|

Bilime güvendik

Akademisyen Can Ceylan pandemi döneminde bilim kurulunun aldığı kararları ve belirlediği kurallara toplum olarak uyduğumuzu belirtiyor ve sebebini halkın bilime ve bilim adamına saygısı ve güveni olarak açıklıyor.

Aslı Gül
04:00 - 21/06/2020 Pazar
Güncelleme: 15:53 - 20/06/2020 Cumartesi
Yeni Şafak
Fotoğraf: Arşiv
Fotoğraf: Arşiv

Toplumsal hareketliliğe bir anda sekte vuran coronavirüs sosyal hayatımızdaki alışkanlıklarımızı, tavırlarımızı ne yönde etkiledi? Yeni normal dönemde toplum nasıl normalleşecek? Artık bilimsel verilerle konuşan bir toplum olduğumuzu söyleyebilir miyiz? İstanbul Medipol Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Sosyal Antropolog Dr. Can Ceylan’a, toplumsal dinamikleri anlamanın en zor olduğu coğrafyada yaşayanlar olarak sorularımıza cevap aradık.



***


Covid-19 sonrasındaki yeni normallerimizi benimseyebilecek miyiz?

Yaklaşık 2,5 ay bir duraksama yaşadık. 70-80 gün sonra futbol ligleri başladı, ama yine de tedbirli olmak durumundayız, çünkü vaka sayıları tekrar artıyor. Temizlik, mesâfe ve maske kuralını artık toplum benimsemiş durumda. Takmasa bile yanında taşıyor. Bundan sonraki hayatımızda özellikle kalabalık ortamda, maske yanımızda taşıdığımız birer mendil, dezenfektan gibi ya da herhangi bir temizlik malzemesi gibi olacak. Normalleşme aslında “yeni normalleşme”, tıpkı “yeni medya” gibi. Eskisi gibi olmayacak tabii ki, herkes en azından tokalaşma da bile temkinli davranacak.

Yeni dönemde coronanın henüz daha ikinci dönemin başındayken sizce insanlar sosyalleşmeye çekiniyorlar mı? Kurallara uyuluyor mu?

Mutlaka bu gibi durumlarda uçlara gidişler olur. Çok itâat eden, kurallara ve tavsiyelere uyanların yanında hiç uymayanlar, sanki hiçbir şey olmamış gibi bâzı komplo teorilerine inanarak davrananlar olabiliyor.

Ancak bunlar azınlıktalar. Yâni bir otobüste, çoğunluğun maske taktığını gördükten sonra toplumsal olarak biz, görsel olarak öğrenip bâzı şeyler konusunda kendimize çekidüzen veriyoruz.

BİLİM KURULU HALKA GÜVEN VERDİ
Geçtiğimiz haftalarda Bilim Kurulunun uhdesinde bir Toplumsal Bilim Kurulu oluşturuldu. Sosyoloji, psikoloji, istatistik gibi sosyal bilimlerden oluşan bilim insanların görüşlerine başvurulacak. Yeni normale katkıları ne olacaktır ?

Bir kere her şeyden önce Bilim Kurulu, konunun uzmanı kişilerden ve tamâmen bilimsel ve objektif bakış açısına sâhip insanlardan oluştuğu için, büyük bir güven tesis etti. Biz kamuoyu olarak farklı medya ortamlarında beyanat veren Bilim Kurulu üyelerinde bir çelişki görmedik; birbiriyle ters düşen ifadeler olmadı. Bu, koordinasyonun çok iyi yapıldığını sevk ve idarenin iyi yönetildiğini gösterir. Bundan sonra yine Sağlık Bakanlığı’nın başkanlığında oluşturulan Toplumsal Bilim Kurulu çalışmalarını yine istişâre usulüyle başladı ve devam ediyor. Bence bu tip kurulların sayılarının ve görevlerinin daha artırılarak, kamuoyunda güven sağlamak üzere medyadaki spekülasyonları önleyecek önemli bir görevi olacağına inanıyorum.

Bilim kurulu toplumun bilime ve bilgiye olan itibarını arttırdı mı?

