Paralel mücadele yeniden gündemde. Emniyet ve yargı başta olmak üzere paralel mücadelede başından beri kararlı hareket eden kadrolar, son zamanlarda ciddi sıkıntılar yaşıyor. Bu kadrolar arasında patlama noktasına gelmiş istifa etmeyi bile düşünen isimler var. Nedeni ise paralelvari saldırılara maruz kalmaları. Fetullahçı çetenin geçmişte kullandığı tüm iğrenç yöntemler yeniden devreye sokuldu, yine isimsiz ihbar mektupları ile bel altı vuruşlar yapılmaya başlandı. Paralel mücadelenin üzerinden 2 yılı aşkın bir zaman geçmesine rağmen, hala aynı yöntemlerin devreye sokuluyor olması Fetullahçı örgüt ile mücadeleyi tartışma konusu haline getirdi.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın Devlet Denetleme Kurulu'nu (DDK) paralel yapıyla mücadele için devreye sokması ve kaymakamlara,
şeklinde talimat vermesi konunun geldiği boyutu gözler önüne seriyor.
Paralel ile mücadele bu zamana kadar hep bilinen kişilere yönelik yapıldı. Yani herkesin bildiği Fetullahçıların okullarında okumuş, dershanelerinde görev almış, medya kuruluşlarında çalışmış, aleni sohbetlerine katılmış kişilere operasyon yapıldı
ı
Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) 40 yıldır takiye, gizlenme, tedbir gibi yöntemlerle olduğundan farklı gözükerek devlete sızmaya çalıştı.
şaşırdığımız kimse var mı? Yok! O halde gizlenerek sızanlar hala görevleri başında. Dolayısıyla paralel tehlike tahmin ettiğimizden daha fazla. Kim olduğunu bilmediğimiz profesyonel, bu amaç için özel olarak yetiştirilmiş ve devlete sızan Fetullahçılar hala görev başında.
Fetullahçı çete, devletin önemli kademelerine yerleştirmeyi düşündüğü elemanları özenle seçti.
Hiçbir zaman Cemaat ile irtibatlandırmadı. Cemaatle ilişkilerini en fazla üç kişi bilebiliyor. Aynı kuruma yerleştirilen kişiler de birbirini tanımıyor.
Bu elemanları yerleştireceği kurumun hassasiyetine göre yetiştirdi. Ailesinde Fetullahçı olan hiç kimse bu yapıya alınmaz.
Gizlenmek için her şey mubahtır. İçki içmek, namaz kılmamak, oruç tutmak, serbest kıyafet, her türlü eğlence gizlenmenin en önemli yöntemleridir. Eğer dini vecibelerinizde hassassanız bu konuda Hoca Efendi! imdadınıza yetişiyor. Mesela lavaboda namaz kılabilirsiniz. Tabii ki gözlerinizle…
Cemaatin öğrenci evinde ilk kez kalan bir kız öğrenci, giyimi konusunda 'ablalar'dan uyarı alır. İçerler ama yapabileceği bir şey yoktur. Gel zaman git zaman bir gün kendisini uyaran ablaları mini etek ve derin dekolteli gören genç kız, gözlerine inanamaz. Kızın şoke olduğunu fark eden ablalar, “cihat” için böyle giyindiklerini söyler. Cihat dedikleri askeri öğrencilerin takıldığı kafelere gidip Hizmet'e eleman devşirmek…
2010 referandumu öncesi. Dönemin HSYK'sı 'Ali kıran başkesen'. Muhafazakar yargıçların adliyenin kapısından bile geçmesine izin verilmiyor. Denizde kum Cemaatte çare tükenmez. Aylardan Ramazan, HSYK üyelerini ziyaret talimatı. Münasip kıyafet şartıyla eşli olarak HSYK üyelerine gidilir. “Kahveniz nasıl olsun” sorusuna “Ayol rejimdeyim şekersiz” olsun cevabı verilir. Tabii şekersiz kahvenin yanında bi tanecik çikolataya hayır denmez. Ziyaretten çok memnun kalan kelli felli üye, hemen telefona sarılır:
- Kızım bana Adalet Bakanlığı personel başkanını bağla.
- Alo buyurun efendim,
- Bu yılki Hakimler ve Savcılar Kararnamesi ne durumda?
- Hazırlıyoruz efendim.
Az önce ziyarete gelen yargıcın ismi verilir,
- Bu ismi kararnamede görmek istiyorum.
- Hay hay efendim, hürmetler…
Telefon kapatıldıktan sonra olmayan bıyık altından bir tebessüm. Çünkü o yargıcı oraya yönlendiren malum…
Sahi, Cemaat AK Parti'ye 'Hocası'na sormadan topa kafa vurmayan Hakan Şükür ile mi sızdı, yoksa Gülen'den habersiz lavaboya gitmeyen İlhan İşbilen ile mi? Herkesin bildiği isimler ile sızma mı olur?
Mini etekli cihatçılar nerede, lavaboda gözleriyle namaz kılanlar nerede, oruç tutmadığını belli etmek için gözümüze sokarcasına yiyip içen Fetullahçılar nerede? Başka cemaat ve vakıflara sızan örgüt üyeleri hala aramızda. Paralel ile mücadelenin en önemli aşamasına hiç gelinmedi. Şu an bürokrasi 'kripto paralelci'lerin cirit attığı, kumpaslar ve tuzaklar kurduğu bir dönemde.
Ne diyor Kastamonulular, “Taş düşebülü, ayı çıkabülü”, sonra “demedi” demeyin.