|
Başörtülü vali olur mu?

Nerden nereye.

Başörtülü valimiz de oldu.

Eski Türkiye’de yaşıyor olsaydık bu hem mümkün olmazdı hem kızılca kıyamet kopartılırdı.

“İrtica hortladı” diye başlayan o bildik retoriğe “Laiklik elden gidiyor!” çığırtkanlığı karışırdı.

Sokaklara inerdi o birileri.

“Ordu göreve!” diye nümayişler yaparlardı.

Geçmişte yapmadılar mı?

Abdullah Gül’ü başörtülü eşi üzerinden linç etmediler mi?

“Cumhuriyet mitingleri”ni unutmadık.

Tarihin ironisine bakın ki Gül o gün kendisine düşmanlıkta sınır tanımayan o güruhla Erdoğan’ı devirmek konusunda kolkola.

Ahmet Necdet Sezer laikçi jakobenlerin Cumhurbaşkanı olarak ayağının bastığı her yeri “kamusal alan” olarak tarif ederdi.

“Kamusal alanda siyasal İslam’ın simgesi başörtüsüne asla yer olamaz!” derdi.

Sadece Sezer mi?

CHP başta olmak üzere bilumum laikçi çevreler.

Başörtülülerin bırakın kamuda/kamusal alanda görünür olmalarına üniversitelerde okumasına bile laiklik adına karşı çıkarlardı.

Bu aziz milletin meclisinde o gün AK Parti ve MHP’nin oylarıyla çıkartılan “başörtüyle okuyabilme hakkı”nı CHP Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) giderek iptal ettirme yoluna gitmişti.

O tarihte CHP’nin grup başkanvekili sıfatıyla o kanunun iptali için AYM’ye koşturan ekinin başında Kemal bey vardı.

Şimdi nerden nereye?

Cumhurbaşkanımız başında örtüsü olan bu ülkenin çok saygın, nitelikli ve donanımlı bir evladını vali olarak atıyor.

Bu ülkenin meclisinde başörtülü milletvekilleri var.

Kamuda her düzeyde başı açık vatandaşlarımızla başı kapalı vatandaşlarımız bir arada görev yapıyorlar.

Demokrasi bu işte.

Normal olanı bu işte.

Özgürlük ve eşitlik bu işte.

Biliyorum o demokrasi vadisinde yeri olmayan ve demokrasiyi de zinhar umursamayan o azınlıkçı laikçi güruh bu değişimi içlerine sindiremiyor.

Lakin seslerini de çıkartamayacak noktadalar.

Tepkilerini milletin korkusuyla koyamadıkları için sessiz kalıyor olmaları da elbette bir kazanım.

Demokratik normalizasyon süreci “eşit hak, eşit temsil” ekseninde yerli yerine oturuyor.

AK Parti’den önce sayıca azınlıkta olan bir kısım vatandaşları çoğunlukta olan vatandaşlardan imtiyazlı kılan düzen artık herkesin eşit olduğu bir yeni düzene evrilmiş durumda.

“İmtiyazlı vatandaşlık rejimi” son buldu.

Artık “Eşitlikçi bir vatandaşlık rejimi” yürürlükte.

O eski Türkiye’deki imtiyazlarını kaybedenlerin rahatsızlık duydukları konu, bu eşitlikçi-özgürlükçü düzendir.

“Nasıl olur da biz başkalarıyla eş değerde görülürüz!” anlayışına dayalı beyaz-seçkinci zihniyet o yüzden öfkesini Erdoğan’a kusuyor.

Erdoğan’ın başka türlü gösterilmesinin sebebi bu.

“Diktatör!” denilerek sunulmasının sebebi bu.

Erdoğan’ın “demokrasi, hak ve adalet” söylemleri üzerinden suçlanması, işbu güruhun gerçek düşmanlıklarını örtmede kullandıkları bir şal.

Gerçekte istedikleri demokrasi olsaydı, hak ve adalet olsaydı, çoğunlukta olan dindar-muhafazakar insanlara karşı yapılan eşitsizlikçilik eksenine oturan dışlama, ötekileştirme ve zulüm politikalarına “laiklik” üzerinden arka çıkmazlardı.

O zulmü savunmaz ve alkışlamazlardı.

Hayatlarında bir gün o mazlum ve mağdur çoğunluğun hakkını-hukukunu savunmayanlar bugün onların gasp edilmiş haklarına kavuşmasını çarpıtarak takdim ediyorlar.

O eşitsizlikçi, dışlayıcı ve baskıcı düzeni sonlandıran AK Parti’mizin liderine “demokrasi” adına karşı çıkıyorlar.

Demokrasi, hak ve adalet kavramlarının bir istismar aracı olarak kullanılması ne utanç verici bir ikiyüzlülüktür.

Cumhurbaşkanımızın yaptığı şey, birilerinin elindeki hakkı alıp ötekisine verme değildir.

Birilerini “imtiyazlı vatandaş” konumuna oturtmak da değildir.

Tersine herkesi hür ve eşit vatandaş konumuna oturtarak imtiyazlı alanları ortadan kaldırmaktır.

AK Parti’miz için vatandaşlarımızın hepsi dini, dili, ırkı ve hayat tarzı ne olursa olsun muhteremdir.

Herkese biz nazarla bakan bir anlayışın mensuplarıyız biz.

“Biz birlikte Türkiye’yiz!” mottosu, AK Parti’mizin eşitlikçi, özgürlükçü ve kuşatıcı birlikçi anlayışının ifadesidir.

Başörtülü Valimizin olması işte bu anlayışın ete kemiğe bürünmüş halidir.

Demokrasi herkes için istendiğinde anlamlıdır.

Özgürlük herkes için istendiğinde değerlidir.

Eşitlik herkes için koşulsuz savunulduğunda anlamlı ve değerlidir.

Başörtülü Valimizin olduğu bir Türkiye, gerçek anlamda demokrasinin, özgürlüğün ve eşitliğin tesis edildiği bir Türkiye gerçekliğinin göstergesidir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kıymetini dindar-muhafazakarlar bilmezse bindikleri dalı keserler.

En başta da kendilerine yazık ederler.

Demokrasiden sahiden yana olanlar da asıl demokrasinin üzerine oturduğu “hür ve eşit vatandaşlık rejimi”nin inşa sürecine karşı çıkmakla demokrasinin köküne kibrit suyu dökmüş olurlar.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın asıl yaptığı şey; dindarlara imtiyaz sağlamak değil, eski Türkiye’nin o imtiyazlara dayalı vatandaşlık rejimini sonlandırarak herkesi temel hak ve özgürlüklerde eşitlemek, yani demokrasiyi kökleştirmektir.

Gerçekten demokrasiden yana olanlar Cumhurbaşkanının attığı bu köklü demokratikleşme hamlesinin arkasında durmalıdırlar.

Başörtülü Valimiz uygulamalarıyla bu anlayışın ve pratiğin sembol isimlerinden biri olmayı başarabilirse, Cumhurbaşkanımızın ne yapmaya çalıştığını anlamlaştıran bir anıtın da sembolü olur.

Görevi kendisi ve ülkemiz için hayrolsun diyorum.

#Ahmet Necdet Sezer
#CHP
#AK Parti
#vali
#AYM
2 yıl önce
Başörtülü vali olur mu?
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…
Operadaki Hayalet’in “kehaneti” gerçekleşirse…
Ayasofya’yı açan adama vefa zamanı