|

Evren anayasasıyla Yeni Türkiye olmaz

Siyaset bilimci Doç. Dr. Tuncay Önder, mevcut anayasanın 'Milli Güvenlik' tesisine yönelen vesayetçi bir anayasa olduğunu, ‘anayasal kurumlar’ adı altında bir bürokratik devlet tasarısına dayandığını söyledi. Önder, “İleri demokrasiye dayalı bir 'Yeni Türkiye' iddianız varsa, bunu Kenan Evren’in anayasasıyla başaramazsınız” dedi.

Yeni Şafak ve
04:00 - 9/02/2015 Pazartesi
Güncelleme: 22:34 - 8/02/2015 Pazar
Yeni Şafak
Türkiye, kendi geleceği açısından son derece önemli üç seçimden ikisini geride bıraktı; önümüzdeki aylarda bu üçlü maratonun son seçimi gerçekleştirilecek. 2011 genel seçimlerinde tüm siyasi partiler yeni anayasa vurgusunu yapmalarına rağmen, maalesef bu mümkün olmadı. AK Parti’nin başlattığı seçim kampanyasında, “yeni anayasa”yı öne çıkardığı ve tek başına bu değişimi yapabilecek bir sandalye sayısını hedeflediği anlaşılıyor. Öte yandan ilk kez bir cumhurbaşkanının halkın oylarıyla seçilmiş olması, yeni anayasa ile birlikte hükümet sistemini de gündeme getirdi. Yeni anayasaya neden ihtiyaç var, mevcut anayasanın sıkıntıları nedir, başkanlık sistemi tartışmaları nasıl seyrediyor ve önümüzdeki seçim iktidar ve muhalefet açısından nasıl geçecek. Tüm bunları siyaset bilimci Doç. Dr. Tuncay Önder ile konuştuk. 

Geçtiğimiz genel seçim öncesinde tüm taraflarca yeni bir anayasa vaadinde bulunulsa da mevcut meclisten yeni bir anayasa çıkmadı. AK Parti yaklaşan seçimlerle ilgili yol haritasını çizerken yeni anayasa yapma konusundaki kararlılığını ortaya koyuyor. Yeni bir anayasa Türkiye için neden önemli?

Mevcut anayasaya hemen her kesimin süregelen itirazları var. Bu anayasa bir olağanüstü dönem anayasasıdır.Her anayasa gibi 82 anayasasının da bir ruhu var. Ne kadar değiştirilirse değiştirilsin, o ruhu yok etmek mümkün değil. Bu anayasa, “Milli Güvenlik Rejimi” tesisine yönelen vesayetçi bir anayasadır. Özellikle anayasanın başlangıç kısmı ve oradaki ruh ortada dururken Türkiye’de sahici anlamda bir demokrasi tesis etmek pek mümkün değil. 

BÜROKRATİK DEVLET TASARISI

Mevcut anayasanın sıkıntısı nedir ve yeni anayasanın temel parametresi ne olmalıdır?

Bu nokta önemli. Anayasa, esasen bireyler ile devlet arasından bir sözleşmedir. Dolayısıyla demokratik bir anayasanın odağı, kamu otoritesini sınırlandıran haklar rejimidir. Fakat mevcut anayasanın belkemiğini kurumların dizaynı oluşturuyor. 'Anayasal kurumlar' adı altında bir bürokratik devlet tasarısına dayanıyor. Bu hâliyle mevcut anayasa “Teşkilât-ı Esasiye Kanunu” geleneğinden kopamıyor. Eğer önümüzdeki süreçte medenî, sivil bir anayasa yapılacaksa bunun yurttaş haklarını öne çıkaran bir anayasa olması gerekir. ‘İleri demokrasi’ye dayalı bir ‘Yeni Türkiye’ iddianız varsa, bunu Kenan Evren’in anayasasıyla başaramazsınız.

Uzlaşma sağlanamadı ve ortaya bir anayasa çıkmadı, önümüzdeki dönem için nasıl bir süreç bizi bekliyor?

Maalesef, Türkiye’de uzlaşma ile bir anayasa yapmak, mevcut şartlarda kolay görünmüyor. Mümkün olduğunca toplumsal uzlaşı aramak lâzım. Ancak bütün toplum kesimlerinin üzerinde uzlaşacağı bir anayasa ham hayâl gibi duruyor. 

SİYASET ÇÖZÜMLE MÜKELLEF 

Peki, bu uzlaşma gerekliliği ve uzlaşamamazlık durumu içinden nasıl çıkılacak?

Anayasayı yaparken ‘Nerede uzlaşacağız?’ sorusu önemli. Tamam, uzlaşılsın, uzlaşmayla bir anayasa yapılsın ama öncelikle bu kritik soruya cevap verilmeli. Hâlihazırdaki anayasa tartışmalarına baktığınızda, daha az demokraside uzlaşma arzusunu tespit edebilirsiniz. Anayasa vatandaşa bir kimlik, ideoloji dayatmasın, daha demokratik bir vatandaşlık üzerine otursun dediğinizde herkes buna katılıyormuş gibi görünüyor. Fakat biraz konuştuğumuzda karşınıza farklı bir tablo çıkıyor. Herkesin kendi ‘doğru’ları ekseninde siyasî taleplerde bulunması meşrudur. Fakat sahici manada sivil bir anayasa istiyorsak temel kriterimiz “başkalarının özgürlüğü” olmalıdır. Özgürlükçülük, kendi özgürlüğünüzü savunmanız değildir; özgürlük, ancak başkalarının özgürlüğüdür. İlkeleri doğru koymak lâzım. Özgürlük bahsinde, başkalarının kazanımını kendi kaybımız olarak görmeyen bir zihnî olgunluğa ulaştığımızı rahatlıkla söyleyemem. Ancak bütün bu tespitler, siyaset kurumunu yeni anayasa sorumluluğundan kurtarmaz. Siyaset, mevcut şartlarda, uygun bir çözüm üretme mükellefiyetidir.

Muhalefet Türkiye için şanssızlık

Muhalefetin tavrını, söylemini genel olarak nasıl buluyorsunuz?

Muhalefetin hâli hem Türkiye hem de AK Parti için şanssızlık. Muhalefetin esas motivasyonu, AK Parti’yi engellemek. Bir “iyi toplum” projesiyle toplumun önüne çıkabilme yeteneği gösteremiyor. Bundan dolayı Erdoğan ve AK Parti karşıtlığına müptelâ olmuş bir muhalefetle karşı karşıyayız. Bu iklimden kurucu siyaset üreten, siyaseten bir şey söyleyen etkili bir muhalefetin çıkması zor. HDP’yi bu değerlendirmelerin dışında tuttuğumu belirtmeliyim.  

Erdoğan’ın kendi kitlesi tarafından bu denli benimsenmesinin ve muhalefet tarafından bu denli hedefe alınmasının altında hangi sebepler yatıyor?

Erdoğan’ın karizmatik bir lider olduğu şüphe götürmez. Ancak ben siyasî analiz yaparken öncelikle bakılması gereken yerin toplum olduğunu düşünürüm. Erdoğan, kendi başına bir isim değil, toplumsal bir karşılığı var. Karşılaştığı her krizde Erdoğan’ın önünü açan ve kararlı bir şekilde yanında duran toplumsal desteği görmeden Türkiye siyasetini anlayamayız. 

Bizde parlamenter sistem hiç olmadı

Çift başlılığa son vereceği ifade ediliyor başkanlık sisteminin. Çift başlılık riski ne ölçüdedir?

Evet, böyle bir risk var. 2007’deki anayasa değişikliğiyle cumhurbaşkanını halkın seçmesi kararının hangi şartlarda verildiği hepimizin malûmu. Bu değişikliğin fiilî bir iki başlılık doğurması kaçınılmazdı. Bugün Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında bir çatışma yoksa bu, her ikisinin de aynı gelenekten gelmesiyle ilişkilidir. Ancak bir siyasî sistem daimî olarak böyle bir ‘güvence’ üzerinde yürüyemez. Sistem krizlerinin önünü alacak anayasal güvencelerin oluşturulması gerekir. 

Mevcut uygulamamızın artık parlamenter sistem olmadığı da dillendiriliyor. Nedir mevcut sistemin adı?

Aslında Türkiye’de klasik anlamda bir parlamentarizm hiç olmadı. 12 Eylül’den sonra Türkiye parlamenter rejimden daha da uzaklaştı. Çünkü Kenan Evren’e uygun bir cumhurbaşkanlığı pozisyonu üretildi. Klasik parlamenter sistemde cumhurbaşkanı, sembolik yetkilere sahiptir ve sorumsuzdur. Oysa 82 Anayasasının cumhurbaşkanı geniş yetkilerle donatılmıştır.

Fiili durumun adını koymaya mecburuz

Bu nasıl bir sonucu doğurur?

