|
Son halka

Bütün dünyada hayatı durduran ve kendi kurallarını dayatarak yeniden organize ettiren koronavirüs salgını, Müslümanların yıllık buluşması olan haccı da hiç alışık olmadığımız bir şekle büründürdü. Suudi Arabistan yönetiminin aldığı karar uyarınca, yalnızca ülke içinde mukîm bulunan az sayıda -bin civarında- Müslüman, daha önceki yıllarda milyonlarca insanın adımladığı kutsal mekânlarda bu kez “sosyal mesafe”ye uyarak yerlerini aldı. Böylece, Mekke’ye ulaştıkları zaman eda ettikleri “kudûm tavafı”ndan başlayarak, Arafat Vakfesi’nde ve sonraki bütün duraklarda, ortaya sıra dışı görüntüler çıktı. Teknolojinin yardımıyla onların her hareketini yakından izlerken, şöyle düşünenlerimiz de çoktu: “Bu kadar az katılımlı bir hac, herhalde daha önce hiç olmamıştır! Mekke, böyle olağanüstü bir dönemi ilk kez yaşıyordur!”

Oysa hayır. İslâm tarihi boyunca, yaklaşık 40 kez, haccın ya tamamen yapılamadığı veya sembolik sayıda insan tarafından eda edilebildiği dönemler olmuş. Salgın hastalıklar, bölgesel çatışmalar, uluslararası siyasî çalkantılar, işgaller, yol güvenliğinin sağlanamaması, öngörülemeyen eşkıya baskınları ve ekonomik krizler, hacla ilgili bu durumun başlıca sebeplerini teşkil etmiş. Tarihin sayfalarını çevirdiğimizde, karşımıza çıkan başlıca aksamaları şöyle sıralamak mümkün:

Hz. Ebûbekir’in torunu Abdullah bin Zubeyr, Yezîd’in 683’teki ölümünün hemen ardından, Mekke’de kendi hilâfetini ilân etmişti. Sonraki dokuz yıl boyunca Abdullah’a boyun eğdirmeye çalışan Emevî yönetiminin sürekli taarruzları, Hicâz’a dışarıdan erişimi büyük ölçüde zorlaştırdı. Nihayet 692’de “Zâlim” lakaplı Haccâc bin Yûsuf es-Sakafî’nin Mekke’ye uyguladığı kuşatma, o yılın hac mevsiminde ortalığın kan gölüne dönmesine yol açtı. Bu dönem, hac ibadetinin rutin seyrinden çıktığı ilk tarihler olarak kayda geçti.

865’te, Abbâsî yönetimine baş kaldıran İsmail bin Yûsuf el Alevî’nin isyanını bastırmak isteyen merkezî hükümetin orduları, Arafat’ta binlerce kişiyi kılıçtan geçirdi. Karmaşa bütün Hicaz’a yayılınca, hac eda edilemedi.

Şiî Karmatîlerin, 930 yılında Mekke’ye düzenlediği kanlı baskın, İslâm tarihinin en şaşkınlık verici ve dehşete düşürücü sahnelerinden biriydi. 30 bin civarında Müslüman katledildi, bunlardan 3 bininin cesedi Zemzem kuyusuna atıldı. Karmatîler, Haceru’l-Esved’i de yerinden sökerek, Bahreyn’deki yönetim merkezlerine götürdüler. Sonraki 22 yıl boyunca Haceru’l-Esved orada rehin kaldı, 10 yıl da hac yapılamadı.

968’de, bu defa kolera salgını Mekke’yi vurdu. Sadece insanların değil, açlık ve susuzluk sebebiyle hayvanların da kitlesel olarak öldüğü salgın etkisini kaybedinceye kadar hac mümkün olmadı.

Haçlı sürülerinin Kudüs’ü ele geçirdiği 1099’da ve öncesindeki birkaç yılda, bölgedeki çatışmalar ve yol güvenliğinin sağlanamaması nedeniyle hac eda edilememişti. 1000 ve 1028 yıllarında kayıtlara geçen hac iptallerinin sebebiyse yüksek enflasyon ve ekonomik krizlerdi. Hicaz dışından kimse hacca gidemediği için, Mekke’de yaşayan az sayıda insan hac yapabilmişti.

1256’yı takip eden dört yıl boyunca, bu kez Moğolların saldırıları sebebiyle Ortadoğu’nun hiçbir bölgesinden Mekke’ye seyahat mümkün olmadı. Böylece sayıları ancak birkaç bini bulan yerli halk hacca katılabildi.

Fransızların Kuzey Afrika ve Ortadoğu’ya saldırıları, 1799’dan itibaren yine yol güvenliği sorununu ortaya çıkardı. Birkaç yıl, Hicaz’ın yakın çevresinden kısıtlı sayıda insan hac yapabildi.

1831’den 1892’ye kadar, Hicaz sürekli olarak salgın hastalıklarla boğuştu. Hindistan kaynaklı veba salgınını, kolera ve diğer hastalıklar izledi. Çeşitli dönemlerde Mekke ve Medine’nin karantinaya da alındığı bu yıllarda, günlük ölü sayısı bazen 15 bine kadar çıkıyordu.

Ve nihayet, son halka olarak, günümüzde koronavirüs salgını… Gelecekte bugünleri kaleme alacak tarihçiler ve araştırmacılar için, elde şimdiden muazzam bir malzeme birikmiş bulunuyor. Özellikle görsel anlamda, koronavirüsün tesirini zihinlerde canlandırmak çok kolay. Fakat bu kolaylık ve göz önündelik, bizi sanki dünyada daha önce bu çapta salgın hastalıklar hiç yaşanmamış ve hayatın rutin akışını şekillendirmemiş yanılgısına düşürebiliyor. Bundan kendimizi korumanın yolu ise, tarihi tekrar tekrar hatırlamak. Bu yazı, işte bu noktaya biraz hizmet edebildiyse, ne mutlu.

#İslam
#Mekke
#Ortadoğu
#Koronavirüs
4 yıl önce
Son halka
Tampon, taraf ve bertaraf olmak
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü