Türkiye’nin çıkarına bir işin bazılarını memnun etmeyeceğini biliyorduk elbette ama ülkemiz muhalefetinin bir kez daha terör örgütüyle aynı ağızdan konuşmayı kendine nasıl yakıştırdığını hiç bilemedik… Anlayamadık…
Bu, Ukrayna-Rusya görüşmelerindeki kilit pozisyonundan sonra “Yalnızlaştı” denilen, “itibarsızlaştığı” iddia edilen ülkemizin, uluslararası platformda, son dönemdeki ikinci ‘dev’ başarısı…
Ve bu başarının Madrid’de geçen iki verimli günden ibaret olmadığı, aylar süren çalışmaların sonucu olduğu da ortada. Dışişleri Bakanlığı ve bürokratlarının ilmek ilmek ördüğü bir süreç söz konusu…
Sayın Cumhurbaşkanı’nın şimdi ‘aleyhte delilmiş’ gibi kullanmaya çalışılan “Ben olduğum sürece teröre destek veren ülkeler NATO’ya giremezler” sözü de bu süreçte yürütülen stratejinin kamuoyuna yansıyan adımlarından biriydi.
Pozisyonunun ne derece net, duruşunun ne denli kararlı olduğu, ülkenin en yetkili ağzından bu ifadeyle anlatılmıştı. “Bu duvarı aşmak istiyorsanız, önce siz adım atacaksınız” demekti…
Nitekim adımlar atıldı… Perşembe günkü yazımızda da belirttiğimiz gibi PKK, YPG/PYD ve FETÖ gibi terör örgütleri bir NATO belgesine girdi… Böylece artık ‘yalnızca bizim sorunumuz’ olmaktan çıktılar… Yalnızca üçlü muhtıraya taraf Finlandiya ve İsveç değil, NATO üyesi diğer ülkeler de bu konuda Türkiye’nin hassasiyetlerini dikkate almak durumunda kalacaklar…
Son yazımızda bir hususun daha altını çizmiş; “Türkiye’nin, başta ABD olmak üzere Madrid’deki ikili ilişkilerinde başka hangi kazanımları elde ettiğini önümüzdeki günlerde göreceğiz” demiştik.