İtalya Doğu-Batı dengesi kurabilir mi?

04:0030/07/2024, Salı
G: 30/07/2024, Salı
Yusuf Dinç

Meloni çok aktif bir siyaset yürütmeye başladı. Merkel sonrası Avrupa’nın lider boşluğunu doldurmaya katkı verdiği gibi İtalya’nın görünümünü de değiştiriyor. Başlarda sanki bocaladı ama şimdi İtalya’nın menfaatlerini yeni bir paradigma ile yeniden yorumluyor gibi geliyor. Buna Türkçede “Taç giyen baş akıllanır,” derler. İtalya, 2019 yılında Kuşak-Yol Girişimine (İpek yolu) taraf olmuştu. O gün için girişime taraf olan ilk ve tek G7 ülkesi olarak Batı blokuna büyük bir şok yaşatmıştı. Sembolik olarak


Meloni çok aktif bir siyaset yürütmeye başladı. Merkel sonrası Avrupa’nın lider boşluğunu doldurmaya katkı verdiği gibi İtalya’nın görünümünü de değiştiriyor. Başlarda sanki bocaladı ama şimdi İtalya’nın menfaatlerini yeni bir paradigma ile yeniden yorumluyor gibi geliyor.

Buna Türkçede
“Taç giyen baş akıllanır,”
derler.

İtalya, 2019 yılında Kuşak-Yol Girişimine (İpek yolu) taraf olmuştu. O gün için girişime taraf olan ilk ve tek G7 ülkesi olarak Batı blokuna büyük bir şok yaşatmıştı. Sembolik olarak İtalya Doğu-Batı dengesinde konumlanırken Batı’nın rahatsızlığı hissedilmişti.

İtalya, sembolik tarafı ön plana çıkarmayıp anlaşma ile hem yatırım çekmeyi hem de Çin’e ihracatını artırmayı hedeflediğini vurguluyordu. Ama umduğu gibi olmadı.

Anlaşmanın menfaat parametrelerini Kovid-19 döneminde kaçırdığı gibi son dönemde Ukrayna ve Gazze’deki pozisyonuyla da yönünü şaşırıp (prangalanmamış olduğu varsayımıyla) işin sembolik tarafını önemsizleştirdi. Hem Çin’den doğrudan yabancı yatırımların kıtlığı hem Çin’e ihracat artışının istendiği ölçüde artmaması bakımından anlaşma İtalya’nın düşüncesinden uzak kaldığı bahanesiyle iç siyasi malzeme haline geldi.

Meloni’nin seçim kampanyasında bu anlaşmadan çekilmek korumacılık anlamında önemli bir vaat olarak ortaya kondu.

Sonunda Meloni vaadini tuttu. Geçtiğimiz Aralık ayında Kuşak-Yol Girişiminden (İpek Yolu) 5 yıllık mutabakat zaptını yenilemeyeceğini duyurarak çekildi. Tam BYD, Macaristan’a yatırım kararı aldıktan sonra.

Fakat 8 ay içinde işler değişti. Bu sefer aynı BYD tam Türkiye’ye de yatırım kararı aldıktan ve İtalya ev sahipliğindeki G-7 toplantısı sona erdikten sonra… Trump’ı seçim zaferine yaklaştıracak gelişmeleri de göz ardı etmeden bunları sayıyorum…

Meloni, yok ettiği
jeoekonomik
bağlamları yeniden kurmak için Çin’e 5 günlük bir ziyarete gitti.

Ziyaret kapsamında İtalya ve Çin, enerji teknolojileri, elektrikli araçlar, uzay gibi başlıkları öne çıkaran 3 yıllık bir eylem planı imzalayarak ekonomik işbirliklerini geliştirmek üzere anlaşma imzaladı.

ABD seçimlerini beklemeden gerçekleşen bu ziyaret dünyada
jeoekonomik
ilişkilerin yeniden şekillenmeye başladığını gösterdiğinden gündemin ilk başına yerleşti.

Aslında Macron daha önce bu gibi bir etki yapmakta çok hevesliydi ama kotaramadı. Zaten bu anlaşmanın kaybedeninin Fransa olmadığı düşünülemez. Çok kere bu köşeden; Süveyş veya diğer bağlamlarda Fransa’nın hedefe konduğunu ve Afrika’daki rolünden vazgeçmeye ve Akdeniz’deki ticari gücünü paylaşmaya zorlandığını tartıştım.

Hatta Fransa IMEC’e (Hint-Arap-Akdeniz Koridoru) son çare olarak asılmıştı da Gazze sonrası buradan da istediğini alamamıştı. Neyse Fransa’yı bir tarafa bırakıyorum. Çünkü Türkiye ile iyi ilişkiler kurması gerektiği düşüncesine ulaşamadığı müddetçe makus talihi aşağı doğru gitmeye devam edecek ki bu düşünceye ulaşması da zor. Türk Devletler Teşkilatıyla ilişki kurmanın değerini bile açık çağrıya rağmen anlayamamış durumda.

ABD, dünyada ticareti baltalarken RCEP’in (Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık Anlaşması) küresel bir güney ortaya çıkardığını dahi gözden kaçırıyor.

Meloni iktidara gelirken de geldiğinde de aleyhte gittiği İtalya-Çin ilişkilerini şimdi yeniden inşa etmeye başladı. Evvelki yaklaşımını bir hata olarak görüyor mu, bilmiyorum. Belki matematiği biraz daha İtalya lehine yonttu. Sonuçlarını göreceğiz.

Ama asıl mesele; Kafkaslardan başlayarak Türkiye, Balkanlar, Doğu Avrupa ve İtalya’yla Fransa’yı içine alan kuşakta ihtiyaç haline gelen Doğru-Batı dengesini İtalya’nın kendi için inşa edip edemeyeceği…

Şunu bilin ki; Çin ile imzaladığı bu eylem planı İtalya’yı Türkiye, Macaristan, Arnavutluk ve Türk Devletler Teşkilatı’na yakınlaştırıyorsa Doğu-Batı dengesinde İtalya sahaya iniyor demektir, yok yakınlaştırmıyorsa İtalyanlar için 3 sene sonunda bu eylem planı da hüsranla sonuçlanır.

Herkes mi Dilan Polat?

Son günlerde matrahsız vergi levhaları havada uçuşuyor. Sosyal medya büyük işletmelerin vergi yargılamalarının yapıldığı bir mahkemeye dönüştü.

Açıkçası durumu; herkese Dilan Polat muamelesi yapıldığı şeklinde yorumladım.

Ekonomi yönetiminin konuya yaklaşımı ise sosyal medyadaki bu tartışmalardan vazife çıkarılmış hissi verdi.

Ama temel sorun tasarımda. Ekonomi yönetimi vergi tahsilat stratejisinde tasarımı düzeltmeye odaklanmalı gibi geliyor.

Türkiye’de kurumlar vergisinden indirimler ve istisnalar uygulanıyor. Üstelik yatırım öncesi-sonrası gibi dönem konulu; teknopark yahut serbest bölge içi-dışı gibi merkez adres konulu; ithalat-ihracat gibi pazar konulu; GES-RES gibi karbon konulu gibi fevkalade geniş bir yelpazede indirim konuları bulunabildiğinden çerçeve derli toplu bir yapıda da değil. Kanundan özelgeye kadar büyük bir harman içinde indirim konuları bulunabiliyor.

Dünyada ise genellikle indirim yerine iade yöntemini tercih edenler de var.

Yani şirket önce vergisini ödüyor sonra indirime konu hususlara dair başvurularını yaparak alabileceği kadar iadesini alıyor. Ödediği verginin tamamını iade almaksa bu modeli uygulayan ekonomilerde mümkün değil. Genellikle ödenen verginin belli bir kısmına kadar iade alınabiliyor. Macaristan Büyükelçisi Sn Viktor Mátis ile geçtiğimiz hafta yayınlanan mülakatımı okuyanlar bir örnek bulabilirler.

Kanaatim o ki; dünyada indirim ve istisnalar yerine iadeli model tercih edenler vergi toplama performansının da bu modelde daha etkin olabileceğini değerlendirmektedir.

En azından indirim ve istisnalı model yerine iadeli model tercih etmek vergi tahsilatını sadeleştirip denetimi kolaylaştırmaktadır.
Sonraki iade kısmında her bir başvuru denetime tabi zaten. Daha ne olsun…

Üstelik iadeli modelde indirim ve istisnaların verimli olup olmadığını ölçmek de daha kolaylaşır. Böylece indirim ve istisnaları kaldırmak, azaltmak yahut ihtiyaç halinde çoğaltmak daha kolay yönetilebilir.

Fakat sanırım Türkiye’de iade modeli işletmeler tarafından çok sempatik görülmez. Çünkü bir defa para işletmeden çıkacaktır. Sonra KDV iadelerini tahsil etmekte yıllarca kötü bir tecrübe deneyimlediler. 2019’daki düzenlemelere kadar etkin şekilde tahsilatlarını yapamadılar.

Ama indirim ve istisnalı model nedeniyle bugün kamuoyunun hedefinde oldukları da malum…

Söylediğim; işletmelerin vergi ödememelerini dolambaçlı yoldan sağlamanın yöntemlerini tartışmak değil.

Söylediğim indirim ve istisna arayışındaki bir düşünceyle işletmecileri motive edip yola çıkarmanın toplamda vergi performansını azalttığı gerçeği…

Bu yolla oluşan kayıp kaçak nedeniyle maliyenin bakış açısı da yan yollardan tahsilata yönelip çarpıklaşıyor.

Dolaylı vergilere yönlenmek, kurumlar vergisi yanına başka tahsilat unsurları eklemek yahut kurumlar vergisini oranlarını artırmak gibi çarpıklaşmaları kastediyorum.

Belki iadeli modelde etkin bir denetimle tatmin edici bir vergi tahsilatı yapmak mümkün olacak ve kurumlar vergisini yahut gelir vergisini artırmak yerine indirmeyi konuşmak dahi mümkün olacak. Hadi bu yaklaşımımla çok iyimserim diyelim; en azından enflasyonist dolaylı vergilerden kurtulmak mümkün olabilir.

#Politika
#İtalya
#Ekonomi
#Yusuf Dinç