|
ECB ve FED öncesi ‘fırtına sessizliği’
10 Mart Perşembe günü Avrupa Merkez Bankası'nın (ECB) Frankfurt'taki toplantısı ve takip eden hafta, 15-16 Mart günlerinde ABD Merkez Bankası'nın (FED) Vaşington'daki toplantısı öncesi, küresel piyasalar, her iki merkez bankasının atabileceği adımları önceden tahmin etmeye çalışıyor.
Söz konusu tahmin süreci, piyasa profesyonellerince, iki merkez bankasının yetkililerinin sözlerinden ve açıklanan makro ekonomik
göstergelerden yürüyor. Öyle ki, dün, ABD'nin şubat ayı tarım dışı istihdam artışı beklenenden yüksek geldiğinde, önce ABD Doları'nda bir güçlenme; ardından, açıklanan veriler içinde, saat başı ücretlerin gerilediği görülünce de, bu defa dolarda bir gerileme gözlemledik.
Küresel piyasalar, bu haliyle, orta ve uzun vadeli bir pozisyon alamayacak kadar şaşkın durumdalar. 1,5 saat içerisinde, euro-dolar paritesinin 1,0904 dolar ile 1,1043 dolar arasında dalgalanması daha nasıl izah edilebilir ki?
Küresel piyasalar için bu dalgalanma, bizde dolar kurunun 1,5 saatte 2,90 TL ile 3 TL arasında dalgalanması gibi.


Türkiye olarak, Suriye ve dolaylı etki olarak Irak kaosu, Rusya'nın düşmanlığı, İran riski, küresel emtia fiyatlarındaki çöküş ve küresel ticaretteki zayıflama ile boğuşuyoruz. 2,7 milyonu resmi, 3 milyon civarında olduğu tahmin edilen Suriyeli mültecileri barındırıyoruz.

Dünyanın en tehlikeli terör örgütleriyle, pek çok önde gelen ülkenin başaramayacağı bir etkinlikle mücadele ediyoruz ve tüm bu küresel ve bölgesel sorunlarla mücadele ederken, Türk ekonomisinin makro dengelerini korumayı, büyümeyi sürdürüyoruz.

Dünya ekonomisinde, çok sayıda ülkenin içinden çıkamayacağı kadar çok sayıda değişken ve bilinmezlikle, aynı anda pek çok ekonomik meseleye, iş dünyasının beklentilerine cevap üretmeye çalışıyoruz. Bu nedenle, önümüzdeki 10-25 yılın Türkiye Ekonomisi'ni kurgulamaya çalışırken, 2020 yılına kadar kat etmemiz gereken mesafeyi dikkate alarak, küresel ekonomik sistemden kaynaklanabilecek risk ve belirsizliklerin minimumda kalmasını umut etmek durumundayız.

Bu da, önde gelen gelişmiş ekonomilerin liderleri ile merkez bankalarının tutumlarına bağlı gözüküyor.


TL hak ettiği değerin altında


Hafta başından bu yana, şahsıma sorulan en yoğun soru, TL'nin niye değer kazandığı? Son 2,5 yıldır, Türkiye'nin uluslararası ekonomi ve siyaset çevrelerinde, demokrasi, insan hakları ve makro ekonomik standartlar açısından, tahrip edici bir tutum içerisinde olduğu iddiasını olabilecek en 'vahşi' algı yönetimi ile yürüten çevreler,

Türkiye'nin siyasi ve ekonomik dengeleri bu iddialarla yakından uzaktan alakası olmayan bir noktada olmasına rağmen,

dolar-TL kurunu 3,0750 TL düzeyine kadar çıkararak,

Türk iş dünyasının zihnine korku salıp, 'bu dolar 3,5 TL bile olur' yorumlarını pompaladılar.

O dönemde, Türk iş dünyası ile buluştuğumuz pek çok platformda, ekim ve kasım aylarında, bu tür dedikodu ve iddialara tenezzül edilmemesini savunarak, oluşturulmaya çalışılan paniğe karşı mücadele verdik.

Ben, o tarihlerde, 2016 sonu dolar-TL'nin en fazla 3,16-3,20 TL olabileceğini ifade ederek, afaki kur tahminlerine itibar edilmemesi için gayret sarf ettim.


Daha, geçtiğimiz salı akşamı, İTO Hırdavatçılar Meslek Komitesi'nde benzer noktaları vurgulayarak, benim yıl sonu için ifade ettiğim dolar kuru tahminin bile yüksek kaldığını,

TCMB'nin şubat ayı beklenti anketine cevap veren 75 ekonomistin yıl sonu dolar kuru tahminlerinin 3,15 TL olduğunu belirttim

. Almanya'nın en büyük bankası konumunda olan

Deutsche Bank'ın dün yayınladığı rapor, üç teknik metoda göre, Türk Lirası, Polonya Zlotisi ve Macaristan Forinti'nin hak ettikleri değerin altında işlem gördüğünü teyid ediyor.

Buna karşılık Çin, Hong Kong ve Endonezya para birimleriyse değerinin üzerinde işlem görmekte.

Deutsche Bank, bu nedenle, Türk Lirası ve zloti için euro karşısında uzun pozisyon alınması tavsiyesinde bulunuyor.

Hindistan Rupisinin yıl başından bu yana en iyi performans gösteren gelişmekte olan piyasa para birimi olduğu belirtilen rapor, her üç parametreye göre rupinin artık değerinin üzerinde işlem gördüğünü ve

değeri en düşük para birimlerinin Güney Afrika Randı, Rus Rublesi, Malezya Ringgit'i olduğuna işaret etmekte.


ABD için resesyon riski


ABD'nin makro verileri, istihdam piyasası ile ilgili bir toparlanmaya işaret etse de, pek çok ekonomist, ilginç bir şekilde, ABD ekonomisi için yeniden durgunluk, resesyon riskinden söz etmeye başladı.

ABD'nin tanınmış ve duayen sermaye piyasası uzmanlarından Jim Rogers, önümüzdeki 1 yıl içerisinde, ABD'de resesyon riskinin yüzde 100 olduğunu açıklamış durumda.

Birçok ABD'li ekonomist, Amerikan ekonomisinin bir yıl içerisinde resesyona girme ihtimalini üçte bir olarak tanımlamakta. Jim Rogers, Çin, Japonya ve Euro Bölgesi'ndeki ekonomik yavaşlamanın, resesyonun Amerikan ekonomisine bulaşma riskinin göz ardı edilmemesini vurgulamakta.

Rogers, yatırımcıların doğru veriye odaklanmaları gerektiğini ifade ederek, Amerikalı çalışanlarının ücretlerden alınan vergi rakamlarına bakılırsa, bunların zaten durağan olduğunun görülebileceğini; bu nedenle, salt istihdam verisiyle analizin yeterli olmadığını belirtiyor.

Rogers, FED'i bir faiz artırımından uzak mı tutmaya çalışıyor; yoksa gerçekten bir resesyon riski var mı, yakında göreceğiz.




#Avrupa Merkez Bankası
#Deutsche Bank
#Türk ekonomisi
#Jim Rogers
#küresel piyasalar
8 yıl önce
ECB ve FED öncesi ‘fırtına sessizliği’
15 Temmuz ve Kardinal Fetullah
FETÖ davaları, mücadele, tasfiye ve Ak Parti’nin hali
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar