|
Seçimler ve tuhaflıklar

İnsanlık durumları olarak tâbir edilen durumları bilimselleştirmek, bilimsel kavramlara sığdırmak hakikâten de zor zenaat. Bu iş tabiat bilimlerinde olduğu gibi yürümüyor. Sapmalar şaşırtıcı bir şekilde büyüyor ve bilimsel genellemeleri aşındırıyor.


Meselâ ekonomi’yi ele alalım. Bugün ekonomi bilimi en yüksek derecede bilimselleştirilmiş bir alan. O kadar ki, ekonominin dili alabildiğine operasyonel bir dil hâline gelmiştir. Rakamların diliyle konuşuyoruz ekonomiyi. Bu kesinlikleri beşerî düzlemde karşılayan ise Homo Ecomicus… Kimdir bu “zat”?… Akılcı bir şekilde düşünen ve akılcı kararlar alan bir ideal tip… Siz bu “zâta” hiç rastladınız mı? Doğrusu ben rastlamadım. Ama müşâhade ettiğim başka ve çok daha reel bir şey var: Ekonominin iş ve işlemleri, dönüp dolaşıyor ve genellikle panikleri içeren “psikolojik tesir” gibi, anlaşılması çok zor bir mâniye takılıp tuzla buz olabiliyor. Yâni nihâî tahlilde herşeyiyle insan zuhûr ediyor ve akılcılaştırılması çok zor olan; karmaşık duyguların idâre ettiği bir dinamikle hareket ediyor.

İnsanlık durumları’nın bilimselleştirilmesi aslında, insanın o alandan kapı dışarı edilmesinin bir fonksiyonu olarak tecessüm ediyor. O zaman da kaçınılmaz olarak bir körlük doğuyor. Öznelliğin hüküm sürdüğü alanların nesnelleştirilmesine dayalı bir körlük bu.

Siyâset alanı için de tablo farklı değil aslında. Modern siyâset, siyâsetin bilimselleştirilmesine tutkuyla bağlı. Ekonomiyi nasıl nesnelleştiriyorsak, siyâseti de nesnelleştirmeye uğraşıp duruyoruz. Buna da, ekonomide olduğu gibi bâzı varsayımlar yol gösteriyor. Homo Economicus’un yerini bu defâ Zoon Politicon veya Homo Politicus alıyor. Bu vurgu biraz da kaçınılmaz bir modern gelişmeden nemâlandı. Şurası çok âşikâr ki; modern dünyâlar, siyâsetin târihsel-geleneksel öznesi olan devlet’e, ‘ulus’u şirk koştu.

Homo Politicus’tan beklenen, Homo Economicus’tan beklenenden farklı değil. Onun da akılcı hesaplar gütmesini ve akılcı kararlar almasını bekliyoruz. Bu kararların, ağırlıklı olarak ekonomiyi çağrıştıran geçim meselelerine endeksli olması özendiriliyor.

20. Asrı şekillendiren siyâsal ekonomik gelişmeler; husûsen merkez toplumlarda bu varsayıma bir karşılık da sağladı. Önceden hesâp edilebilir bir düzenlilikler ağı içinde konformist orta sınıfları destekleyen gelişmeler, insanların hayât standartları’nı maddî olarak yükseltme beklentisi doğurdu. Siyâset Bilimi de altın günlerini yaşadı. Nesnel bir toplum tasarımları karşılık buldu. Aşırılıklarından, duygusal köpürmelerinden arındırılmış düzenli (medenî) toplumlar, merkez siyâsetler (merkez sağ ve merkez sol ) üzerinden, maddî beklentilere odklandırılmış olarak siyâsal alana taşındı. Hoş; yarı-merkez ve kenar dünyâlarda ise bu model işlemedi. Ama, bir şekilde bu modelin faziletlerine iknâ edildiler.

21. Asır ise bu yapıları alt üst etti. Politik ekonomi’lerin yerini kültür politik’in alması da bunu işâret ediyor. Bunun beşerî düzlemdeki karşılığı ise Homo Politicus’un yerini yeni siyâsal aktör olarak Homo Culturalis ‘in almasıdır. Geçim veyâ hayat standartları’nın boşalttığı alan da hayat tarzları yerleşti. Siyâsal akıl yürütmeler geride kaldı; kültürel temelli siyâsal duygulanımlar baskın hâle geldi.

Bu değerlendirmeler ekonomi ve siyâset alanlarının maddî yapılar olduğu kavrayışını gölgelemez. Marx, en fâhiş yanlışını, siyâset, zihniyet, kültür ve ideoloji gibi alanları birer çarpık yansıma alanı olarak değerlendirerek yaptı. Hâlbuki siyâset, kültür, zihniyet vb alanlar en az ekonomi kadar, târihsel artık değer birikimine ve dahası; bu birikimin mübâdelesine dâhil olan birer maddî alandır. Ama şurası muhakkak ki, bu birikimin “ekonomiye görece” türev yapılarıdır. Onları bir bakıma kompleks yeniden üretim zincirinin eklemlendirilmiş halkaları olarak da görebiliriz. Marx bu eklemlenmeyi, bir yansıma ilişkisi gibi gördü.

Târihsel yapıların armonisi ise bir zorunluluk değildir. Târihin daha çok yapıların uyumsuzluğu ve çatışmasıyla işlediğini düşünüyorum. Evet nihâî tahlilde târihsel praksis, neticede, bizi târihimizin nesnesi kılan tesirlere verdiğimiz öznel tepkilerdir. Ama geçişler ihmâle gelmez. Maddî dünyâlarımızın zihniyet ve eylem dünyâsında nasıl öznelleştiği; öznel tepkilerin açığa çıkmasının nasıl bir maddî dönüşüme evrildiğini akıldan çıkarmamalıyız.

Bir kaç gün sonra sandık başına gideceğiz. İnsanlar, çok karmaşık hisler üzerinden çoktan tercihlerini yaptı. Netice belli olacak. Ama nasıl ekonomide bir dengeleyici bir “görünmez el” yoksa, siyâsette de şaşmaz bir “seçmen sağduyusu” yoktur. Hislerin çarpıştığı bir seçim bekliyor bizi; tabiî ki bütün maddî neticeleriyle birlikte… Ne diyelim; hayırlı, uğurlu olsun…

#Seçim
#Politika
6 yıl önce
Seçimler ve tuhaflıklar
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!
Yerel seçime ramak kala: DEM, Yeniden Refah ve İYİ Parti