|
BUHÂRİHANLAR NEREDELER?

Buhara’da yapım tarihi 1500’lü yıllara giden Mir Arab Medresesi’ne ve hemen karşısındaki 1200’lü yılların emaneti Kelan minaresinin yer aldığı caminin avlusuna adım attığınızda, attığınız adım adeta bugünden başka her yerdedir. Her yerdedir çünkü, 870 yılında vefat eden büyük İmam, İmam Buhari’nin, yazdığı eseri o meydanda halka okuduğu, okuttuğu rivayet edilir.

Yukarda paylaştığım, Semerkant’ta yer alan kabrinin yanı başında inşa edilen Buhari Külliyesi’nde yer alan haritayı, o haritadaki tüm şehirleri detaylıca incelemenizi rica edeceğim, çünkü o, İmam Buhari’nin kabul olmuş duasının da haritasıdır.


İmam Nevevî rivayetiyle, Buhârî’nin el-Câmi‘u’s-Sahîh’i ile ilgili şöyle söylediği kaydedilir.
“Beş sene Basra’da kaldım ve kitaplarımı tasnîf ettim. Her sene haccettim ve Mekke’den Basra’ya döndüğümde Allah’a şöyle yalvardım:
Allah’ım bu kitapları Müslümanlar için bereketli kıl.”

İmam Buhari hazretlerinin kabul olmuş duasının en kurumsallaşmış neticesi Buhârihanlık›tır. Mesnevihanlığın yanısıra seyrek de olsa Yesevihanlığa aşinayızdır, fakat asırlardan bugüne devam eden, özellikle Osmanlı›da ve halen bazı hocaların özel gayretiyle yaşamaya devam eden Buhârihanlık her yönüyle etkileyici bir geleneğe sahiptir. Yakın zaman önce Osmanlı Arşivleri Genel Müdürlüğü Öğretim Görevlisi Mustafa Celil Altıntaş›ın Buhârihanlık üzerine kaleme aldığı çok yönlü, referans metninde Buhari kültürüne dair şu temel bilgilere yer verilir;


“Türkiye’de küçük yerleşim yerlerine varıncaya kadar gerek resmî, gerekse şahıslara ait hususi kütüphanelerde muhakkak bir Buhârî nüshasına rastlanılması; yazmaları içinde en usta hattatlar tarafından yazılmış, büyük sanatkârların mahir elleri ve göz nuru ile tezhîb edilmiş nüshalarının bulunması; medreselerde, dârülhadîslerde ve dergâhlarda asırlarca okunması; Buhârîhân diye anılan ve Sahîh okutan âlimlerin her devirde toplum içinde büyük itibar görmesi ona gösterilen ihtimamın en önemli delilleridir, denilmiştir ve bunun neticesinde; “Kıtlık, zelzele, harp, salgın hastalık gibi kötü ve zor günlerde Sahîh-i Buhârî hatimleri okumak öteden beri Türkler arasında âdet olmuştur.”

Türkiye Büyük Milletimiz Meclisimiz’in 1920’deki açılışının da Buhari-i Şerif ile yapılmış olmasını not ederek, Altıntaş’ın arşivlik çalışmasından kayda değer bir bölümü paylaşmak isterim.

“Paris’te 1928 yılında Buhârî’yi Fransızca tercümesiyle yayınlayan E. Levi Provençal’in Buhârî’nin kutsiyet kazanması ve Mağrib’te Buhârî’nin rivâyet zinciri ile alâkalı bilgileri içeren, aynı zamanda Brockelman’ın da kitabında işaret ettiği “Sahîh-i-Buhârî’nin Mağribi Nüshasının İncelenmesi” isimli makalesinde; Fas’ta önemli hâdiseler olduğunda sadece Kur’ân-ı Kerîm hatimlerin yapılmadığı, bunun yanında Sahîh-i Buhârî’nin de okunduğu, “hadis mevzuunda mü‘minlerin reisi”gibi anlamlı bir unvanın bu ülkede Buhârî’ye verildiği, Fas’ın merkez câmilerinde ve özellikle Fes’te Kayrevan Câmii’nde Sahîh-i Buhârî ders halkalarının mevcut olduğu, Fas Sultanı İsmâ‘îl b. Şerîf’in “Âbidü’l-Buhârî” adında siyahilerden oluşan bir milis teşkilatı kurduğu ve bu teşkilatı örgütlediği, zaman zaman onlara Sahîh-i Buhârî üzerine yemin ettirdiği, onlara bir Sahîh-i Buhârî nüshası teslim ederek, titiz bir biçimde korumak, ata bindiklerinde onu yanlarında bulundurmak ve savaşlarda İsrailoğulları’nın Ahid Sandığını taşıdıkları gibi en önde taşımalarını emrettiği aktarılmıştır.

Osmanlı’da ilk dönemlerden itibaren medreselerde okutula gelen Câmi‘u’s-Sahîh, sonraları o kadar çok yaygınlık kazanmıştır ki Osmanlı toplumunun temel kitaplarından biri olarak muhtelif zaman ve mekânlarda okunması ve okutulması gelenek hâlini almıştır. Medreselerle birlikte câmilerde de okunan Buhârî-i Şerîf’in, daha sonra türbeler ve tekkelerde okunmasının yanı sıra, sıkıntılı zamanlarda da teyemmünen ve teberrüken okuma geleneği yaygınlaşmıştır. Bu gelenek ordu başta olmak üzere birçok devlet kurumunda da devam ettirilmiştir. Dolayısıyla Osmanlı döneminde uygulama imkânı bulmuş Buhârî-i Şerîf tedrisi sünnetinin intikâlini sağlayan en önemli faaliyetlerden olmuştur. Özellikle hadisleri yorumlama geleneğinin nesilden nesle intikâli câmi derslerinin en önemli sonucudur. Bu bağ sayesindedir ki toplum, sünnet eksenli bir yaşamdan hiçbir zaman kopmamış ve sünnetin doğru olarak anlaşılması gerçekleşmiştir. Sultan II. Abdülhamîd Yıldız Sarayı’nda ve Mabeyn-i Hümâyun’da Buhârî hatimleri yaptırmasının yanında azledildikten sonra da Buhârî-i Şerîf okuma işini devam ettirmiştir. “Abdülhamîd teselliyi marangozluk gibi sanatla uğraşmakta bulmuş, zamanının büyük bir kısmını Kur’ân-ı Kerîm, Buhârî-i Şerîf, Şifâ-i Şerîf,Delâil-i Hayrât gibi dinî kitaplar okuyarak geçirmiştir” Abdülhamîd. Dünya Savaşı başladığı zamanlarda da Buhârî ve Şifâ-i Şerîf okuma işini sürdürmüştür. Hususî doktorunun anılarında bu konu zikredilmiştir. Abdülhamîd doktoruna şöyle demiştir: “Siz i‘tikad etmezsiniz ama bana iki kere vâki oldu. Şifâ-i Şerîf okuyorum. Orada Peygamber’in evsâfından bahis var. Vücûd-ı mübâreklerinde latîf bir koku varmış. Ben de etrafta tarif edemeyeceğim latîf kokular hissettim. Bunlar düşmanın Çanakkale’de geçemeyeceğine işarettir. Artık gayretullâha dokundu, inşallah geçemeyecek.” Bir seferinde de “Bizim için elden duadan başka ne gelir? Her vakit Buhârî-i Şerîf okuyorum. Bir hatim de ikmâl etmek üzereyim. İnşallah duamız Cenâb-ı Hak indinde müstecâb olur.” demiştir. Savaştan sonra bu sefer şöyle demiştir. “Memleketin selâmeti, millet-i İslâmiyye’nin bu beladan kurtulması için dua ediyorum. Hastalığım iyi olsun yine Buhârî’ye başlayacağım. Çanakkale harbinde hep Buhârî okudum. Cenâb-ı Hak o vakit bizim himâye ve sıyânet etti, yine eder”
#Buhara
#İmam Buhari
#Semerkant
2 yıl önce
BUHÂRİHANLAR NEREDELER?
Kıyamet değil, kıyam
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?