|
‘Kaybet-kaybet’ dünyasında Türkiye hangi elle kazanır?

“Türkiye, şöyle bir fotoğrafın ortasında bulunmaktadır; bölgemizde yaşanan savaşlar, çatışmalar ve saldırılar kesintisiz sürüyor. Küresel güvenlik mimarisindeki kırılmalar, küresel ekonomideki belirsizlikler de derinleşiyor. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin önemli bir kısmı ciddi siyasi istikrarsızlık ve buna bağlı sosyal gerilim tehditleriyle yüzleşiyor. Dünya genelinde etkili olan tüm bu olumsuzluklara rağmen, Türkiye, hamdolsun hedefleri doğrultusunda kararlılıkla ilerliyor”…

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Pazartesi günü kabine toplantısının ardından yaptığı konuşmanın bir bölümünde çizdiği ‘panorama/durum tespiti’, Türkiye’nin nasıl bir dünyada yürüdüğüne ilişkin kaba haritayı veriyor…

Şubat ortasında gerçekleşecek ‘Münih Güvenlik Konferansı’nın Başkanı Christoph Heusgen de, toplantı öncesi yayınlanan güvenlik raporunun ön sözünde, “jeopolitik gerilimlerdeki artış ve ekonomik belirsizliklerin tetiklediği ‘
küresel siyasetteki düşüş’
bu yıla damga vuracak” diyor.
Belli bir estetik, şıklık içinde sunulur bu tür raporlar;
“üzerine bastığımız sistem çöküyor”
diyemedikleri için, kaybeden liberal nizamdan miras “kazan-kazan”a atıfla, “
kaybet
-
kaybet
” başlığı koymuşlar…

‘HERKES KAYBEDER’İ AŞMAK, ‘EN AZ KAYIPLA ÇIKMAK’ DEĞİLDİR…
İklimin sertliği şurada; küresel düzen/nizam değişikliklerinde herkes az veya çok kaybeder. Ancak küresel ve büyük kısmı bölgemizde cereyan eden yangının ortasında “yaşamakla”,
bununla beraber “ilerlemek”
farklı…

Çünkü işaret edilen ülke ve bölgeler, “küresel dalgayı” kazasız-belasız atlatabilmek adına tutunacak yer arıyorlar. Bulamama hali ‘istikrarsızlıktır’. Tutunma hali ‘sabitlenmek’tir, Türkiye dalgada yürüyor, kaptanlık burada belli oluyor…

Birinci sebebi
siyasi istikrardır.
Diğer tüm fırtına payandaları buna bağlanıyor. İkinci sebep, diğer tüm başlıklarda
“hareket etmektir”.
Yani istikrarınızı koruyacak payandalarınız ve bağlandıkları politik güven ortamı muhkem olacak, sürekli tahkim edilecek, ki, ‘hiç uyumama’dır, ancak, bu sizin eylemlerinizi/adımlarınızı sınırlamayacak!

Yeni jeo-politikte, ‘herkes kaybeder’i aşmak, “en az kayıpla çıkmak” demek değil. Klişedir bunlar. Öğrenilmiş çaresizliktir. Önce bunu aşmak gerekiyor…


BİRDEN ÇOK STRATEJİK İŞİ HALLETMEK…

Birden çok ‘stratejik’ işi aynı anda yapan ülke olarak tarifini en az yaptığımız “harekettir”. Yani yürüyüşün nasıl olması gerektiği…

Hiç bir ülke kısa ve orta vadeli geleceği zaten kestiremiyor.
İlave zorluğumuz, ilerlemeyi seçmemizde.
Yürürken belirsizliklerle dolu yerkürenin kaygan zeminlerine basmak zorundayız ve hazırlık gerekiyor…

İyice açalım, ‘yüzleşmektir’, mecburuz…

Örneğin, İsveç’in NATO üyeliğinin onaylanması ve F-16 savaş uçaklarında yaşanan ilerleme, ABD ile yeni ve “temiz” bir sayfanın açılmasına vesile olacağı yönünde kimi mahfillere umut veriyor ama Trump’ın seçilmesi durumunda, “nasıl bir Amerika” ile yüzleşeceğimiz konusunda hesap yapan yok…

Veya şu sıralar pek tartışılan ama genellikle gerçekçi bulunmayan, ABD’nin Irak ve Suriye’den çekilmesi olasılığı yine sevinçle karşılanıyor ama böylesi durumda
“karşılanması gereken baş-başalıklar”
tartılmıyor. Son ‘Valdai Forum’da Lavrov,
“ABD Kürt devleti kurdurmak istiyor. Buna karşıyız
. Trump, Suriye’den çekileceğim deyince SDG (PKK) yalvararak bize geldiler. Trump vazgeçince yine onların kucağına gittiler” dedi. Tabii, geldiklerinde ne demişler, yok.

Bölgemizde yaşanacak herhangi bir değişiklik doğasında seri riskler barındırıyor. Bir o kadar da fırsatlar. ‘Yürürken etrafı daha sıkı kolaçan edelim’ demek o.


KAYGAN ZEMİN DİPLOMASİSİ…

En ağrılı işlerden İsrail-Gazze krizinin sadece olası sonuçları üzerinde değil, istediğimiz/hedeflediğimiz sonuçları üzerinde mutabık mıyız?

Cumhurbaşkanı Erdoğan yukarıdaki açıklamalarının ardından BAE ve Mısır’a gitti. İsrail-Gazze üzerine Ankara ve Kahire’nin duruşu önemli. Hele ortak politika kurulursa! Zor. Mısır, Refah Kapısı’nda biriken masumların üzerine kanlı bir saldırı gerçekleştirecek olan İsrail’e karşı 45 yıldır süren barış anlaşmasından çekilebileceğini ihsas etti. Bunu yapabilir mi? Doğrusu bunu görmek isterdim ama tabii ki yapamaz…

Mısır, Gazze halkının kendi üzerine sürülmesini savaş nedeni sayacağını da söyledi. Hatta bölgeye asker ve zırhlı araç sevk ettiği basına yansıdı. Anlamı şu mu yani; İsrail-Mısır savaşı? ‘Kaygan zemin’ dediğimiz bunlar işte…

Keza Suudi Arabistan, kabul gerekiyor ki, haylidir ABD’nin kuyruğunu daha gevşek tutuyor. Üstelik jeopolitik duruşunda değişiklikler de var. Gelgelelim, Gazze krizi bir şekilde sonlandığında İsrail’le İbrahim anlaşmaları görüşmelerine devam edeceğini de söyledi. Toz-duman kalktığında yaşanan bu insanlık dramının
İsrail’i yola getirmek adına bir sonuç
üretmeyebileceği ihtimali ortada.

Büyük haritada da durum farklı değil. Yerli-yabancı askeri uzmanlar, sahada debelenme devam etse de Ukrayna’nın artık yenildiğini söylüyor. Üzerine ABD seçimlerinden Trump’ın çıkması, hatta ihtimali bile Avrupa’yı başı kesik tavuklar gibi birbirlerine çarptırmaya başladı. Panik elle tutuluyor…

Ukrayna’da bir barış/müzakere süreci ortaya çıkar, Trump seçilir ve dediği gibi ‘NATO aidatlarını’ ödemeyenleri bir Rus saldırısında savunmama türünden politikalar getirirse? Hali düşünebiliyor musunuz? NATO’nun bittiği gündür. Daha kaygan zemin mi olur?

Hepsinde bir kararınız olması lazım, tamam ama.. ‘Türkiye Yüzyılı’nın öncelikli stratejik ihtiyacı bu değil! İş; dünyada, Filistin ve Ukrayna’da yok olan on binlerce hayatın ya da içeride, F16’lara sevinmeyi bırakıp F35’in hesabını sorma gücüne erişmekte. Gerisi konvansiyoneldir…

#politika
#İsrail
#Filistin
#Gazze
#Nedret Ersanel
2 ay önce
‘Kaybet-kaybet’ dünyasında Türkiye hangi elle kazanır?
Kamu tasarrufu
BİT’lere kadrolu işçi alımında acilen tedbir alınması gerekiyor
Tarih bizi çağırıyor ama biz birbirimizle boğuşuyoruz!
İYİ Parti kongresinin kazananı kim
Şule öğretmen ve yeni maarif modeli