|
Kapılar ve kubbeler

Fotoğrafta gördüğünüz medrese, içinde 114 dersliğin yer aldığı Mir Arab Medresesi. Buhara’nın tek aktif medresesi olarak varlığını yüzyıllardan bugüne sürdürüyor. 1535’te inşa edilen yapı, bugüne de nice şeye şahit olsa da varlığını bütün koşullarda sürdürebilmiş istisnai mekanlardan biri konumunda. “İlmin Kubbesi” olarak da bilinen kadim şehre, Ahlat ve Belh ile birlikte Kubbetü-l İslam şehri olan Buhara’ya “kapılar şehri” desek yeridir. Zira 2500 yılın her rengini taşımaktan yorulan şehrin çöl sarısı, adeta kapıları ile bu uzun yol yorgunluğunun çizgilerini en ince kıvrımları ile üzerinden atmaya çalışmakta hissini edindim.



Zannedersiniz ki Buhara’daki binlerce yapının, evin, mekanın kapıları tek bir ustanın elinden çıkmıştır. Böylesi bir bütünlüğün binlerce parçası selamlamaktadır sizi. Şehir üzerine yazılan ve yaygın olarak da kabul edilen en önemli eser, Narşahî’nin Tarih-i Buhara isimli eseridir. 959 yılında hayata veda eden, tam ismiyle Ebû Bekr Muhammed b. Ca‘fer b. Zekeriyyâ b. el-Hattâb b. Şureyh en-Nerşahî, eserini 943-944 seneleri aralığında dönemin Samani Hükümdarı Nûh b. Nasr’a takdim etmiştir. Samani devleti yönetimindeki Buhara ülkenin siyasi merkezi haline gelmiştir. Bu dönemde yaşamış ünlü İslam coğrafyacısı İstahrî de Maveraünnehir ve Horosan bölgesindeki en kalabalık şehrin Buhara olduğu açıklamasında bulunmuştur. Buhara şehri hakkında önemli bilgiler verilmektedir. Eserin coğrafi olarak değerlendirmesini yaparken Buhara şehrinin tarihi süreç içerisinde gelişen yapısını bilmek konu hakkında daha yetkin olmamıza yol açacaktır.


Yukarda sözettiğim şekliyle Narşahi, Buhara’nın kapılarına dair hangi bilgileri veriyor;

Narşahî Şehristan’ın 7 kapısı olduğunu bilgisini vermektedir. Yazar, eserinde bu kapılardan ilk olarak Çarşı kapısını açıklamaktadır. Bu kapının ismine Çarşı kapısı denmesinin nedeni buradan başka hiçbir kapının yanında Pazar kurulmamış olmasıdır. Yazara göre bu kapının bir diğer ismi Attârlar kapısıdır. Narşahî’nin ikinci olarak ele aldığı Şehristan kapısı ise Nûn kapısıdır. Fakat Buhara şehrine gelen diğer İslam coğrafyacıları bu kapıyı Nur kapısı olarak anlatmaktadırlar. Yazarın eserinde bahsettiği üçüncü kapı ise Benü Sa’d kapısıdır. Narşahî bu kapının bahsi geçtiği yerde bulunan Ala sokağı ve buradaki çeşitli yapıları imar etmiş olan Hasan b. Ala es Soğdi hakkında bilgiler vermektedir. Benû Esed kapısı Şehristan’ın dördüncü kapısı olarak eserde yer almaktadır. Narşahî İslam medeniyeti hakimiyetinden önce bu kapının isminin Mühre olduğu bilgisini vermektedir. Büyük ihtimalle bu kapı Şehristan’ın kadim kapılarından bir tanesidir. Beşinci kapı Gebriyye kapısıdır. Bu kapı hisarın önüne açılmaktadır. Altıncı kapı Hakrah kapısıdır. Yazara göre bu kapının bulunduğu mahallede çok ünlü bir İslam bilgini olan Ebû Hafs-i Kebîr-i Buharî yaşamıştır. Narşahî Şehristan’ın son kapısını Yeni kapı olarak açıklamaktadır. Yazara göre bu kapıya Yeni kapı denmesinin nedeni Şehristan’a yapılan en son kapının bu olmasıdır.


Çarşı, Attarlar, Nun, Nur, Ala, Mühre, Hakrah ve Yeni kapı gibi herbiri şairane bir şehir yönetim idaresi tarafından tarafından isimlendirildiği izlenimi veren şehrin kapılarına uzun uzun bakarken insan her kapıya ayrı ayrı sormak istiyor? Sen neye tanıklık ettin?

O kapıların, başka şehirlerde nelere tanıklık ettiğini yanda paylaştığım işgalin fotoğrafında görmek mümkün. Prof. Dr. Ahmet Kanlıdere hoca, bu tanıklığa dair çok temel bazı bilgi ve isimleri bir çok farklı eserde paylaşıyor. Onlardan sadece biri, Saderrtin Ayni’dir. Buhara Hanlığı zamanının Ceditçi aydınlarından Sadriddin Aynî, Tacik edebiyatının kurucusu olarak kabul edilse de Özbek edebiyatının gelişmesinde de önemli katkılar sağlamıştır. 1922’de yayınladığı Buhara Cellatları adlı eserinde hanlık döneminde Ceditçi aydınların uğradığı zulümleri ele almıştır.

İsmiyle dahî bölgeye dair bakış ve okumalarımıza bir gözlük veren kitap, bize başka bir ismi daha çağrıştırmaktadır.

Yeni Özbek edebiyatının önemli simalarından olan, 1938’de 38 bin kişi ile birlikte Sovyet yönetimi tarafından sistematik ve kültürel katliama maruz şair Çolpan, 1920’li yılların başında satır aralarında milli mesajlar veren şiirler yayınladı. Basmacı direnişinin devam ettiği dönemde halkın duygularını dile getirdi. Onun halk tarafından çok sevilmesi Sovyet rejimini zor durumda bırakıyordu. Dayatmalara boyun eğmeyince, milli ruhta yazdığı şiirleri edebi eserlerden çıkarıldı. Yedi defa tutuklanmasına rağmen rejime hizmet etme sözü vermedi. Türkistan’ın üzerine çöken kâbusu şu sözlerle anlattı:

Güzel Türkistan senge [sana] ne boldi [oldu]

Sebeb vakıtsız gullarin soldi

Çemenler berbad, kuşlar hem feryad

Hemmesi [hepsi] mazlum, bolmasmiken şad

Bilmem ne içün kuşlar uçmaz bağçalarında [bahçelerinde]

Şükürler olsun ki, bugün o kuşlar uçuyor. O bahçeler, o kapılar bizlerin selamını, adımını, varlığını bekliyor.

#Mir Arab Medresesi
#Buhara
#Ahlat
#Belh
2 yıl önce
Kapılar ve kubbeler
“Kurgulanmış Korku”dan daha iyisi yoktur!
Zabıtlardan Kur"an kursları
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar