Sosyal medya mı düzenlenmeli, akıllı telefonlar mı?

04:0026/03/2025, Çarşamba
G: 26/03/2025, Çarşamba
Yeni Şafak
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM

Dijital bağımlılıkla mücadele, yalnızca devlet politikalarıyla sınırlı kalmamalı; ebeveynlerin de aktif katılım sağladığı bilinçlendirme ve organizasyon süreçleri hayata geçirilmelidir. İspanya ve Avustralya’daki gibi ebeveyn inisiyatiflerinin gelişmesi, Türkiye’de dijital bağımlılıkla mücadelede daha etkili ve sürdürülebilir bir yol haritası oluşturabilir.

Dr. Muhammed Ersin Toy - Medya Stratejisti

Günümüzde dijitalleşme, bireylerin yalnızca iletişim kurma biçimlerini değil, aynı zamanda öğrenme, çalışma, eğlenme ve sosyalleşme dinamiklerini de köklü biçimde değiştiren küresel bir olgu haline gelmiştir. Özellikle sosyal medya ve akıllı telefonların yaygınlaşması, bireylerin gündelik yaşam alışkanlıklarını ve bilgiye erişim süreçlerini yeniden şekillendirmiştir. Ancak bu dönüşüm, özellikle çocuklar ve gençler üzerinde ciddi psikolojik, sosyal ve akademik olumsuz etkiler doğurarak küresel ölçekte önemli bir tartışmayı da beraberinde getirmiştir.

Son aylarda, dünya genelinde ve Türkiye’de sosyal medya ve akıllı telefon düzenlemeleri, kamuoyunda önemli bir gündem maddesi haline gelmiştir. Ekran bağımlılığı, eğitimde gerileme, sanal kumar, oyun bağımlılığı ve manipülatif içeriklere maruz kalma gibi riskler, çocuklar ve gençler için ciddi tehditler oluşturmaktadır. Bu nedenle, ilgili düzenlemelerin hayata geçirilmesi tüm ülkeler için kaçınılmaz görünmektedir.


İNTERNET KULLANMAYA BAŞLAMA YAŞI SEKİZ

Türkiye’de çocukların akıllı telefon ve sosyal medya kullanım oranları oldukça yüksektir. Bu veriler, aynı zamanda endişe verici bir tabloyu da gözler önüne sermektedir. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2024 verilerine göre, 6-15 yaş grubundaki çocukların internet kullanım oranı yüzde 91,3’tür. Bu oran, 2021’deki yüzde 82,7’ye kıyasla önemli bir artış göstermektedir. Düzenli internet kullanımı ise yüzde 97,4’e ulaşmış olup, cinsiyete göre değerlendirildiğinde erkek çocukların yüzde 92,2’si, kız çocukların ise yüzde 90,3’ü interneti aktif olarak kullanmaktadır.

Dijital cihaz kullanımı açısından bakıldığında, çocukların yüzde 76,1’inin cep telefonu veya akıllı telefon kullandığı görülmektedir. Dahası, yüzde 63,8’i kişisel bir akıllı telefona sahiptir; bu durum, bireysel cihaz sahipliğinin erken yaşlarda yaygınlaştığını göstermektedir. Sosyal medya kullanımı da oldukça yaygındır. Türkiye’de 6-15 yaş grubundaki çocukların yüzde 66,1’i sosyal medya platformlarını kullanmaktadır. 6-10 yaş grubundaki çocukların yüzde 53,5’i sosyal medyaya erişirken, bu oran 11-15 yaş grubunda yüzde 79’a yükselmektedir. Bu veriler, çocukların küçük yaşlardan itibaren sosyal medya ile iç içe olduğunu ve erken yaşta dijital platformlara maruz kaldığını ortaya koymaktadır. 6-15 yaş grubundaki çocukların yüzde 32,3’ü cep telefonlarını en az 30 dakikada bir kontrol etmektedir. 7-18 yaş arası çocuklar, mobil uygulamaları günde ortalama 4,5 saat kullanmaktadır. Çocukların yüzde 49’u, 23.00-04.00 saatleri arasında mobil oyun oynarken, yüzde 60’ı sosyal medya platformlarını kullanmaktadır. 8-15 yaş arası çocuklar, 16 yaş üstü kullanıcıları taklit ederek sosyal medya hesapları açmaktadır. Özetle Türkiye’de internet ve akıllı telefon kullanımına başlama yaşı 8 olarak belirlenmiştir.

Bu veriler, Türkiye’de sosyal medya kısıtlamalarının, toplumsal farkındalık ve ebeveyn bilinci oluşturulmadan uygulanması halinde, özellikle akıllı telefon sahipliğinin 8 yaş altına inmesi ve sosyal medya kullanımının çok daha küçük yaşlara yayılmasıyla birlikte, beklenen etkiyi yaratmayabileceğini göstermektedir. Akıllı telefonlar ile ilgili bir farkındalık olmadan sosyal medya uygulamalarına getirilecek sınırlamaların hiçbir etkisi olmayacağı apaçık ortadadır.


SİVİL İNİSİYATİF ŞART

Birçok ülke, çocukları ve gençleri dijital bağımlılıktan ve çevrimiçi risklerden korumak amacıyla sosyal medya platformlarına yaş sınırlamaları ve ebeveyn kontrollü düzenlemeler getirmektedir. Ancak yalnızca sosyal medya platformlarının denetimi, bu soruna kalıcı bir çözüm sunmak için yeterli değildir. Çünkü çocuklar, yaşlarını gizleyerek veya ebeveyn hesapları üzerinden sosyal medya platformlarına erişebilmektedir. Bu durum, sosyal medya düzenlemelerinin etkinliğini büyük ölçüde azaltmaktadır. Ayrıca, sosyal medya şirketleri ticari kuruluşlar olarak bu düzenlemeleri aşmak adına çeşitli hukuki boşluklar ve alanlar yaratmaya çalışacaktır.

Bu noktada, İspanya, Avustralya ve Fransa gibi ülkelerde ebeveynler, çocukları yalnızca sosyal medya ve çevrim içi ortamların tehlikelerinden korumakla kalmayıp, aynı zamanda erken yaşta akıllı cihazlara maruz kalmalarını engellemek amacıyla daha radikal önlemler alarak akıllı telefon kısıtlamalarını ve sosyal medya düzenlemesini destekleyen toplumsal hareketler başlatmıştır.

Bu hareketler, yalnızca devlet politikalarıyla sınırlı kalmayıp, ebeveynlerin öncülüğünde gelişen sivil bir bilinç ve toplumsal girişim olarak gündeme gelmiştir. Akıllı telefon kullanımını olabildiğince ertelemek isteyen aileler, benzer kaygıları taşıyan diğer ebeveynlerle bir araya gelerek kolektif bir hareket oluşturmuş, çocuklarının dijital bağımlılıktan korunmasını sağlamak ve sağlıklı gelişimlerini desteklemek amacıyla bilinçli bir duruş sergilemiştir. Bu tür sivil inisiyatifler, yalnızca yasalar ve devlet müdahaleleri ile çözülemeyecek olan dijital bağımlılık ve çocukların teknoloji ile sağlıklı ilişki kurma süreçlerine yönelik daha etkili, sürdürülebilir ve toplumsal olarak benimsenebilir çözümler üretme potansiyeline sahiptir.


EBEVEYNLER ÖRGÜTLÜ HAREKET ETMELİ

Ancak Türkiye’de bu tür sivil girişimlerin eksikliği dikkat çekmektedir. Özellikle ebeveynlerin, sosyal medya düzenlemeleri ve akıllı telefon kısıtlamaları konusunda örgütlenme çabalarının yetersiz olması, konunun yalnızca devlet politikalarıyla çözülemeyeceğini göstermektedir. Çocukların ekran bağımlılığıyla mücadelede ebeveynlerin yalnızca bireysel önlemler almak yerine kolektif hareket ederek eğitim kurumları ve kamu politikalarını etkileyebilecek bilinçli taleplerde bulunmaları gerekmektedir. Türkiye’de, akıllı telefonlarla ilgili olarak yalnızca eğitim kurumlarının ders saatlerinde kullanımına yönelik kısıtlamalar mevcutken, ebeveynler arasında bu konuda örgütlü bir hareketin olmaması önemli bir eksiklik olarak karşımıza çıkmaktadır.

Hatta okullarda dahi akıllı telefon yasaklarına karşı ebeveynlerin güçlü bir talepte bulunmaması, Türkiye’de bu konudaki farkındalığın artırılması gerektiğini göstermektedir. Akıllı telefon edinme yaşının 8’e kadar düşmesi ve internet erişiminin çok yüksek oranlara ulaşması, bu sorunun yalnızca yasal düzenlemelerle veya devlet eliyle çözülemeyeceğini ortaya koymaktadır. Daha sarih bir ifadeyle dijital bağımlılıkla mücadele, yalnızca devlet politikalarıyla sınırlı kalmamalı; ebeveynlerin de aktif katılım sağladığı bilinçlendirme ve organizasyon süreçleri hayata geçirilmelidir. İspanya ve Avustralya’daki gibi ebeveyn inisiyatiflerinin gelişmesi, Türkiye’de dijital bağımlılıkla mücadelede daha etkili ve sürdürülebilir bir yol haritası oluşturabilir.


DİJİTAL BAĞIMLILIK BİR HALK SAĞLIĞI SORUNUDUR

Ayrıca, sosyal medya ve akıllı telefon bağımlılığı, yalnızca bireysel bir sorun olarak ele alınmamalı, ulusal düzeyde bir halk sağlığı meselesi olarak değerlendirilmelidir. Dijital bağımlılık, bireylerin psikolojik, bilişsel ve sosyal gelişimlerini olumsuz etkileyen ciddi bir sorun olup, toplumun tüm kesimlerini ilgilendiren kapsamlı bir halk sağlığı politikası gerektirmektedir. Bu noktada, sağlık kuruluşları, psikologlar ve ruh sağlığı uzmanları, çocukların ve gençlerin akıllı telefon ve sosyal medya kullanım alışkanlıklarını düzenli olarak sorgulamalı ve dijital bağımlılıkla mücadelede önleyici çalışmalar yürütmelidir. Dijital cihaz kullanımının birey üzerindeki etkileri yalnızca ebeveynler veya eğitimciler tarafından değil, sağlık profesyonelleri tarafından da dikkatle ele alınmalı ve değerlendirilmelidir.

Bu nedenle, tüm devlet kurumları, sosyal medya ve akıllı telefon bağımlılığını politik gündemlerine dahil etmeli ve bu bağımlılıkları yalnızca sanal kumar veya ekran süresi bağlamında değil; dikkat dağınıklığı, pornografi, yanlış bilinçlenme, uyku bozuklukları, akademik performans düşüklüğü ve sosyal izolasyon gibi geniş kapsamlı olumsuz sonuçlarıyla ele almalıdır. Bu tür bir yaklaşım, dijital bağımlılığın uzun vadeli bireysel ve toplumsal zararlarını en aza indirmek, çocukları ve gençleri korumak ve sağlıklı bir dijital kültür oluşturmak için kritik bir gerekliliktir.


CEP TELEFONUNDAN BAĞIMSIZ ERGENLİK HAREKETİ

İspanya’da ebeveynlerin öncülüğünde başlatılan “Cep Telefonundan Bağımsız Ergenlik” (Adolescencia Libre de Móviles - ALM) hareketi, çocukların 16 yaşına kadar akıllı telefon sahibi olmaması gerektiğini savunarak geniş çaplı bir toplumsal farkındalık yaratmayı başarmıştır. Bu hareket, İspanya genelinde önemli bir destek kazanmış ve farklı bölgelerde 30 binden fazla ebeveynin katılımıyla yerel grupların oluşmasına öncülük etmiştir.

Bu gruplar, ailelerin küçük yaşta çocuklarına akıllı telefon vermesi yönündeki toplumsal baskılara direnmesine yardımcı olmak, dijital sorumluluk konusunda farkındalık yaratmak ve ebeveynlerle dayanışma ve destek sağlamak amacıyla iş birliği yapmaktadır. Madrid, Navarra ve Comunidad Valenciana gibi bölgelerde kurulan yerel dernekler, çocukları erken yaşta akıllı telefon kullanımının potansiyel zararlarından koruma hedefiyle faaliyet göstermektedir.

“Çocuklara telefon verme yaşını her yıl biraz daha erteleyebilmek büyük bir başarı, çünkü İspanya’da 12 yaşındaki çocukların yüzde 72’sinin akıllı telefonu var,” diyen hareketin sözcüsü Núria González-Rojas, bu konunun toplum genelinde ne kadar yaygın bir sorun olduğuna dikkat çekmektedir.


AİLE YILI’NDA YENİ ÖNLEMLER GELİŞTİRMELİYİZ

İspanya’nın yanı sıra birçok ülke, çocukların ve gençlerin dijital dünyadaki risklerden korunması amacıyla sosyal medya ve akıllı telefon kullanımına ilişkin çeşitli sınırlamalar getirmiştir. Bu düzenlemeler, sosyal medya yaş sınırları, ebeveyn izni gereklilikleri, okullarda akıllı telefon yasakları ve dijital bağımlılıkla mücadele programları gibi farklı politikaları içermektedir.

Avustralya’da 16 yaş altındaki çocukların sosyal medya platformlarını kullanması yasaklanmıştır. Platformlara yaş doğrulama zorunluluğu getirilmiş, kurallara uymayanlara 50 milyon Avustralya doları para cezası öngörülmüştür. Fransa’da 15 yaş altındaki çocukların sosyal medya hesapları açması ebeveyn iznine bağlanmıştır. 11 yaş altına telefon yasağı ve 13 yaş altına internet bağlantılı telefon kısıtlamaları önerilmektedir. İtalya’da okullarda akıllı telefon kullanımı yasaklanmış, ayrıca 14 yaş altına telefon, 16 yaş altına sosyal medya yasağı getirilmesi için imza kampanyaları başlatılmıştır.

Türkiye’de ise 13 ve 16 yaş altındaki çocukların sosyal medya kullanımını yasaklamaya yönelik iki aşamalı düzenlemeler planlanmaktadır. Halihazırda okullarda akıllı telefon kullanımına ilişkin kısıtlamalar mevcuttur.

Çocukların ve gençlerin dijital dünyadaki risklerden korunması, birçok ülkenin ortak gündeminde yer almaktadır. Sosyal medya platformlarına erişim kısıtlamaları, ebeveyn izinleri, yaş doğrulama sistemleri ve okullarda akıllı telefon yasakları, bu alanda alınan başlıca önlemler arasında bulunmaktadır. Ancak, bu uygulamaların kalıcı ve etkili olabilmesi için yalnızca yasal düzenlemeler yeterli değildir; toplumun ve özellikle ailelerin bu konuda bilinçli ve organize bir şekilde hareket etmesi gerekmektedir. 2025 yılını aile yılı olarak ilan ettiysek, önce çocuklarımızı akıllı telefonlardan ve sosyal medya uygulamalarından da korumanın yollarını bulmamız gerekmektedir.


#sosyal medya
#teknoloji
#akıllı telefon