Vize problemi bir değer problemi olabilir mi?

04:0021/12/2025, Pazar
G: 21/12/2025, Pazar
Yusuf Dinç

Bir bankanın ortağı olan arkadaşımla görüştüm. Derin bir ekonomik ve ekopolitik problem üzerine konuştuk. İngiltere’ye bir projenin finansmanı için davet edilmişler. “Davet eden taraf bizim yatırımcı olmamızı beklediği halde kendisinden bir davet mektubu istemek zorunda kaldık,” dedi. Çok büyük bir ironinin altını tertemiz çizmişti. Çünkü Türk pasaportlu banka yönetim kurulu üyeleri dahi İngiltere’ye gidişlerinde vize almak zorunda. “Durup düşününce canım sıkıldı, işi iptal ettik,” dedi. Benim de

Bir bankanın ortağı olan arkadaşımla görüştüm. Derin bir ekonomik ve ekopolitik problem üzerine konuştuk.

İngiltere’ye bir projenin finansmanı için davet edilmişler. “Davet eden taraf bizim yatırımcı olmamızı beklediği halde kendisinden bir davet mektubu istemek zorunda kaldık,” dedi.

Çok büyük bir ironinin altını tertemiz çizmişti.

Çünkü Türk pasaportlu banka yönetim kurulu üyeleri dahi İngiltere’ye gidişlerinde vize almak zorunda.

“Durup düşününce canım sıkıldı, işi iptal ettik,” dedi.

Benim de aklıma pandemiden az önce İngiltere’ye 10 yıllık vize başvurusu yaptığım geldi.

Çok normalmiş gibi vize süreçlerini yapmıştım. En son aşama için acentem beni vize işlemlerini konsolosluk adına gerçekleştiren kurumun ofisine çağırdı. Her şey olağandı. Tam içeri girecekken durdum. “Yahu, biz ne yapıyoruz, İngiltere’ye 10 yıl daha vize ile mi gideceğiz,” diye sordum. Saçma bir şey yaptığımı ilk o zaman düşünmeye başladım. Geri dönecek oldum, acentem “Masrafları yaptınız, buraya kadar gelmişken girin hocam,” dedi. Girdik mecbur.

Hakikaten tadım kaçmıştı. Bugün bile o vizeyi pek kullanasım gelmez. Belki de bu yüzden konuyu düşünmemeye çalıştım sonraları.

Ama arkadaşımın deneyimini duyunca; bu vize işine artık bir çekidüzen vermenin zamanının gelip de geçtiğini yazmam gerekti.

Yoksa 10 yıl da 20 yıl da böyle gitti gider.

Artık dünyaya hayli entegre olmuş bir toplumuz. İşlerimiz, uğraşlarımız küresel ölçeklere çıktı. Ama kimsenin karşısına çıkmayacak engeller bizim karşımıza çıkıyor.

Finans kesiminin üst düzey yöneticilerinden vize istenmesi hele kabul edilebilir değil.

Ekonomi bürokrasisi mi olur, başkası mı, her kimse bu işi çözmeli.

Koskoca iş adamlarımız vize ile uğraşıyor.

Zararımıza olmayacaksa ve irade gösterebiliyorsa işinsanları da Avrupa’nın fuarını şusunu busunu protesto etmeli hatta.

Bir de şu son günlerde Avrupa’nın savunmasıyla Türk askeri ilişkisi kurulmuyor mu…

Hem NATO’da şurada burada Türk askerini öve öve bitireme hem de Avrupa’yı Türk iş insanından koru. Hem Batı yanlı politika iste hem iş insanına 15 günlük Schengeni bir kamyon belge, zaman ve süreç karşılığı ver.

Bu gidişle iş dünyası ekopolitik yönelime rağmen Batı ile arasına mesafe koyacak.

Asker meselesine girdim madem meselenin özüne geleyim.

Şu anlaşılmalıdır ki; askerimizin dünyada itibarı varsa biz övündüğümüz için. Dünyada muteber oldukları için bizim övündüğümüz sanılmasın.

Bakın Avrupa’da bir işinsanının 50 çalışanı olsa; ona asilzadelerden en asilzade, düklerden en dük, lordlardan en lord muamelesi yapılır.

Bizim patronların 500-1000 çalışanı olsa ne fayda.

İşinsanlarımıza biz ne muamele yapıyoruz ki başkasından ne muamele görsünler. Eğer Avrupa’da patron olsalar çok başka hikayeleri olurdu. Çalışanımız için de durum aynı, doktorumuz için de, akademisyenimiz için de…

Bağışlarsanız kendi başımdan geçen talihsiz bir örnek vereyim.

Geçen ki asgari ücretin varlığını sorgulayan yazıma bir grupta “reel sektörü bilmeden masa başında teori yazmakla olmaz bu işler, bizim reel sektör başka,” diye yorumu yapıldı.

Yorumu görür görmez bunu yazan kişinin kesinlikle reel sektörden olmadığını anlamıştım. Çok sürmedi devlette çalışmış ve emekli olmuş biri olduğu ortaya çıktı. Ya ne olacaktı?

Kişisel bir meseleyi tutup da gündeme sokmayacağımı bilecek kadar beni tanıyorsunuz.

Vize sorunlarımızın da ekonomik sorunlarımızın da kaynağı olan onulmaz bir zihniyet bozukluğumuz var. İşte bu örnek meseleyi hepimiz için görünür kılıyor.

Hakikat şudur; bir toplumun en önemli değerlerinin de en üst sıralarında masa başında teori geliştirenler gelir. Bunlar arasından en başa yazılacak olanlarsa geliştirdiği teorisi başarıyla uygulananlar ve umulan sonuçlar alınanlardır.

Ama biliyorsunuz ki hiyerarşik bir sapma anlamındaki aynı eleştiri akademiye belki milyonlarca kez yöneltilmiştir.

Açık söyleyeyim; masasında oturup günlerce saatlerce göz nuru dökerek teoriler üzerinde çalışanları, bunu yapıyor diye aşağılayan toplumdan bir şey olmasını beklemek iyimserliktir. Allah nasip etmez.

O yüzden değil mi ki biz “sadece” mezarındaki mübareklerin yüzü suyu hürmetine ayakta dururuz.

Elin Çinlisi hocalarımızın ayaklarına kırmızı halılar serer de şaşarız.

Eğer Avrupa’da teori geliştirene, sanat yapana, icat arayana, girişim gayretine düşene birisi yaptığı faaliyet nedeniyle aşağıdan yukarıdan densiz laf söylese toplum onu linç eder bırakır. İnsan içine çıkamaz hale getirir.

Söyleyeceğim şu; bence biz birbirimizin toplumsal değerini bilmiyoruz. Öğrenmiyoruz. Hakka uygun hareket etmiyoruz. Kendi kendimizi aşağı çekiyoruz. Böyle yaparak da küresel değerimizi azaltıyoruz.

Ben artık emin oldum ki dünyada maruz kaldığımız muameleyi kendimize ayna tutmadan düzeltemeyiz. Birbirimize karşı adil değiliz ki başkasından adalet bekleyelim.

Asker örneği gerçekten iyi bir örnek.

Askerimizi nasıl yüceltiyorsak emekçimizi, sanatkarımızı, girişimcimizi, doktorumuzu, hocamızı öyle yüceltmeliyiz. Ancak o zaman toplum olarak yüceliriz.

#Avrupa
#Vize
#yusuf dinç