Malûmu inkârın anlamı yok. Nitelikli çoğunlukla ve halkoyuyla seçilen bir Cumhurbaşkanından klasik parlamenter sistemin Cumhurbaşkanı olmasını beklemek gerçekçi değil. Halkoyu devreye girdikten sonra 82 anayasasının öngördüğü tarafsız, siyaset dışı, ‘devlet iktidarı’nın mümessili Cumhurbaşkanı tipolojisi aşılmış oldu. Dolayısıyla bundan sonra Cumhurbaşkanlarının siyasî kişilikler olması ihtimâli hayli yüksek. Başkanlık sistemi tartışmalarını tetikleyen, bu fiilî durumdur. Bu sistemin adını koyma mecburiyeti var önümüzde.  

Son iki yılda yaşanan süreci de göz önüne bulundurarak AK Parti’nin önümüzdeki seçimlerle ilgili durumunu nasıl değerlendirirsiniz?

Görünen o ki kısa vadede AK Parti, ciddiye alınabilir bir siyasî güç kaybına uğramayacak. 2002’den beri Türkiye’de seçmen tercihleri giderek artan bir istikrar kazanmış durumda. Sonrası için kestirimde bulunmak zor olsa da AK Parti’nin önümüzde bir-iki dönem daha iktidarını muhafaza edeceğini söylemek mümkün.

Başkanlıkta da parlamento var

Başkanlık sistemine otoriterlik getireceği ekseninde karşı çıkışların olduğunu görüyoruz. 

Başkanlık, yarı başkanlık, parlamenter sistem... Bunların üçü de demokratik sistemler. Kategorik olarak birine karşı çıkmak ya da idealize etmek anlamlı değil. Türkiye’de başkanlık tartışmaları rasyonel bir zeminde yürümüyor. Tartışma, kişiselleşmiş vaziyette. Şu an itibarıyla başkanlığa karşı çıkışın Erdoğan karşıtlığı ötesinde anlamlı bir zemini yok. Başkanlık sisteminin otoriterleşmeye yol açacağını iddia edenlerin, parlamenter sistemde Türkiye’nin yaşadığı demokrasi krizleri konusuna da bir izah getirmesi gerekir. Tartışmalar, bilgi noksanlığı ya da çarpıtmalarla malûl. Biri çıkıp, başkanlık sistemini parlamentosuz bir sistem gibi takdim edebiliyor. Yeni anayasa bahsinde hükümet sistemi tercihinin ikincil bir mesele olduğunu düşünüyorum. Burada mühim olan, yeni anayasaya yön verecek temel ilkelerdir. 

Yüzde 50 hala çok kararlı 

Paralel Yapı ile ittifak yapan CHP’ye hem tabanından hem de vekillerinden istifayla sonuçlanan tepkiler geldi?

Kamuoyuna ilân edilmiş bir ittifak yok, ancak yakınlaşma olduğunu görmezden gelemeyiz. Bu nun en bariz göstergesi, Kılıçdaroğlu’nun 30 Mart seçimleri öncesinde dinleme kayıtlarını grup toplantısına taşımasıydı. Bunu yaptığınızda, Gülencilerin tayin ettiği muhalefet kulvarına girmiş olursunuz. Paralel yapı ile ittifak olarak görünen şey, aslında Erdoğan karşıtlığının bir uzantısı. CHP, kurucu bir siyaset üretemediği, Halil Berktay’ın ifadesiyle bütünüyle “devirmeci” bir siyasete teslim olduğu için Erdoğan karşıtı her hamleye eklemlenebiliyor. 

Tüm sert, hatta kışkırtıcı ‘muhalefet’e rağmen ardı ardına gelen zaferler ve zaferlerin pik noktası olarak Erdoğan’ın halkoyu ile köşke çıkması. Bu sürecin tahlili nasıl yapılabilir?

AK Parti’nin karşısında duran siyasal ve toplumsal aktörler baştan itibaren yanlış strateji izlediler. Hamleleri ile muhafazakâr seçmeni politize ettiler. 2007’den beri Erdoğan’ın arkasında kararlılıkla duran yaklaşık yüzde 50’lik bir kitle var.  Bu kitle kararlı bir biçimde orada duruyor.  Erdoğan’a karşı teşebbüsleri kendine  bir saldırı olarak değerlendiriyor. Erdoğan kritik zamanlarda bu yüzde 50'ye müracat edip mesafe aldı.
#AK Parti
#Doç. Dr. Tuncay Önder
#anayasa
9 yıl önce