|
Tunç Soyer, Türkiye-Yunanistan gerilimi hakkında ne dedi?

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı, bir canlı yayında kendisine yöneltilen “Yunanistan ile yaşanan gerilimle alakalı ne düşünüyorsunuz” sorusuna “Bunu bana niye soruyorsunuz, bence bunu doğru muhataplara sormalısınız, ben belediye başkanı olarak barıştan yanayım, barışın sürdürülebilir olmasından yanayım” diyerek cevap verdi. Oysa daha bir gün önce, 9 Eylül’ün yıldönümü münasebetiyle yaptığı bir konuşmayı Osmanlı-Cumhuriyet karşıtlığı üzerine bina ederek Osmanlı’nın son dönem yöneticilerini ağır bir dille suçlamıştı. İzmir’in kurtuluş günüyle alakalı bu konuşma büyük bir yankı uyandırmış, bir televizyon kanalı da bu vesile ile başkana konuşma fırsatı vermişti. Fakat İzmir BBB kendisine verilen bu fırsatı da Osmanlı-Cumhuriyet karşıtlığını derinleştirmek için kullandı. Türk-Yunan meselesine ise neredeyse hiç değinmedi. Hâlbuki 9 Eylül bir zafer günüydü ve Yunan işgalinin sonlandırılması münasebetiyle kutlanmaktaydı.

Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçişle alakalı tartışmalar yüz yıldır devam etmektedir. Bu geçiş, ortaya çıkardığı doğal sonuçlar itibarıyla ele alınıp muazzam bir zenginliğe dönüştürülebilirdi. Bu olmadı ve geçiş fikri bir kenara bırakıldı. Bunun yerine, açıkça ifade etmek gerekirse yine Osmanlı döneminden miras kalan karşıtlık devam ettirildi. Çünkü esasen bizim için Birinci Dünya Savaşı bitmemişti. Avrupa’nın yayılmacılık ideolojisi başarıya ulaşmış, Osmanlı coğrafyası parçalanmıştı. Avrupa kolonyalizmi ele geçirdiği geniş topraklar itibarıyla hedefine ulaşmıştı fakat Türkiye ayakta kalmayı başardı. Bu da savaşın bitmediğinin en açık göstergesidir. Yunanistan’ın Anadolu’yu işgali ile başlayan süreci de bu çerçevede ele almak gerekir. Kalan topraklara da el koymak istediler ama Türkiye buna müsaade etmedi.

Yaklaşık yüz yıl boyunca Türk-Yunan meselesi, Osmanlı-Cumhuriyet karşıtlığı eksenine sıkıştırıldı. Yüz yıl sonra yeniden Türk-Yunan meselesi patlak verdiğinde Osmanlı-Cumhuriyet karşıtlığının alevlenmesi ve içerideki gündemin Doğu-Batı meselesi olmaktan çıkarılması oldukça önemlidir. 20. yüzyılın neredeyse tamamında Doğu-Batı eksenli meselelerimizi de Osmanlı-Cumhuriyet karşıtlığı üzerinden ele aldık. Bu da Türk düşünce hayatının oldukça dar bir alana sıkıştırıldığını gösterir. Türk-Yunan meselesinde olduğu gibi yüz yıl sonra Doğu-Batı meseleleri tekrar hayat bulduğunda hemen Osmanlı-Cumhuriyet karşıtlığı alevlendi. Bu durumu komplo teorileriyle açıklamanın bir anlamı yok. 1990’ların hemen başında Sovyetler dağıldığında ABD öncülüğünde Batı Avrupa ülkeleri İslam coğrafyasını yeniden istila ettiğinde de içeride Osmanlı-Cumhuriyet karşıtlığını alavlendirdiler. Bu hengâmede FETÖ’cüler Türk coğrafyasına sızdı ve zaman içinde büyük bir küresel güç ortaya çıktı.

Yüz yıl öncesiyle ilgili hâlâ suçlayıcı bir dil kullanmaktan çekinmeyen belediye başkanının, bugün için de söyleyeceği bir söz olmalıydı. Yukarıdaki soruya Osmanlı’yı ve Erdoğan’ı merkeze almadan cevap vermek gerekiyordu. Türk-Yunan meselesi hakkında doğrudan bir yorum yapması gerekiyordu. Başkanın verdiği cevabı da okudunuz. Barıştan yana olduğunu söyledi. Yani aslında Osmanlı-Cumhuriyet karşıtlığı yıkıldığında söyleyecek bir cümlesinin olmadığını göstermiş oldu. Yunanistan söz konusu olduğunda o sert ve öfkeli konuşmaların yerinde yeller esti. Aynı kişiye Doğu-Batı meseleleriyle alakalı bir soru sorulsaydı muhakkak benzer bir sessizlik oluşacaktı. Bu durum Erdoğan karşıtlığı için de geçerlidir. Erdoğan’ı eleştirmek maksadıyla kurulmuş cümleler çıkarıldığında çoğu kimsenin bugün bütün dünyayı derinden sarsan değişimlerle alakalı ciddiye alınacak bir söz söylemediği hemen fark edilir.

Osmanlı-Cumhuriyet karşıtlığının kendine özgü taraftarlarının olduğunu biliyoruz. Hatta çoğu zaman bu karşıtlık paravan olarak kullanılmıştır. FETÖ’cülerin de Osmanlı-Cumhuriyet karşıtlığından beslendiği bilinmektedir. Bu bakımdan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı istisnaî bir örnek değildir. Fakat bu karşıtlığın hangi bağlamda ele alınması gerektiğine cevap bulmak zorundayız. Bu da mevcut tarafları iyi analiz etmeyi gerektirir. Eskiye göre çok daha avantajlı durumdayız. Çünkü artık birçokları paravanların arkasından çıkmak zorunda kalıyor.

Kendimizi, Batı’ya, doğru anlatmak gibi bir sorumluluğu üstlenmekle de doğru bir adım atmamış oluruz. Bu, oryantalist hegemonyaya teslim olmak anlamına gelir. Toprağa dayalı bir mücadelede Yunanistan, kesinlikle bir aracı konumundadır. Bu ise başka bir yazının konusudur.

#Tunç Soyer
#Yunanistan
#Türkiye
#9 Eylül
2 yıl önce
Tunç Soyer, Türkiye-Yunanistan gerilimi hakkında ne dedi?
Enflasyonun önceliği
Kamu yönetiminde pandemi ile öğrenip sonrasında unuttuğumuz kritik bilgiler
Uluslararası hukûkun üzerine düşen gölge
Emperyalizmin küresel hegemonyasının anahtarı: Türkiye’de laik devrim, İran'da “İslâmcı” devrim 
27 Mayıs: Demokrasi sürecinde kara bir leke