|
Yoldur varana

Dün bu sayfadaki son cümlelerimizi hatırlayalım mı ?

Daha yakın zamanlardaki, özellikle İstanbul’un Fethi ile yeni bir dünyanın kurulduğu döneme gidecek olursak, 1500’e girerken bizi karşılayan Taşkentli Ubeydullah Ahrar Taşkendi hazretlerinin talebesi, Kütahya – Simavlı Abdullah İlahi ve onun da talebesi olan Buhara doğumlu Ahmed Emir Buhari’nin hayatlarına, seyahatlerine bakmak yeterli olacaktır. Buhara, Kütahya, Mekke, Kudüs, Vardar Yenicesi şehirlerinden taşan hayatlar, İstanbul Vefa Tekkesi’nde, Fatih Malta’da, Edirnekapı’daki mekanlarıyla yaşamaya devam ediyorlar.


Devam eden o büyük geleneği, Kırgızistan – Türkiye Manas Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali Yüksek’in “Anadolu İslam Anlayışında Orta Asyalı Alimlerin Rolü” tebliği üzerinden okumaya devam edelim mi?

“Anadolu’nun tasavvuf ve ahlak eğitimi metotları yine Orta Asya ilim havzasına ve orada üretilen GELENEĞE daynamaktadır. Bugün Kazakistan’ın Türkistan vilayeti topraklarında bulunan Yesi şehrinin Sayram kasabasında dünyaya gelen Hace Ahmet Yesevi’nin görüş ve düşünceleri çerçevesinde oluşmuş olan Yesevilik akımı Orta Asya’da hayat bulmuştur.
Ahmet Yesevi’nin öğrencileri ve müritleri onun ölümünden önce ve sonra
12. yüzyıl ortalarından itibaren Anadolu’ya uzanarak fikirlerini yaymaya gayret etmişlerdir. Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşmasında büyük katkıları olan Yesevilik, bugün hala değişik isimlerle yaşamaktadır. Orta Asya ve Anadolu coğrafyasında yakından tanınan Mansur Ata, Harezmli Said Ata, Süleyman Hakim Ata, Abdulmelik Ata, Tac Hace, Zengi Ata, Uzun Hasan Ata, Seyyid Ata, Sadr Ata ve Bedr Ata gibi isimler, Hace Ahmed Yesevi’nin ardından onun düşünce dünyasını uzak coğrafyalara aktaran halifeleri olmuşlardır.
Büyük seyyah ve tarihçi Evliya Çelebi, kendisinin de Ahmet Yesevi’nin soyundan geldiğini söyledikten sonra şu isimleri Yeseviliğin takipçisi olarak zikreder. Rumeli fethinin öncüsü olan Sarı Saltuk, Deliorman’daki Demirci Baba, Niyazabad’daki Avşar Baba, Merzifon’daki Pir Baba, Bursa’daki Geyikli Baba, Abdal Musa, İstanbul Unkapanı’ndaki Horoz Dede, Bulgaristan Varna – Batova’daki Akyazılı Baba, Filibe yolunda Kıdemli Baba Sultan, Bozok Sancağı Yozgat’taki Emir Çin Osman, Tokat merkezde Gajgaj Dede ve Zile’de Şeyh Nusret, bu isimlerden sadece bazılarıdır.”

Bu halka, bu gelenek ve yol, İstanbul’un her yönüyle “kuruluşunu” besleyen büyük bir havzadır da aynı zamanda. İşte o ana yolu “kuran” 3 isme, Prof. Dr. Abdurrezzak Tek hocanın “Nakşıbendiliğin Osmanlı’ya Gelişi” başlıklı referans metninden bir kayıt düşmek isterim.

“Bilindiği kadarıyla Nakşibendilerin Anadolu da kurduğu ilk dergah 1404 yılında Amasya da Bedrettin Mahmud Çelebi tarafından yaptırılıp vakıfları tanzim edilen tekkedir. Tekkenin ilk postnişini Bahaeddin Nakşibend’in halifeleri arasında zikredilen Hace Rükneddin Mahmud Buhari’dir.
Fatih döneminde Nakşiliği Anadolu’da tanıtan ve sonrasında özellikle Bursa da yayılmasını sağlayan bir başka isim Ahmed İlahi’dir.
Kaynaklarda Buharalı olduğu ve Sadreddin Konevi’nin neslinden geldiği belirtilir
Nakşibendiye’nin Anadolu’da yayılmasında asıl önemli rolü Ubeydullah Ahrar’ın halifesi olarak Simav İstanbul ve Vardar Yenicesinde aynı asırda faaliyette bulunan Abdullah İlahi ile halifesi Emir Ahmed Buhari oynamıştır.
2004 yılında bölgeye giden tarihçi Prof Heath W.Lowry nin çektiği resimlerde, 1967 sonrası cunta döneminde bir Yunan subayının emriyle açılan ateş sonucunda yıkılarak zarar gören türbe ve caminin resimleri görülmüştür. Zeyrek Camii’nin bitişiğindeki tekkenin pencere üstü kitabesinde hem kendisinin hem de halifesi Emir Buhari’nin ikamet ettikleri yazılıdır.”
#Ubeydullah Ahrar Taşkendi
#Ahmed Emir Buhari
#Kırgızistan
2 yıl önce
Yoldur varana
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi