|
Kilitlenmiş zihin, alıkonmuş kalp

Hayata can dikkatiyle baktığımızda, yaşadıklarımızı berrak bir dikkatle müşahede ettiğimizde her anı zihnimize ve kalbimize yeni zenginlikler katarak geçirmiş oluruz. Çünkü hayat bütün bunları sonsuz bir zenginlikle sunar bize. Gözlerimizi elimizdeki, dizimizin ya da masamızın üstündeki, salonumuzun karşı duvarındaki ekranlara kilitlediğimizde bu olmaz. Hayatın doğrudan seyri, müşahedesi değildir çünkü o, belki hayattan devşirilmiş ama artık hayat olmayan bir kurguya esir düştüğümüzün bir göstergesidir.

Ekranlardan bize ulaşan her şey bir ‘yapım’dır, bir ‘prodüksiyon’dur. Birileri bunları düşünür, planlar, profesyonelce ya da amatörce gerçeğe dönüştürür, medya/sosyal medya araçları vasıtasıyla önümüze koyar. Bugün bize çeşitlilik gibi gelen bütün bu prodüksiyonlar, hayatın doğal yansımaları değil, birilerinin kendi bakış açılarıyla hükmettikleri birer kurgudur. Hayatla, hayatımızla, kendimizle, duygu ve düşüncelerimizle ilgili ‘şey’leri bu ekranlardan edinmeyi alışkanlık edindiğimizde, hayatın bize sunduğu hakiki ve sonsuz zenginlikleri, derin anlamları, paha biçilmez tecrübeleri alamaz, onlarla insanlığımızı, aklımızı ve kalbimizi tahkim edemez hale geliriz. Onun yerini nihayetinde birilerinin sınırlı sorunlu kapasitelerinden çıkan, maksatlı maksatsız, güdümlü güdümsüz, lüzumlu lüzumsuz yapımlar alır. Bu zihnimizin ve kalbimizin o ekranlardan bilincimize akan ‘şey’lerin esiri olması demektir. Bu bize sonsuz zenginlikler sunan hayatla irtibatımızdan, edindiği tecrübelerden demlediği hakikatlerle bizi aydınlatan idrakimizden vazgeçişimiz, kendimizi gözümüzün önünden akaduran ‘yayın’a teslim edişimiz demektir.

“Sanal ekran uygarlığında görsel idrakin egemenliği, insanı bir idrak ölümüne maruz bırakıyor. En büyük ölüm, idrak ölümüdür” diyor ‘Gençliğin Anlam Arayışı’ kitabının bir yerinde Mehmet Görmez hocamız.

Gözlerimizi sürekli ekranlara açık tuttuğumuzda, hayatın doğal akışına da kapatmış oluyoruz.

Her gün milyonlarca insan (belki de artık milyarlarca demeliyiz) gününün belli saatlerini ekranlara bakarak, o ekranlardan akan kurgusal gündemle meşgul olarak geçiriyor. İstatistiklere bakılırsa ekranlara bakarak geçirilen bu süre her geçen gün artıyor. Yani hakiki manada günün çok önemli ve değerli saatlerini hayatın doğal akışıyla irtibatsız, dolayısıyla özgündemi olmadan yani idraksiz, yani hayatsız, adeta bir illüzyona kapılmış, kilitlenmiş gibi askıda bir kalp ve zihinle geçiriyoruz geçiriyoruz.

Yine Mehmet Görmez hocamızın kitabından bir alıntıyla devam edelim: “Bu uygarlığın en büyük hareket noktası akıl değil; gözdür. En büyük eylemi, düşünmek değil; bakmaktır. Müşahede etmek değil; seyretmektir. Göz, bu uygarlıkta nazar ve müşahede aracı olmaktan çıkıyor; bir arzu, istek ve şehvet aracına dönüşüyor. Ve maalesef bu da beraberinde, bencilliği, doyumsuzluğu, duyarsızlığı ve şiddeti doğuruyor. Bu uygarlıkta hem kendisiyle hem ötekiyle hem de âlemle ilişkisini hakikat üzerinden değil; surat ve görüntü üzerinden kuruyor. Bu uygarlık, insan hayatında görsel idraki egemen kılıyor. Görsel idrakin egemenliği, aklın idrakini zayıflatıyor, kalbin idrakini bir çeşit ölümle karşı karşıya bırakıyor.”

Ekran bağımlılığı diye başlayan ifadeleri hiç kimse üzerine almıyor, bu hep başkalarının başına musallat olan bir arıza gibi görülüyor. Oysa herkese az ya da çok sirayet etmiş bir hastalıktan söz ediyor bu ifadeler. Daha önce bu soruyu ortaya sormuştum, bir kez daha sorayım: Mesela son bir yılda zihninizi nelerle meşgul ettiğinizin, nasıl bir gündemle günlerinizin içini doldurduğunuzun, nelere baktığınızın, nelere takılıp kaldığınızın bir dökümünü çıkarın ve bakın. Bakalım bu arızanın size hiç uğramadığından eskisi kadar emin olabilecek misiniz? O ekranlarla aramda baştan beri bir soğukluk bulunmasına rağmen, ben idrakimin selamette olduğundan pek emin olamıyorum!

#Mehmet Görmez
#Medya
#Sosyal Medya
1 yıl önce
Kilitlenmiş zihin, alıkonmuş kalp
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…
Riyakâr Bey ile ‘Yamyam’ Biraderler