|
Birlikte gülebilecek miyiz? (I)

Bu gün 1 Nisan. Dünyanın şakaya hazırlandığı gün. Şaka, mizah, hırçın mizah, tebessüm, nükte, hiciv.



Nisan sayısını “Birlikte Gülebilecek miyiz” başlığı üzerinden hazırladık.



Gülme bahsi mühim. Hem de çok mühim.



Tebessümün sadaka sayıldığı ama kahkaha ile gülmenin, hele hele kadınların erkeklerin arasında pervasızca gülmesinin ayıp sayıldığı bir muhitte büyüdüm.



Kahkahanın sadece benim muhitimde değil, 20. yüzyıla kadar neredeyse bütün kültürlerde ayıp sayıldığını öğrendiğimde cevabını aradığım soru şuydu: Ne zaman “iki kahkaha bir pirzolaya denk” hale geldi?



Üstelik en ciddi fotoğraflar için bile poz verirken fotoğrafçının bizi ille de gülümsetmeye çalışmasına ne anlam vereceğiz?



Elimdeki tarla senedinde, adını aldığım ninemin (babamın ninesi) objektiflere dövecekmiş gibi bakan hali ile benim mutlu mesut gülümseyerek verdiğim pozların (bu pozları gönül rızası ile vermediğimi söylemeli miyim?) arasından sadece yüz yıl geçti.



Ninemin, yaşadığı yüzyılda objektife bakarken (dolayısıyla fotoğrafı çeken tanımadığı adama) gülümsemesi kabul edilebilecek bir davranış değildi. Bu durum sadece ninemin köylü ve Müslüman olması ile alakalandırılarak da açıklanamaz. Hristiyan, şehirli, şair Baudelaire de mizahı “şeytanın soyundan gelen lanetli bir şey” olarak tarif edip “gülmenin insan yüzüne asla güzellik ya da iyilik katmadığını, tersine gülmenin yüzdeki uyumu bozduğunu, güzelliği yok ettiğini, kötülüğün imgelerinden biri” olduğunu söylüyordu.



21. Yüzyılda ise tam tersi, ciddiyet makbul bir şey değil. Yazarlar, sanatçılar, politikacılar ve sporculardan, kamuoyuna yansıyacak fotoğraflarında neşeli, hayattan zevk alan bir ifadeyi yansıtmaları bekleniyor.



Sadece kamusal kimliklerle ilgili değil bu beklenti. Bütün sosyal medya ahalisi, ne kadar eğlendiğini, ne kadar mutlu olduğunu gösteren fotoğraflarını, çok güldüğü videoları, fıkraları, film sahnelerini paylaşıyor, biteviye.



Bol kahkahalı fotoğraf ve videoların, boşalmış kiliseleri doldurmak maksadıyla da kullanılıyor olmasını popüler kültür içinde nereye yerleştireceğiz?



Orta Çağ anlayışının tamamen tersine olarak bazı kiliseler ilgi çekmek üzere “kahkaha kulüpleri” kuruyor. Evet, yanlış duymadınız kahkaha kulüpleri... Kahkaha yogaları salgını bütün dünyada hızla yayılıyor.



İkinci Dünya Savaşı sonrasında Hannah Arendt'e “Otoritenin en büyük düşmanı ve onu zayıflatmanın kesin yolu kahkahadır” dedirten ve kahkahaya önemli bir siyasal muhalefet rolü yükleyen vasatta ne değişti de iktidar gülmekten korkmaz oldu?



Ne oldu da dünün iktidar karşıtı, din karşıtı, ahlak karşıtı sayılan “kahkaha”sı bugün makbul bir şey haline geldi?



İzahı sadece eğlenme ve gülmenin hücrelere iyi geldiğine dair yapılmış bilimsel araştırmalar ışığında aramak yeterli olmayacaktır. Küresel iktidarın gülmeyi kendi saflarına katmasını, Z. Bauman'ın moderliğin sınırları ihlal eden yapısı üzerinden değerlendiren analizini de dikkate almak zorundayız: Modern zamanlarda korku ile gülme arasındaki keskin sınır ortadan kalkmış; “Karanlık ve korkuyla dolu gündelik hayat ile gülmenin istila ettiği aydınlık karnavallar bir havanda birlikte iyice dövülmüş ve bunun sonucunda ortaya çıkan karışımın hiçbir parçası birbirinden kesin olarak ayırt edilemeyecek hale gelmiştir”.



Modernlik sınırları ihlal ederken; kim, kiminle, ne zaman ve nerede, nasıl güler sorusuna verilebilecek cevap giderek zorlaşmıştır.



Küresel iktidar, gülme ve korku arasındaki geçişkenliği artırırken, gülme ve şiddet arasındaki sınırı da yok ediyor. Başkasına gülme bir silah haline gelebiliyor. Bunun en bariz örneği, İslam Peygamberi'nin incitici ve hakaretamiz bir mizahın (buna mizah denip denmeyeceğinin ayrıca ele alınması gerekiyor) konusu olması.



İslam algısının “karikatür krizleri” üzerinden yönetildiği küresel vasatta mizah meselesini felsefi, sosyolojik ve antropolojik açıdan değerlendiren metinlere ihtiyacımız aciliyet arz ediyor.


#Şaka
#hırçın mizah
#tebessüm
#nükte
#hiciv
#Nihayet Dergi Nisan sayısı
#mizah
8 yıl önce
Birlikte gülebilecek miyiz? (I)
İslâmî hareketten kavramlar savaşına…
Yaşama Sanatı ve Sinema
Bizim sorunumuz ne?
İran’da değişimin ayak sesleri…
İslâmcılık, milliyetçilik ve tam bağımsızlık