|

Tasavvuf hayatı keşfetmenin pratik yoludur

Mevlevilik yolunun üstatlarından Kabir Helminski’nin dünya çapında tanınan eserlerinden, Living Presence, İlahi Huzurda ismiyle artık Türkçede. Helminski bu eserde tasavvuf anlayışını “Tasavvuf daha derin bir kimliğin keşfedilip yaşandığı bir pratik ve hayat yoludur” diye özetliyor.

04:00 - 15/01/2023 Pazar
Güncelleme: 06:59 - 14/01/2023 Cumartesi
Yeni Şafak
Arşiv.
Arşiv.
Aslınur Akdeniz Brehmer

Tasavvuf yolunun temel prensiplerini ve metodolojisini İslam geleneğinden ve tarihsel arka planından yalıtmadan, sade ve anlaşılır bir dille günümüz okuruna sunmanın önemi gün geçtikçe artıyor. Çoğu tasavvufi eser, özellikle belli bir altyapı sahibi olmayan günümüz okurlarını zorlayıp geleneğe yabancılaştırırken, kullanılan dilin ağırlığı ve zorluğu tasavvufun geçmişte kalan romantik ve nostaljik bir ideal olduğu algısına sebebiyet verebiliyor.

Kırk yılı aşkın bir süredir Hz. Mevlana’nın eserlerini tercüme eden; Mevlevilik yolunun üstatlarından Kabir Helminski’nin dünya çapında tanınan eserlerinden, Living Presence, İlahi Huzurda ismiyle artık Türkçede. Eser, Özlem Ezer’in özenli çevirisi ve Sufi Kitap etiketiyle okurlarla buluştu.

İlahi Huzurda, tasavvuf yolunu İslami değerlerin geleneksel ve sağlam altyapısı üzerine inşa ederken aynı zamanda bu değerleri zamanın ruhuna uygun bir dille ve yöntemle okur için ulaşılabilir hâle getiriyor. Bunu da Hz. Mevlana’nın düşünce ve anlam dünyasını, Benötesi psikolojinin imkanları ile harmanlayarak başarıyor.

TASAVVUF KÜLTÜRÜNÜN BUGÜNÜ

Doğu ve Batı’nın, gelenekselle ve modernin kaçınılmaz olarak bir araya geldiği bir dönemdeyiz. Kabir Helminski, “Doğu’ya da Batı’ya da ait olmayan” (Nur Suresi, 35) bu kadim bilginin, bu iki kanadını da ötekileştirmeden ya da birini diğerine tercih etmeden, kişinin manevi yoluna hizmet edecek şekilde kaynaştırılmasının, modern insanın gelenekle tekrar barışmasının ve her an bir şe‘nde olma düsturuyla bu geleneğin yeni veçhelerde ifadesinin yollarını araştırıyor. Tasavvuf geleneğini geçmişin sararmış sayfalarında köhnemekten kurtaracak rehberliği sunuyor ve günümüz insanını en azından eşikten içeri bir adım atarak üzerinde yaşadığı toprakların bu değerli mirası ile aşinalık kazanması için cesaretlendiriyor.

Helminski bu eserde tasavvuf anlayışını “Tasavvuf daha derin bir kimliğin keşfedilip yaşandığı bir pratik ve hayat yoludur. Bu daha derin kimlik ya da Öz Benlik, yüzeysel bir kişiliğin ötesindedir ve Hayat Kaynağı ile uyum içindedir. Öz Benlik, yüzeysel kimliğin çok ötesinde bir farkındalıkla, eylemle, yaratıcılıkla ve aşk yetileriyle donanmıştır.” şeklinde ifade ediyor. Bu kavrayışta göze çarpan şey, tasavvufun sadece kişinin dışında ve ötesinde kurumsal ve dini bir sistem olmaktan çıkarak kendinde mevcut olan mahrem ve şahsi bir tecrübe hâline gelmesi. Bu tür bir öznellik, kişiyi yolu kendisinden dışarıda mevcut olan salt bir teoriye ya da bir kuruma yansıtmaktan ziyade tam da olduğu yerde, olduğu haliyle keşfetmeye teşvik ediyor. Böylelikle ilk etapta korkutucu, imkansız, bulunamaz ve artık bu devirde ulaşılamaz gibi görünen bu manevi yolculuk, kişinin ilk etapta kendi içinde hatırladığı bir oluş hâline bürünüyor. Taliplinin öz benliğinin sorumluluğunu dışarıya yansıtmaktan ziyade yetişkin bilinci ile kendisinin alabileceğini, bunların da oldukça basit ve hayata dair yöntemlerle pekiştirilebileceğini hatırlatıyor.

KESİŞEN DÜNYALAR

İlahi Huzurda’nın merkeze aldığı temel kavram Helminski’nin “Allah ile farkındalıklı bir bağ kurma; bilinçli olarak anda olma; düşünce, duygu ve eylem gibi diğer tüm insani işlevlerimizin bilinmesi, gelişmesi ve uyumlanmasını sağlayan daha yüksek bir farkındalık seviyesi; bir alanı nasıl kapladığımız kadar, hareketlerimizi ve akışımızı da kapsayan, öz-imgemizi ve duygusal tavrımızı şekillendiren, uyanıklığımızın, açıklığımızın ve samimiyetimizin derecesini belirleyen, bu gezegendeki evrimin bir sonucu olarak insanda ortaya çıkan öz-farkındalık” şeklinde tanımladığı mevcudiyet. Helminski, Allah’ı zikretme kapasitesinin, uyanık ve anda olabilme yetisi ile alakalı olduğunu; niyet, tefekkür, takva ve ihsan ile hareket etmek için farkındalıklı bir mevcudiyetin ön gereklilik olduğunu belirtiyor ve ekliyor:

“Bu mevcudiyet hali, insanı daha iyi bir yaşama götüren bir pasaport gibidir. Ait olduğumuz o her şeyi aşan Varlık’la aramızdaki bağdır. Ancak bu bağ çoğunlukla, alelade kaygıların, bedensel arzuların, duygu bozuklukların ve zihinsel kargaşanın arasına gömülü kalmıştır. Bilgi, pratik ve idrak ile bu mevcudiyet uyandırılabilir. Nihayetinde konuşurken, hareket ederken, düşünürken, hissederken artık onsuz olamayız. Bu mevcudiyeti uyandırmak, temel insanî niteliklerimizi yeşertmek ve yaşamlarımızın belli şartlarını yerine getirmek için gereken şeyleri faaliyete geçirmenin en güvenilir ve doğrudan yoludur. Mevcudiyet, duyuların dünyasıyla Ruh dünyası arasındaki kesişim noktasıdır.”

Yetişkinlik döneminin büyük kısmını çeşitli maneviyat psikolojileri ve pratiklerini soruşturarak geçiren Helminski, “manevi bir gelişim sistemi ve İslam’ın batıni ve temel anlayışı” şeklinde tanımladığı tasavvufun, “Yaratıcı Kudret’in yaşamın kalbinden açılan bir ifadesi olduğu için bu zor zamanlarda bize rehberlik edebileceğine” inanıyor. Helminski’nin okurları için dileği mevcudiyetin gücünü ve güzelliğini keşfetmekten hiçbir zaman vazgeçmemeleri.

#Tasavvuf
#Mevlevilik
#Helminski
1 yıl önce