amerika’ya rağmen ne kadar adım atabileceğimizi de sorguluyorum.

“Terör koridoru için başından bu yana destek veren hatta kuran Amerika’ya ne oldu da Türkiye ile ilgili Güvenli Bölge konusunda anlaştı” sorunun cevabı ise tam bir muamma.

“Türkiye’nin tezlerini kabul ettiler” diye açıklayabileceğimiz net bir durum yok maalesef.

O zaman soruyu tersten sormak gerekiyor. “Acaba ne oldu da Türkiye Amerika ile anlaştı?”

+++

Yine hatırlayacaksınız Türkiye’nin tezlerinde ısrar ettiğinden söz etmiştik. Çünkü Türkiye’nin tezleri “varlık” meselesidir. O tezlerden vaz geçmesi demek Türkiye’nin toprak bütünlüğü ve güvenliğinden vaz geçmesi anlamına gelir.

Konuya ilişkin tereddütlerimizi, çekincelerimizi yazıp dururken, 30 Ağustos Zafer Bayramı resepsiyonunda görüştüğümüz Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’dan önemli açıklamalar duyduk. (Bir önceki yazımızda detaylarını bulabilirsiniz.)

Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar Amerikalılarla hala masada olunduğunu, müzakerenin devam ettiğini ve nihai bir kararın söz konusu olmadığını söylemişti. Bu cümleler bize Türkiye’nin tezlerinden vaz geçmediğini ve Amerika ile tam bir anlaşmanın söz konusu olmadığını anlatıyordu.

Hatta sözünün bir yerinde, “Karşılıklı parmak ısırıyoruz. Mümbiç’i her defasında hatırlatıyoruz. Müzakere sürüyor” demişti. Sayın Akar’ın, “Biz ah demeyiz, La ilahe illallah deriz” cümlesi ise önümüzdeki süreçle ilgili ipucu niteliğindeydi.

Bir gün sonra bu kez baştan bu yana meseleye ihtiyatlı yaklaşan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Amerikalılara yönelik sert sözleri geldi.

Sayın Erdoğan, Türkiye’nin yakın ve uzak tarihinden örnekler verdiği konuşmasında, “Fırat’ın doğusunda iki üç hafta içinde kendi şartlarımızla, kendi askerlerimizle bölgeyi oluşturmaya başlamazsak varsın gerisini karşımızdakiler düşünsün" ifadelerini kullandı.

Anlaşılan o ki Amerika ile müzakerelerde Türkiye’nin tezlerinin kabulü konusunda ciddi sıkıntılar var.

Amerikalılar terör örgütü YPG-PKK’yı korumaya devam ediyor. Onların Güvenli Bölge olarak tanımlanan bölgeden tamamen çıkması konusunda irade göstermiyor.

Böylece Türkiye ile terör örgütünü bir şekilde muhatap kılmak istiyor.

Türkiye ise meseleyi varlık yokluk meselesi olarak düşünmeye devam ediyor.

Bu arada Sayın Erdoğan’ın günü birlik Moskovo ziyaretinden sonra bu açıklamaları yapması da dikkate değer doğrusu. Putin’in “Güvenli bölge” konusundaki desteğini, İdlip’teki gerginliği ve Suriye’nin güney batısında İsrail’in aldığı inisiyatifi de düşününce Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gemileri yakma noktasına gelmesinin bir anlamı olsa gerek.

Amerika’ya rağmen Suriye’nin kuzeyinde Fırat’ın doğusunda harekat yapabilmek çok güç. Ancak imkansız değil. Hava koridorunun açılmaması durumunda sıkıntılar çıkabilir. Amerikan askerleriyle karşı karşıya kalınabilir.

Ne var ki önümüzde çok taze bir örnek var.

İdlip’in güneyindeki Han Şeyhun kasabasına saldıran Suriye rejimi bizim gözetleme noktamızın da içinde olduğu bölgeleri ele geçirdi. Suriye rejiminin uluslararası arenada kullandığı literatür “Terör örgütlerine karşı mücadele”ydi ve Türk askerlerine karşı her hangi bir saldırının olmayacağı ilan etmişti.

3 haftanın sonunda Türkiye ile Amerika yeni bir zeminde anlaşamaz ise Mehmetçik Fırat’ın doğusuna girer. Teröristleri temizlemeye başlar. Amerikan askerlerinin olduğu kontrol ve gözetleme noktalarına saldırmayacağını baştan ilan eder ve işine bakar.

Peki böyle bir durumda, Amerikalılar ne yapar diye soracak olursak...

Bu noktada, Amerikalıların Türkiye mi YPG-PKK mı ikileminden kurtulup kurtulamayacağını kestirmek çok güç.

Çünkü, Amerika’nın uzun vadeli stratejik planında Ortadoğu’da Türkiye gibi güçlü ülkelerin olmaması gerekiyor.

Zor bir sürece girdik. Rabbim milletimiz, memleketimizin yar ve yardımcısı olsun.

#ABD
#Fırat
#Güvenli Bölge
#Hulusi Akar
#Mümbiç
#İdlib
5 yıl önce
Amerika ile karşılıklı parmak ısırırken acıya dayanmaktan başka çaremiz yok
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle