|
Türkiye gibi Aleviler de siyaseti öğrenecek

Geçtiğimiz gün yayınlanan "Aleviler CHP''den koptuğu gün özgürleşecek" başlıklı yazıya iki tip eleştiri geldi. İlk eleştiri yazının geneline itiraz. Bu itiraz, Alevilerin korkularını meşrulaştıran, AK Parti dahil hiç bir siyasi partinin CHP kadar güvenli olamayacağı varsayımına dayanıyor. Ama bu itiraz, Alevilerin neden CHP''ye oy vermesini açıklamıyor. Klasik olarak Alevilerin CHP''ye oy vermesini tarihsel bir zorunluluk olarak gören yaklaşım.

İkinci eleştiri ise yazının geneline katılmakla birlikte, Alevilere CHP dışında bir alternatif siyasal alternatif sunmaması yönünde. Bu pratik olarak haklı ama yazı bağlamında haksız bir eleştiridir. Çünkü alternatif siyaset, tek tek bireylerin özgür tercihleri ile anlam kazanacak bir süreç.

Her iki tepkinin ortak bir noktası var; “Alevilerin siyasal tercihi ne olmalı?”.

Benim bu soruya tek bir cevabım var: Bu tercih CHP olmamalı. Hatta CHP siyaseten yanlış bir tercih.

Alevileri CHP''ye bağlayan tek bağ Cumhuriyet. Peki Cumhuriyet Alevilere geçmişten farklı ne sunmuştur? Neredeyse hiç. Sadece baskılar kısmen azalmıştır. Üstelik bu sadece Cumhuriyetin ilk yılı ile sınırlıdır. Nitekim 3 Mart 1924''te Diyanet İşleri Başkanlığı''nın kurulması ile yasal düzeyde Aleviler kamusal alandan dışlanmış ve yeniden özel alanda yaşaması istenen folklorik bir kimliğe itilmiştir. Koçgiri''de, Dersim''de yaşanan Alevi ve Kürt kimliğinin kamusal alanda yok sayılması için devlet eliyle -ki bu CHP''nin tek parti dönemidir- katliamdır.

Aleviler bu gerçeği bilmiyorlar mı? Biliyorlarsa neden CHP''ye mesafe alamıyorlar?

Sanırım cevap vermemiz gereken temel soru/n budur. Bunu basit biçimiyle “Stockholm Sendorumu” ile açıklamak da mümkün ama yeterli olmaz. Çünkü daha temel bir sorun var. O sorun, Alevilerin çoğunluğunu oluşturanların gerçekle yüzleşmeye hazır olmamasıdır. Çünkü geçmişle yüzleşme aynı zamanda kimliği yeniden kurmaktır, Alevilere ağır gelen budur. Bunu yapabilmek herşeyden önce siyaset yapmayı zorunlu kılmaktadır. Ki bu da Alevilerin en az bildiği konudur. Bu açıdan Aleviler yıllardır siyaseten bir konformizm içindedirler.

Bu bağlamda Aleviliğin bir başka talihsizliği, Alevi kimliğinin bugüne kadar kültürel, dinsel bir kimlik olarak değil, siyasal bir kimlik üzerinden tartışılmasıdır. İkisi arasındaki temel fark şudur; Aleviliğin kültürel ve dinsel kimlik olarak tartışılması, Aleviliğin ve dinsel ritüellerin kamusal alana çıkabilmesi, gündelik hayatın parçası olması ve yaşanabilmesidir. Aleviliğin siyasal kimlik olarak tartışılması ise, bu kimlik üzerinden siyasete girme girişimi, oy sayısı üzerinden pazarlık aracı olarak kullanılmasıdır. Aleviliğin siyasal kimlik olarak tartışılması, kimliği değil, bu kimliği kullananları kamusallaştırdığı için kötüdür.

Bunun esas sorumluları özellikle 1980 sonrasında kurumsal olarak ortaya çıkan Alevi kurum ve örgütlerdir. Bu örgütler ilk dönemlerinde Alevilerin kimlik olarak varlıklarını kamusal alana taşınmasında önemli ve doğru işler yapmışlardır. Bu hakkı teslim etmemiz gerekiyor. Ancak bu örgütlerin temel yanlışı Aleviliği siyasal kimliğe dönüştürmeleridir. Yani bu kimlikleri üzerinden siyasallaşmaları ve siyaseten pazarlık aracı olarak kullanmalıdır.

Alevi kurumlarının bu talepleri siyaseten çok karşılık bulmasa da, devlet katında karşılık bulmuş; askeri ve sivil bürokraside kilit noktalar için bizatihi tercih edilmişlerdir. Bugünlerde açıkça gördüğümüz gibi “birileri” tarafından “arka bahçe” olarak görülmüştür.

Kamusal alanda Alevi kurumlarına bakıldığında üç farklı siyasal eğilimi görmek mümkündür. Alevi Bektaşi Federasyonu, Cem Vakfı ve Dünya Ehli Beyt Vakfı bu üç siyasal duruşu genel olarak temsil eden kurumlardır. Ancak her üç kurumun siyaset nezdinde kredisi tükenmiştir. Listeler bunun en güzel işaretidir. Bu kurumların bugüne kadar parçası oldukları siyasal dönem bitmiştir. Artık; “ben şu kadar kurumun temsilcisiyim, şu kadar oyum var” diyerek yapılan pazarlık dönemi bitmiştir. Bu siyasetin normalleşmesi açısında çok çok olumludur.

Bu aynı zamanda bu kurumların siyaseten işlevinin de bittiği anlamına gelir. Ki bu da olumludur. Bu yüzden geçen yazıda ifade ettiğim gibi bundan sonraki süreçte sorumluluk tek tek Alevilerdedir. Bu süreç aynı zamanda Türkiye''deki genel değişime paralel olarak Alevilerin siyaseti keşfetmesidir. Geçmişle yüzleşen, eleştirel bakabilen, özgürlükçü Aleviler bundan sonraki dönemde siyaseten aktör olmak durumundadırlar.

Bugün Alevilerin yüksek sesle dillendirdikleri “Din derslerinin zorunlu olmaktan çıkarılması”, “Cem evlerinin ibadethane olması” teorik olarak savunulabilir şeyler olabilir ama Alevilerin sorunlarını çözmeye yetmez. Çünkü bugün Alevilerin temel sorunu ''gündelik hayatta uğradıkları ayrımcılık ve dışlanmadır''. Sorun bunun nasıl aşılacağıdır. Bunun bir yolu Alevilerin bireyselleşmeleri olduğu kadar, bir yolu da Alevileri kazanmak isteyenlerin kendilerini Alevilere açmasındadır.

Türkiye makro düzeyde siyasetle yeni yeni tanışıyor. Bu yüzden Aleviler geç kalmış sayılmaz. Onlar için de siyaset yeni yeni başlıyor.

13 yıl önce
Türkiye gibi Aleviler de siyaseti öğrenecek
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’