|
Kılıçdaroğlu günümüzün ‘yerli yardımcısı’ mı?

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun FETÖ/KHK-Kavala-Demirtaş söylemleri artık vaka-i âdiyeden oldu. Her konuşmasında aynı şeyleri söylediği için aslında üzerinde çokça tartışılması gereken bu söylemleri kimse umursamıyor. Ancak Kılıçdaroğlu’nun son gurup konuşmasında Boğaziçi Üniversitesi ile ilgili söylediklerini kulak arkası edemeyiz.

Önce Boğaziçi’nin geçmişine şöyle bir göz atalım. Kılıçdaroğlu’nun söylediklerinin asıl ne anlama geldiğini ve nerede durduğunu o zaman daha iyi analiz edebiliriz.

Başlayalım…

Amerika’nın, eğitim sistemimiz üzerindeki etkisi herkesin malumu. 1800’lü yılların başlarında Osmanlı topraklarına gelen Evangelist misyoner teşkilâtı Amerikan Board, imparatorluğun çeşitli yerlerine onlarca okul açtı. Amerikalı misyonerler için şüphesiz en önemli merkez İstanbul idi.

Amerikan Board misyoner teşkilâtının 20 yıl genel sekreterliğini yapan David Brewer Eddy’nin çeşitli bölgelerde görev yapan misyonerlerden gelen raporları derleyerek 1913’te kaleme aldığı “
Türkiye İçin Sırada Ne Var”
adlı kitap adeta günümüze ışık tutuyor.
“BOĞAZ’DA HRİSTİYAN ERKEK VE KADINLAR…”
Eddy, Balkan Savaşları’na atıfta bulunarak, Türkler Avrupa’dan sürüldüler…
“Beş yüz yılık adaletsizlik ve zulüm sona ermiştir”
diyor. “Zulüm, 1453’te başladı” diyenler, bu kitaptan mı etkilendi, doğrusu çok merak ediyorum. Kitaptaki bütün mevzular önemli. Ancak sadece konumuz olan Boğaziçi ile ilgili bölümler üzerinden gitmek istiyorum.

David Brewer Eddy, misyoner okulları içinde Robert Koleji’ne çok farklı bir yer veriyor. Okulun kurucusu Cyrus Hamlin’i öve öve bitiremiyor. Dedesinin babasının Amerikan Board’a nasıl büyük hizmetler yaptığını ayrıntılarıyla anlatıyor. Şu sözlerle tarif ediyor Robert Koleji’ni:

“Boğaz’a karşı bir protesto pankartı mahiyetinde verilen her diplomayla, Boğaz’da Hristiyan erkek ve kadınlar yetiştiriliyor.”

Kurtuluş Savaş’ından sonra kurulan Barış Masasında yabancı okullar da en önemli gündem maddeleri arasında yer aldı. Lozan’da yabancı okullara ciddi kısıtlamalar getirildi, Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile de kısmen kontrol altına alındı. Ama yabancı okullardan eğitim alan ve kritik mesleklerde önemli mevkilerde olanlar vardı.

1924’ten 1947’ye kadar yabancı okulların faaliyetlerine ilişkin inişli çıkışlı sorunlar yaşandı. Kimi okullar eğitim hayatlarına son vermek zorunda kaldı, kimi okullar kanunların gereklerini yerine getirerek eğitim hayatlarına devam etti. Bugün de varlığını sürdüren yabancı okullar mevcut.

İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinin ardından kurulan yeni dünya düzeninde ABD yeniden sahne aldı. Marshall Planı kapsamında müttefikleriyle eğitimden tarıma, sanayiden, savunmaya her alanda anlaşmalar yaptı.

Temeli 1947’de atılan ve 1949’da imzalanan eğitim anlaşmasıyla ABD, Türk eğitim sistemi üzerinde ciddi etki edecek bir güç elde etti. Özellikle yükseköğretim sistemimizi ve üniversitelerimizi adeta ABD dizayn etti.

‘BOĞAZİÇİ’ NEYİ TEMSİL EDİYOR?

ODTÜ’nün kuruluş tartışmalarına girmeyeceğim. ABD, kendi yönetiminde olan Robert Koleji’ni üniversiteye dönüştürmek istedi. Bunun için Türkiye’ye ‘nükleer reaktör’ rüşveti bile teklif etti. Ama Lozan’a aykırılık tartışmaları yüzünden ABD bir türlü bu amacına ulaşamadı. 27 Mayıs darbesinin ardından atılan adım, 71 muhtırasından sonra amacına ulaştı ve Robert Koleji, kurulu bulunduğu kampüs üzerinde ‘Boğaziçi’ adıyla üniversiteye dönüştürüldü.

Her ne kadar Türk devletine devredilse de ABD’nin üniversite üzerindeki etkisi hep tartışıldı. Açılacak bölümler, atanacak yöneticiler, alınacak akademisyenler, kabul edilecek yüksek lisans ve doktora öğrencileri konusunda ABD’nin dahli hep tartışma konusu oldu.

15 Temmuz darbe ve işgal girişiminin ardından üniversite rektörlerinin belirlenmesi konusunda da yeni önlemler alındı. YÖK’ün belirlediği isimler Cumhurbaşkanı’na sunuluyor, Cumhurbaşkanı uygun ismi rektör olarak atıyor.

Bu yöntemle Boğaziçi Üniversitesi dâhil birçok üniversiteye rektör atandı. Ancak ilk rektörün görev süresi dolup, aynı yöntemle Boğaziçi’ne ikinci kez rektör atanınca ortalık karıştı. Çünkü birilerinin istemediği hiç kimse Boğaziçi’ne rektör atanamazdı. Rektör istifa etti, yerine yıllarca Boğaziçi Üniversitesi’nde görev yapan bir profesör atandı ama tepkiler dinmedi.

KİME VEYA KİMLERE, HANGİ MAKSATLA MESAJ VERİYORSUN?

Niye dinmedi? İşte bunun sırrı Kılıçdaroğlu’nun şu vaadinde saklı: “Bütün yeni açtıkları fakülteleri, programları, iktidara geldiğimizde tamamını kapatacağız. Boğaziçi Üniversitesi gerçek anlamda Boğaziçi Üniversitesi olacak.”

David Brewer Eddy, “Türkiye İçin Sırada Ne Var” diye sorarken… Başarıları, binlerce kilometre ötelerden gelen misyonerlerin fedakârca gayretlerine bağlarken… Aynı zamanda bir kesime daha işaret ediyor:
“Yerli yardımcılar”.
Eddy, İstanbul’a gelişi ile ilgili anılarını anlatırken, “Eğer ‘Müjde Hayatı’ bu şehirde güçlü bir etki uyandırabilirse, bu dinamizm Kürdistan’ın en ücra köylerine bile taşınacaktır. Konstantinopol, Batı Türkiye Misyonu’nun merkezi konumundadır. 81 misyoner ve üçte ikisi köylere dağılıp öğretmenlik hizmeti veren
450 YERLİ YARDIMCI
, bu misyondaki gücümüzü teşkil etmektedir” diyor.

Sayın Kılıçdaroğlu, acaba;

- “Yeni açtıkları fakülteleri, programları iktidara geldiğimizde tamamını kapatacağız” vaadini siyaseten mi yaptı,

- Yoksa Boğaziçi’nde açılan yeni fakülteleri istemeyenlere
‘YARDIMCI’
olmak amacıyla mı yaptı?
#Kemal Kılıçdaroğlu
#CHP
#FETÖ
#Boğaziçi
2 yıl önce
Kılıçdaroğlu günümüzün ‘yerli yardımcısı’ mı?
Haftanın ekonomik özeti ve beklentiler
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü