|
Milliyetçiliğin yükselişi
19.
yüzyılın son çeyreğinde ilk temsilcilerini bulan,
II. Meşrutiyet
aydınlarınca benimsenerek yükselişe geçen ve Tek Parti dönemi uygulamaları ile hayatiyet kazanan radikal Batıcılık hareketi çıkış şartlarına uygun birşekilde bir bürokrat-aydın öncülüğüne dayanıyordu.
Tarih ve metafizikten radikal bir kopuşu beraberinde getiren 18. yüzyıl Aydınlanma felsefesinin bütün öncülleri ile birlikte Batı'dan aktarılmasına dayanan bu hareket
, uluslararası ilişkilerde Batı ile varolan tarihi çelişkileri ortadan kaldıracak ve buna uyumlu bir iç siyasi kültür oluşturacak bir zihniyet ve medeniyet dönüşümünü kaçınılmaz bir tarihi zorunluluk olarak görüyordu.


Bu yaklaşım aynı zamanda
dini, milli
ve
tarihi süreklilik unsurları
ile bir tür
gerilim ve çatışma
alanının doğmasına da yol açıyordu. İlericilik-gericilik eksenine oturtulan bu gerilim Batı toplumlarının tarihsel tecrübesini kaçınılmaz bir evrensel süreç olarak görmekten kaynaklanıyordu. Gericiliği temsil ettiği iddia edilen din ve gelenek unsurları Batı ile varolagelen tarihi çelişkileri gündeme getirdiği için Türkiye'nin uluslararası konumu için de bir tür
tehdit odağı
olarak algılanıyordu. Bu anlayışa göre Aydınlanma felsefesinin siyasi idealleri hem iç siyasi kültürdeki gerici unsurları tasfiye edecek hem de Batı ile tam bir entegrasyonu sağlayacak yegane esasları oluşturuyordu.


Bu yaklaşımın
soğuk savaş sonrası
dönemdeki en radikal çıkışı
28 şubat süreci
tarihimizin önemli ile sözkonusu oldu. Bu süreç, bir taraftan deklaratif bir bürokrat-aydın tavrı ile
“halka rağmen halkçı”
bir yöntem le iç siyasi kültürü yeniden tanımlama ve şekillendirme iddiasına yönelirken, diğer taraftan
“Batı'ya rağmen Batıcı”
bir tavırla Türkiye'nin uluslararası konumunu yeniden belirlemeye çalışıyordu. Dini ve tarihi süreklilik unsurlarının
Batı-eksenli dış politika
oluşumunda bir tür engel oluşturduğunu düşünen bu yaklaşım, özellikle tarihidini süreklilik unsurlarının dış politikanın omurgasını oluşturduğu Balkanlar konusunda kendi içinde ciddi çelişkiler barındırıyordu.


Uluslararası ve bölgesel ilişkilerdeki yeni unsurlar ile iç siyasi kültüre yönelik politikalar arasındaki çelişkiler 28 Şubat sürecinin en temel açmazları arasında yer aldı. Son seçimlerde büyük patlama gösteren
MHP
'nin toplumsal desteğinin omurgasını teşkil eden jeo-kültürel hattın
RP
'nin 1995 yılındaki patlamasının gerçekleştiği hat ile örtüşmesi
28 Şubat sürecine
yönelik bir tepki olarak görülebilir.


Yeni-milliyetçi dalga


19. yüzyılın sonlarında uyanan ve
II. Meşrutiyet
döneminde
İttihat ve Terakki
ve
Enver Paşa
idealizmi
ile fiili siyaset alanına taşman Türkçülük akımı da bir taraftan
Alman
ve
İtalyan
birliği hareketlerinin oluşturduğu uluslararası konjonktüre diğer taraftan da başta
Arnavut
ve
Arap
unsurlar
olmak üzere
Müslüman unsurların da devletten kopuş sürecine bir tepki hareketi olarak uluslararası konum ile iç siyasi kültür arasında tutarlı bir bütünlük oluşturmaya çalışıyordu.
Rus devriminin ortaya çıkardığı konjonktür Balkan-eksenli milliyetçilik hareketlerine Orta Asya eksenli Turancılık boyutunun da katılması ile yakın tarihimizin ana akımlarından birinin temel özellikleri ortaya çıkmaya başladı. Güçlü devlet motifi ile bezenmiş iç bütünlük ve uluslararası etkinlik anlayışı İttihat-Terakki döneminden bu yana değişik renkler kazanmış olmakla birlikte süregelmiş milliyetçilik akımının ana özellikleri oldu.


Soğuk savaş sonrası dönem
bu akımın yükselişini sağlayacak iki temel etkiyi de beraberinde getirdi: Bu dönemde hız kazanan mikromilliyetçilik hareketlerinin iç bütünlük üzerindeki etkileri ve
SSCB
'nin dağılması ile birlikte ortaya çıkan yeni uluslararası konjonktür.
PKK faktörü
akımın iç siyasi kültür ile ilgili boyutlarını tepkisel bir ivme ile desteklerken bağımsızlıklarını kazanan
Türki Cumhuriyetler
uluslararası konumun yeni ufkunu oluşturuyordu. Bu yüzyılın başında yükselen akımın iki temel sütunu böylece ortaya çıkmış oldu.
PKK'
ya verdiği destek dolayısıyla yükselen
anti-Batı
(özellikle anti-Avrupa) söylem ile iç siyasi bütünlük alanı arasında kurulan irtibat bu akımın kitlesel tepkileri toplamasına zemin hazırladı. Son etkilemekle kalmayacak, Türkiye'nin gelecekteki konumu ile ilgili bazı temel unsurların tebarüz etmesi sonucunu da doğuracaktır. seçimlerde gerek tarihi-dini süreklilik unsurları ile zıtlaşmayan bir milliyetçilik anlayışını benimseyen
MHP
'nin gerekse Batıcılık ekseni ile tutarlı bir ulusçuluk modeli geliştirmeye çalışan
DSP
'nin yükselişe geçmesi bu konjonktürün sonucunda ortaya çıktı.


