Ertuğrul Gazî'nin oğlu, Osman Bey, Osmanlı devletinin kurucusu. Babasından devraldığı sancağı kilometrelerce öteye taşıyan Osman Bey, çıktığı kutlu yolda başarısını bir nasihate borçlu.
Büyük İslam alimi olan aynı zamanda kayınpederi
Şeyh Edebali, Osman Bey'i yanına çağırarak kulağına küpe olacak bir nasihatta bulundu. İşte o nasihat:
"Ey Oğul!.. Beysin, bundan sonra öfke bize; uysallık sana. Güceniklik bize; gönül alma sana. Suçlamak bize; katlanmak sana. Acizlik, yanılgı bize; hoş görmek sana. Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana. Kem göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana.
Ey Oğul!.. Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana. Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana.
Ey Oğul!.. İnsanlar vardır şafak vaktinde doğar, gün batarken ölürler. Unutma ki, dünya sandığın kadar büyük değildir. Dünyayı bize büyük gösteren bizim küçüklüğümüzdür.
Bu yolda nazarımızı sonsuzluğa dikip; büyük yürümek ve büyük ölmek gerek. Bu yolda hırs, diken; benlik ve kibir, engeldir oğul. Sakın hâ kendine takılmayasın ve kendinde boğulmayasın.
REKLAM
Teklik sadece Allah'a mahsustur, tek başına karara durup hoyrat dünyanın dayanılmaz ağırlığını kaldırmayasın. İşlerini ehil kişilerle, ehil kişilere danışarak tutasın. Danışırsan yol alırsın, danışmazsan yolda takılıp kalırsın oğul.
Oğul! Güçlüsün, akıllısın, söz sahibisin; ama bunları nerede, nasıl kullanacağını bilemezsen, sabah rüzgârında savrulup gidersin.
Bir dem gelir bir tekmeyle dünyaları yıkacak olursun. Bir dem gelir yerdeki karıncaya mağlup olursun.
Güç hayvanda bile mevcut. Akıl sadece anahtar. Anahtara takılmayasın. Aslolan anahtarın açacağı kapılardır. Kapıların ardında hazineler, kapıların ardında sır vardır. Sırlar ki, ebedî muştuları koynunda barındırır; sonsuza kavuşturur. Aklını kullanıp dünyadayken Cennet'in kapılarını aralayasın oğul.
Öfken ve benliğin bir olup aklını yener!
Dâima sabırlı, sebatlı ve iradene sahip olasın. Azminden dönmeyesin. Çıktığın yolu, taşıyacağın yükü iyi bil. Her işin gereğini vaktinde yap.
Öfke ateş, öfke âfet, öfke şeytandır oğul. İnsanoğlu dağları devirir; ama öfkesine mağlup olabilir. Öfkeyle savaşı daima taze tutmak gerekir.
Oğul, açık sözlü ol!.. Her sözü üstüne alma, gördüğünü söyleme, bildiğini bilme, sözünü unutma, sözü söz olsun diye söyleme.
Bizler nefreti eritmek için, muhabbetin asâletini dünyaya yeniden hâkim kılmak için çıktık yola. Bu yolda utanacak bir şeyimiz yoktur. Muhabbet yolunun gizlisi saklısı yoktur oğul.
Ama altının değerini sarraf bilir; sözünü muhatabına göre ayarlayasın. Câhilin karşısında altınlarını çamura atmayasın.
Yiğit olan kördür, kötülüğü görmez. Sağırdır, kem sözü işitmez. Dilsizdir, her ağzına geleni demez. Bildiğini de her yerde ayaklar altına sermez. Yunus gibidir o; yüreği muhabbete, gönül ibresi hakikate ayarlıdır. O bir defa söz verdi mi, onu nâmusu bilir. (…)
Sevildiğin yere sıkça gidip gelme, muhabbetin kalkar, itibarın kalmaz. Düşmanını çoğaltma, haklı olduğunda kavgadan korkma! Bilesin ki; atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli derler!
Her şeyin ortası makbuldür, sevginin de. Sevdiğini gereğinden fazla sevmeyesin. Sevgini de, sadece yüreğinin eline vermeyesin. En çetin imtihan "sevgi"yle olanıdır. "Kişi ne kadar bahâdır olsa da, muhabbete tuş olur" diyen atanın sözünü aklından çıkarmayasın. Böyle imtihan olmamak, istikbalde neslinden utanmamak için gecelerin bağrında, seherlerin aydınlığında duaya durasın. Senin ideallerin ve geleceğe dâir hedeflerin var oğul!..
REKLAM
Gönül adamı ömrünü boşa harcamaz, yüreğini ucuza satmaz, edep tâcını başından almaz. Gönül erinin her zaman yüzü yerde, gönlü göktedir. Haklı olduğunda kavga vermesini bilir. Kavgayı sadece bileğiyle değil, ilmiyle ve yüreğiyle yapmasını bilir.
İyiliğe kötülük, şer kişinin kârı,
İyiliğe iyilik her kişinin kârı,
Kötülüğe iyilik, er kişinin kârı'ymış oğul.!
Ey Oğul!.. Üç kişiye acı: Cahillerin içindeki âlime... Zengin iken fakir düşene... Hatırlı iken itibarını kaybedene...
Şunu da unutma! İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın.
Osman!.. Sen bizim rüyâmız, sen bizim devâmız, sen bizim duâmızsın oğul. Dâima başın dik, alnın ak, gönlün pâk olsun.
REKLAM
Ey Oğul!.. Zümrüt-ü Ankâ'nı iyi seç ki, Kaf Dağı sana yakın olsun. Yolun ebediyete kadar açık olsun.
Ey Oğul!.. Yolun uzun, işin çetin, yükün ağır. Allah-û Teâlâ (cc) yardımcın olsun.
FOTOĞRAF10
Bayram gününden bir gün evvel sarayın ikinci avlusunda ve kubbe altında Arife merasimi yapılırdı. Padişah giydiği temiz ve şık kaftanıyla bayram tebriklerini kabul ederdi. Padişahların bayramın birinci günü sabah namazını Hırka-i Saadet dairesinde namaz kılmaları gelenekti. Revan Kasrı denilen yere giden padişah burada saltanat elbisesini giyerdi.
Padişah bayram namazı kılacağı camiyi kendisi seçerdi. Padişahların bu yolculuğunda onlara eşlik eden bayram alayı bulunurdu. Bayram alayında sadrazam sağ elinde gümüş asa, sırtında kısa kürkle bulunurken padişah da başında mücevherli üsküf, bellerinde incili kuşak ve mücevher kakmalı entari ve kaftanlarla yürürdü. Bazı bayramlarda padişah halka açık büyük şenlikler düzenlerdi. Özellikle Ramazan Bayramında bu tür eğlencelerin yapıldığı görülürdü. Bayram eğlencelerinde belli bir düzen hakimdi. Öğlenden önce bayramlaşma ve ikramla geçerken öğleden sonra gösteriler yapılırdı.
İslam dünyasında sadece Türklere mahsus olan mahyacılık, Ramazan ve bayram gecelerinde çift minareli camilerde minareler arasına gerilen iplere kandiller, günümüzde ampuller asarak yazı yazma veya şekil yapma zanaatıdır. Sadece Ramazan ayında geçici bir süreliğine kurulduğu için aylık anlamına gelen mahiye kelimesinden gelir.
Kadir gecelerinde minarelerin şerefenin altına kadar aydınlatılmasına kaftan giydirmek, teravihten sonra kandil ipinin cami avlusuna gönderilmesine ise kandil uçurma adı verilirdi. Ayrıca İstanbul halkı mahya kurulurken yazılar peyderpey oluştuğundan çıkacak yazıyı tahmin etmeye çalışır, bunu bir eğlenceye dönüştürürlerdi. Mahyaların en çok beceri isteyeni gezdirme mahyaydı. Bu mahya çeşidinde kandillerden çeşitli resim ve şekiller yapılır, bu şekil ve resimler ipler yardımıyla minareler arasında gezdirilirdi. Minareler arasına Ramazanın on beşine kadar yazılar, on beşinden sonraysa resimler asmak adetti.
Günümüzde de olduğu gibi eskiden de Ramazan ayında halkı sahura kaldırmak için sokaklarda davulcular gezerdi. Ramazan davulcuları genelde Çingeneler ve tulumbacılar arasından çıkardı. Ancak bugünden bir farkı, davulcunun yanında bir de fenerci olmasıydı. Davulcular genelde her mahallenin büyük evleri veya konakları önünde durur, bir yandan davul çalıp bir yandan mani okuyarak bahşiş beklerlerdi. Davulcuların söylediği maniler genelde çocuklara yönelik eğlendirici maniler olurdu. Çocuklar mani dinlemekten çok hoşlandıkları için hane halkı bahşişi biraz geciktirir, eğer davulcunun daha fazla çalması istenirse ricada bulunulur, bu sırada tüm sokak pencereye çıkmış olurdu. Kibar konaklarında ise durum biraz daha farklıydı. Davulcular konak önüne geldiğinde bahşişleri açıktan verilmez, bir çevre ucuna bağlanır veya en azından bir kağıda sarılarak verilirdi. Ayrıca davulcular bayramda da geleceği için sırma uçlu bir çevreye bağlı bahşişleri, yine çevreye veya kağıda bağlı şekerleri önceden hazırlanırdı.
Eski İstanbulda Bayezid, Sultan Ahmed, Eyüb Sultan, Ayasofya, Kılıç Ali Paşa gibi büyük camilerin avlularında, İstanbul halkının Ramazan ihtiyaçlarını ucuz yoldan ve topluca karşılayabilmeleri için cami avlusu sergileri açılırdı. 1930lu yıllara kadar açılan bu sergilerde her çeşit mal satılır, sergiye katılan esnaf gedikli olur, sergisini bir sonraki sene de aynı yerde açardı. Daha birçok tezgahın kurulduğu, her çeşit malın satıldığı, seyyar satıcılardan geçilmeyen cami avlusu sergileri, çoğu adet ve panayırda da olduğu gibi işgal yıllarında sekteye uğradı ve unutuldu. Bu adet yakın zamanlarda yeniden canlandırılmaya çalışılıyor.
Çocuklar iri midye kabukları veya kiremit parçaları toplar, bunların içine bir miktar yağ koyup pamuktan bir fitil ekleyerek ufak bir kandil yaparlardı. Çocuklar gündüz hazırladıkları bu kandillerle, mahallenin camiye yakın bir köşesine veya cami avlusuna top, gemi, çiçek gibi türlü desenlerde yer mahyaları kurar, teravih namazına gelen İstanbullulardan yağ parası ve mahya bahşişi toplarlardı. I. Dünya Savaşı yıllarına kadar uyulan bu adet, sonraları giderek seyrekleşerek yok oldu.
Eski Ramazanlardaki mahya adetlerinden biri de kandil uçurmaydı. Mahyacılar minare şerefesi ile cami avlusundaki yüksekçe bir yer arasında ip gerer, bu ip üzerinde kandil kaydırır, teravih namazından sonra yapılan bu gösteriyi İstanbul halkı büyük bir keyifle izlerdi. Mahyacılar gösteri sonrası bahşiş aldıkları bu işin en güzel şekilde görünmesi için çeşitli kandiller yapar, minareden cami avlusuna doğru salınan kandiller kayan yıldızları andırırdı.
Eski Ramazanlardaki eğlenceli çocuk adetlerindendi. Çocuklar Ramazan gecelerinde toplanıp, bir çanağa mum ya da kandil koyarak kapı kapı dolaşır ve komşulardan donanma parası dedikleri bir bahşiş toplarlardı. Yağ parası mum parası toplamaya çıkan çocuklar kapıların önünde durup hep bir ağızdan tekerlemelerini söyler, para vermeyen evlerin kandillerini taşlarlardı.
Eski Ramazanlarda şehirde hali vakti yerinde olan kimseler köşklerinde, konaklarında iftar davetleri verir ve bu davetlerde maddi durumu yerinde olmayan kimseler için de sofralar kurulurdu. Yemek faslı bittikten sonra ve misafirler dağılmadan önce ev sahibi bu yoksul kişilere maddi durumu nispetinde diş kirası adı altında işlemeli keselerde akçe veya altın paralar verirdi. Bu kişiler de evin bereketinin daim olması ve artması için dua eder, böylece hane halkına teşekkürlerini sunarlardı. Eski İstanbulda Ramazan ayı sürecince varsıl ev sahipleri iftar daveti verir, bu davette hali vakti olmayanlara da sofra kurulur ve ayrılırken onlara diş kirası adı altında ihsanda bulunulurdu.
İstanbul'un 100 Adeti
'İstanbul'un 100 Adeti' isimli kitapta Ramazan'a ve bayrama özel geleneklerden, bolluk ve uğur getirmesi için yapılan adetlere, padişahların kılıç kuşanma törenlerinden sadaka taşı gibi adetlere kadar şehrin toplumsal hayatında yüzyıllar boyunca yaşatılan çeşitli uygulamalar bulunuyor. Biz de Ramazan'a ve bayrama dair 10 adeti sizler için seçtik.
6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunundaki amaçlar ile sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerezler kullanılmaktadır. Detaylı bilgi için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.