En üst düzey tavsiye mekanizması olarak çalışan bu kurul, devletin halk tarafından çok hissedilen bir organı haline geldi. Halkta bu tip kurullara olan hem güveni arttırdı hem de ihtiyâcı ortaya çıkarttı. Medya ile ilgili hep şu şikâyet vardır; belirli insanlar her konuda konuşuyor. Bu salgınla mücâdele sırasında da bunu aşmış olduk. Belirli insanların her konuda konuşmasından ziyâde, belli konuların bilenleri ortaya çıktı. İnsanlar belki de artık medyada şunu daha sık söylebilir: “Bu konunun uzmanı değilim”. Bu ifadeyi duymaya alışmalıyız. Bu sâdece sağlıkta değil; turizmde, sporda, ekonomide, askeriyede, eğitimde de olabilir. Yâni önünde mikrofonu ve kamerayı gören herkes, bir şey söyleme alışkanlığından vazgeçmelidir. “Bu daha uzman kişilerin söyleyeceği bir konu, benim bilgi ve ilgi alanımda değil” deme kültürü benimsenmelidir.

KURALLARI ARTIK DEVLET DEĞİL KİŞİ KENDİNE KOYMALI
Toplumsal Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. Erol Göka da geçenlerde sosyal medyada covit-19 ile ilgili olarak otokontrolü nasıl sağlayacağız diye bir soru sormuş? Siz ne dersiniz?

Burada öz kontrol, otokontrol ya da kendimizi kontrol etme meselesinde elbette bir lider gerekiyor, çünkü toplumun karar alma mekanizması ve bu kararı uygulama konusunda da bir lidere ihtiyaç var. Yani bu en gayrı ciddi eğlencede bile müzik grubunun bir başı vardır, düğünde bile bir halay başı vardır. Bu gayet normal.

Ben Erol Göka Hoca’nın paylaşımından, devletin kaba gücü olan kolluk kuvveti olmadan, daha az ama daha etkili bir pozisyon almak için burada halkın sivil toplum tavrını ön plana çıkarıp bir otokontrol oluşturması gerektiğini anlıyorum. Çünkü biz her şeyden önce bu süreçte kişisel temizliğimizden başladık, ellerimizi sık sık yıkadık, maskelerimizi taktık. Bir sonraki aşamada mesafemizi koyduk. Bundan sonra devlet otoritesi ile aramıza mesafe koyup sivil toplum davranışını belirgin hale getirmeliyiz. Bu, devletin alacağı önlemlerden daha etkili ve masrafsız olacaktır.

Çocuk parkında cuma namazı en güzel görüntüydü



***


Siz bir röportajınızda şöyle demiştiniz; Türk toplumunun, ani gelişen olaylara çok hızlı cevap verebilen refleks tarzı var”.

Evet. Biz bunu 15 Temmuz’da da gösterdik. İnsanlar yemek masalarından, içki masalarından kalkıp tankın önüne gittiler. İşinden dönen darbeyi durdurdu, darbeden dönen insanlar Cumartesi sabahı kahvaltı yaptılar. Bu konuda biz aslında hiç de korkulduğu gibi çok tutucu bir toplum değiliz. İşin olumlu ve yararlı tarafı, bu süreçte “çocukça” çözümlere bile rahatlıkla adapte olabiliyoruz. Çocuk parkında kılınan Cuma namazında imamın hutbeyi kaydırağa çıkarak vermesi bence bu konudaki en güzel fotoğraftı.

Halk şefkatle yönlendirildi


Toplumsal Bilim Kurulu’nun çalışma şekli, covit-19 ile birlikte yaşanan sorunlara çözüm oluşturması konusunda nasıl bir etkisi olacaktır?

Bence bu konuda Toplumsal Bilim Kurulu kendi görev tanımını üstten gelen bir emirle “siz bunu yapacaksınız” tavrını benimsemek yerine, daha işlevsel çalışacaktır. Aksi durumda zaten toplum bunu otoriter bir tavır olarak algılayacaktır. Sağlık Bakanımız Dr. Fahrettin Koca’nın özellikle basın toplantılarındaki tavrı, toplum tarafından çok sevildi. Dolayısıyla tıpkı bir senaryo okuması gibi ya da bir araştırma geliştirme ekibinin ilk kuruluşundaki yaşanan belirsizlik olabilir. Ama bu yaratıcı bir belirsizliktir. Tıpkı Kaos Teorisi’ndeki karışıklığın aslında kurucu bir sürecin başlangıcı olması gibi. Yani birisi gelip “Sen şunu, sen şunu yapacaksın” demesi yerine, herkesin kendi yerini, tıpkı bir karizmanın ortaya çıkması gibi, kendi oluşturacağı bir tavır olacağını düşünüyorum. Toplumsal Bilim Kurulu’ndan aldığım ilk izlenim bu. Kalıcı veya geçici olarak ya da dönemsel olarak destek verecek olan bilim adamları kendilerinden istenen veya emirle bir şey yapmak yerine “Ben şu konuda bir şey yapabilirim” tavrında bir katkı sağlayacaklar.

Sayın Sağlık Bakanımız Fahrettin Koca’nın dediği gibi “fikir ve sezgi” konusunu ön plana çıkartarak çalışacak olması dikkate değer bir özelliktir. Fikir ve sezgiyi geliştirerek toplumu iyi okuyabilen, toplumdaki bazı sinir uçlarını, nasıl tepki vereceğini iyi gören, bu konuda çalışmalar yapmış, halktan bağını kopartmamış hem akademik açıdan hem de toplumsal açıdan kişilerin en azından biz sosyal bilim adamları olarak bazı konulardaki fikirlerimizi bile muhatap alacak kurulların olduğunu bilmemiz, kurulda hiç yer almayan bilim adamları için de moral desteği olacak.

Birbirimizi uyarırken kabalaşıyoruz

Yeni normalleşme sürecinde kurallara uyma konusunda birbirimizi uyarmayı yeni iletişim yönümüze ekleyebilir miyiz? Mutlaka. Biz belki de tıpkı uyarınca olumsuz tepki verme kültürümüz olması gibi, bir de uyarma konusunda da eksiklerimiz olduğu da söylenebilir. Nasıl uyaracağımızı bilmiyoruz ya da uyarma kültürümüz karşıda yanlış anlaşılabilecek özelliklere sahip. Eskilerin lisan-ı münasip ile söylemesi, “lütfen” kelimesini muhakkak eklemek - ki Avrupa’da sihirli kelimedir – yeni kazanacağımız iletişim şekillerinden olacaktır.


Korona’dan sonra neler öne çıkacak?

  • *İnsanlar alacakları kıyâfetler arasına değişik desen ve modellerdeki maskeleri de ekleyecek.
  • Eğitim
  • Uzaktan ve çevirimiçi eğitim yöntemleri daha da çeşitlenecek ve kullanımı kolaylaşacak.
  • Siyâset
  • Siyâsetçilerin seçmenlere ulaşmada kullandıkları yöntemler arasında çevirimiçi iletişimin daha ön plâna çıkacak
  • Turizm
  • Seyahat araçlarının iç donanımları (koltukları) ve yolcu sayıları, yolcuların kendilerini daha rahat ve güvende hissedecekleri şekilde tasarlanacak ve dezenfektasyonun sıklığı temizlik kadar önemli olacak.
  • Televizyon yayıncılığı
  • Programlar çevirimiçi iletişime uygun içerikte ve uzunlukta olacak. Özellikle dizilerin süreleri kısalacak.
  • Ulaşım
  • Özellikle şehirçi toplu taşama araçlarını kullananlar, çok dolu olmayan otobüsleri tercih edecek ve sefer sayıları arttırılacak. Okul servislerindeki öğrenci sayısı düşürülecek.
  • Eğlence
  • Eğlence mekânlarının iç dekorasyonu, müşterilerin tedirgin olmasını engelleyecek şekilde değiştirilecek.

#Bilim
#Can Ceylan
#Devlet
#Bilim Kurulu
4 yıl önce