|
Umut nefestir

Kendimize duygusal bir güzergah seçiyor muyuz, yoksa her şeyi akışına mı bırakıyoruz? Önümüze çıkan meselelerin harareti bizi ne kadar etkiliyor, aklıselim zemininde kalmakta direnebiliyor muyuz? Kötüyle, kötücüllükle karşılaştığımızda eş bir kötülük davranışına mı geçiyoruz, yoksa iyide kalmanın, iyilikte kalmanın vakur ve aynı zamanda dirayetli bir yolunu arayıp bulabiliyor muyuz? Dünyanın çirkinlikleri bizi kendine benzetmekte muktedir mi, yoksa biz güzel kalmakta, güzellikte kalmakta sabit kadem olabiliyor muyuz? Alemde her şeyin, Yaratan’ı ve yaratılışı itibariyle sevgi üzerine döndüğü şuurunu içimizde sapasağlam yaşatabiliyor muyuz? Herkes nefret etmeye koşarken, veçhimizi sevgi istikametinde tutabiliyor muyuz? Herkes herkesi harcamak hevesiyle yanıp tutuşurken biz insan ve insanlık biriktirmekte kavi durabiliyor muyuz? Güzergahımızı, dünya yansa bile yine de fıtratımızın doğrultusuna, kalbimizin pusulasına göre seçebiliyor muyuz? Yapamıyorsak, ortamın baskın duyguları bizi peşinde sürükleyecek demektir. Bizi kendi hakikatimizden, hak istikametimizden başka yerlere götürecek demektir. Sevgi, iyilik, güzellik, yani insanlık deyince içini alması gereken her hakikat, dünya kirinin ve karanlığının altında kalacak demektir. Yapabiliyorsak, sevgimiz bizi can toprağımızdan beslemeye devam edecek, elimizi tutup bizi hep ‹insan›da tutacak, insanlığımızı yaşatacak demektir. Sevgi hakikat toprağında filizlenen bir çiçektir çünkü, güzeldir ve güzelleştirir.

“...sevgi tek başına durmaz ve duramaz, aksine alev alev bir kuyrukluyıldız gibi yanında başka ışıltıları da getirir; bağışlayıcılık, iyilik, hoşgörü, hakkaniyet, yakınlık ve dostluk...” diyor ‘Bir Parmak Bal’ kitabında Ian McEwan.

İyiliği hissetmeye devam edebiliyorsak içimizde, kendimizden umudu kesmemiz için bir sebep yoktur. Çünkü umut da sevgiyle aynı topraktan filizlenir, oradan beslenir, orada gümrahlaşır, boy atar, çiçek açar. Umut, içimizdeki derin nefestir, güzel niyettir, insanca hayaldir. Umut olduğu müddetçe bir ışığımız olur, karanlığa kalmayız bütün bütün. Yaşadığımız kargaşanın, kapıldığımız girdapların içinden bizi çekip çıkaracak ‹şey›e inancımızdır. Umudumuz olduğu sürece köklerimiz topraktadır, savrulup can toprağımızdan ırağa sürüklenmeyiz. Umut hakikatle bağımızdır, irtibatımızdır, ulaşamadığımız kemale ulaşma ihtimalimizdir. Bizi diri tutar, yaşatır, nefesimiz olur. Umuda tutunarak tırmanabiliriz yukarılara, düştüğümüz derin kuyulardan.

Simone Weil, ‘Yerçekimi ve İnayet’te hep yaptığı gibi yine içimize serinlikler vadeden şeyler söylüyor: “Umut, içimizde taşıdığımız kötülüğün sonlu olduğunun, ruhun iyiliğe doğru en küçük yöneliminin, bir an bile sürse, kötülüğü biraz yok ettiğinin ve manevi alanda her iyiliğin kesin olarak iyilik ürettiğinin bilgisidir.”

Karşılaştığımız menfiliklerin bizi değiştirmesine izin veremeyiz, vermemeliyiz. Kötülük yapanla kötü, çirkinle çirkin, ölçüsüzle öçüsüz olamayız. Biri hakikatle bağını yitirdiyse, biz onun peşinden gidemeyiz. Onun peşinden gidip onun düştüğü hale düşmeyi göze alamayız. Onun davranma biçimiyle ona davranamayız. Çünkü bizi ondan ayıran, ondan farklı kılan şey bizim hakikatli olmamız, hakikate sadık kalmamız, ölçümüzü hakikatten almamızdır. Bizi yanlış olmaktan, haksız olmaktan, zalim olmaktan, çirkin ve kötü olmaktan koruyan da bundan başka bir şey değildir.

“Çoğu zaman” diye mırıldandı beyaz saçlı adam, “biz yerimizi kaybettiğimiz için kötülük bize bu kadar yaklaşabiliyor!”

#Kültür
#Sanat
#Aktüel
#Gökhan Özcan
1 yıl önce
Umut nefestir
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’