Yükseliş ve düşüş trendi


Osmanlı Devleti'nde 19. yüzyıldan 20. yüzyıla aktarılan temel siyasi/kültürel akımlar soğuk savaş sonrası dönemin dinamik şartlarında kapsamlı bir tarihi yüzleşme ile karşı karşıya kalan Türkiye Cumhuriyeti'nin 20. yüzyıldaki son on yılında da değişik formlarda ama süreklilik içinde yeniden ortaya çıktı.
Değişik dönemlerde birbirleri ile yeni sentez alanları da kuran bu akımların uluslararası ilişkilerdeki radikal değişimle birlikte ani sıçramalarla tekrar gündeme gelmesi iç siyasi kültür ile uluslararası konum arasındaki tutarlılığı doğrudan etkileyen sonuçlar doğurmuştur.


Türkiye bu yeni dinamik konjonktürde yeni eksen arayışlarına yöneldikçe, tarihi temele sahip bu akımlar biraz da hazırlıksız bir şekilde seri hamlelerle devreye girdiler. Bu durum iç siyasi kültür ile uluslararası konum arasındaki ilişkiyi yeniden tanımlama iddiasındaki bu akımların ciddi tutarsızlıklara ve tavır değişmelerine yönelmesine de yol açtı.
Özal'ın yeni-Osmanlıcı çizgisi
teorik hazırlıksızlık ve pragmatik tavır ile jumalistik bir düzeyde kalırken, siyasi platforma anti-Batı söylem ile giren
Refah Partisi
gelen tepkiler sonucunda Batı'nın bir versiyonunu esas alan bir söylemi benimseme zorunluluğunu hissetti. Bir gerilim ortamının ürünü olan
28 Şubat süreci
ise
Batıcılığı tarih
ve
metafizikten kopan
dogmatik 18. yüzyıl pozitivizmine indirgeyince hem Batı'daki yeni gelişmelerin dışında kalarak Batıya rağmen Batıcı bir nitelik kazandı, hem de iç siyasi kültürde gerçekleştirmeye çalıştığı kopuş çizgisi ile yüzde birden az bir toplumsal desteğe sahip marjinal bir sol parti ile özdeşleşme açmazı ile karşı karşıya kaldı.
CHP
'nin son seçimlerde yaşadığı bozgun biraz da bu süreç ile en doğrudan irtibatlandırılan büyük ölçekli siyasi parti kimliğini barındırmış olmasındandır.
DSP
'nin çizdiği daha esnek ve tarihi süreklilik unsurlarına daha saygılı tavır arayışı bu partinin bu süreçten ayrı değerlendirilmesi sonucunu doğurmuştur.


Son seçimlerle yükselen milliyetçi temayül de bu ani sıçramanın doğurabileceği problemlerle yüzleşmek zorunda kalacaktır. Özellikle
MHP
'nin benimseyeceği tavır sadece yakın tarihimizin önemli akımlarından birinin tarihi seyrini etkilemekle kalmayacak, Türkiye'nin gelecekteki konumu İİe ilgili bazı temel unsurların tebarüz etmesi sonucunu da doğuracaktır.
Osmanlı Devleti
'nin son döneminde yaşanan tecrübeler bu açıdan dikkatle değerlendirilmek zorundadır.


Partilerin bu yeni konjonktür içindeki konumlarını ve siyasi tablonun görünen yönünü bir başka çalışmada ele almak üzere diyebiliriz ki,
soğuk savaş
döneminin bittiği 1989 yılından bu yana yapılan seçimlerde merkez sağın sürekli bir oy düşüşü yaşaması, solun parlamentoya yansıyan payının yüzde kırklardan yüzde yirmilere inmesi, buna mukabil
RP-FP
ve
MHP
çizgilerinde kayışlar göstermekle birlikte tarihi referansı güçlü siyasi akımlarda sürekli bir artış temayülünün gözlenmesi ve
HADEP
faktörü, stratejik kimlik ve zihniyet oluşumu ile ilgili önemli bir gösterge olarak değerlendirilmelidir. Toplumumuz Soğuk Savaş sonrası dönemin getirdiği yeni konjonktürde tarihi süreklilik unsurlarını barındıran iddialı bir siyasi söylem ve kimlik arayışı içindedir. Sol hareketler bir tür kimliksizleşme ve kopuşu, merkez sağ da bireysel çıkar çatışmalarını esas alan bir politika takip ettiği için sürekli bir düşüş yaşamışlardır. Ancak iddialı bir kimlik ve siyasi söylemin cazibesi ancak ve ancak iyi yetişmiş insan unsuru ve rasyonel bir programla uluslararası ilişkilerde risksiz bir alan bulabilir.
Rasyonel bir zihniyet ve stratejik bir planlama anlayışından yoksun iddialı söylemlerin
Osmanlı Devleti'nin son döneminde yol açtığı riskler unutulmamalıdır.
BİTTİ

#Milliyetçiliğin yükselişi
#RP
#MHP
#28 Şubat
#DSP
#HADEP
25 yıl önce
Milliyetçiliğin yükselişi
Kamu yönetiminde minarelerden yükselen vakitsiz ezan
Durduğum yer hakkında bazı cevaplar
Çeyrek asrın müşahidi ve mukayyidiyiz
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek