|
İsrail nereye? Dünya nereye?

Yine bir İsrail saldırısı, yine olabildiğince orantısız bir saldırganlıkla işleyen katliam makinası ve yine Gazze’de başlarına yağan bombalarla “katledilen” sivil, masum insanlar, çocuklar ve yine dünyanın gafil veya pişkin suskunluğu.

İsrail’in Gazze’ye yönelik üç gün süren son saldırıları sonucunda 15›i çocuk olmak üzere 44 kişi hayatını kaybetti, 360 kişi de yaralandı. İsrail bu sefer neden saldırdı diye sormanın hiçbir anlamı yok. İsrail saldırmak için kendi sebeplerini üretmeye bile ihtiyaç duymuyor artık.
Uluslararası söylemlerde sürekli çiğnenen “İsrail-Filistin barış görüşmeleri, planları, süreçleri” ile ilgili lafların, analizlerin hepsi boş. İsrail için bütün bu süreçlerin tek anlamı var: Dünya kamuoyunun gözünü boyamak, oyalamak.

İnsanları laflarıyla oyalarken kendi bildiğini okumaya, kendi işgal sürecini kendi kararlaştırdığı yere kadar tamamlamaya devam ediyor. Bir yandan barış görüşmelerine devam ederken diğer yandan dünyanın bir ucundan teşviklerle, rüşvetlerle ikna ederek getirdiği Yahudileri Filistin topraklarına yerleştirmeye, adım adım Filistin topraklarını daraltmaya, işgal alanını genişletmeye devam ediyor.

Getirip yerleştirdiği insanlar bir baskı altındayken, bulundukları ülkeden kovalanan insanlar mı? Hayır. Burada yaşamaya mecburlar mı? Hayır. Peki nasıl bir mecburiyetle gelip burada yaşamakta olan insanları burada kovalamak pahasına buraya yerleşmeye razı olabiliyorlar?
Nasıl bir teşvik, nasıl bir motivasyondur bu?
Buraya gelince bütün insan hakları, milliyetçilik, ırkçılık, gelişmişlik, Aydınlanma söylemleri dona kalıyor. Burası başka bir alem.
Burada bütün bunlar adına duyduğunuz her şeyi unutabilirsiniz: Siyonizmin en bağnaz Şeriatçılığına hoş geldiniz.
Buraya kadar duyduğunuz her şey, dünyayı buraya gelmeye ikna etmek içindi, şimdi dağılabilirsiniz.

Sadece buradan bakarsak bile bu projeye dünyanın göz yummasının bütün modernlik, laiklik, batı-merkezli, Aydınlanma dünyasının nasıl bir çukura açıldığı görülür. Hala daha bu dünyanın geçmiş zamanlara nazaran erdemlerinden bahsedenler var.

Son çatışmalara yol açan hadiseler Yahudilerin dini bayramı
Tisha B’Av
gerekçesiyle çok sayıda fanatik Yahudi yerleşimcinin İsrail polisi eşliğinde
Mescid-i Aksa’
ya baskın düzenlemesi ve Filistin halkının buna karşı çıkmaya çalışmasıyla yaşandı. Aslında Ramazan ayında da hatırlanacak olursa yine başka bir Yahudi bayramı dolayısıyla yine fanatik Yahudi grupları Mescid-i Aksa’ya zorla girmeye çalışmış bunun üzerine de çatışmalar yaşanmıştı.
Yahudilerin Mescid-i Aksa’ya olan bu ilgisi geçici ve sadece bir grup fanatik Yahudi ile sınırlı bir ilgi değil. Baskınları polis eşliğinde ve korumasında yapıyorlar.
Direniş olduğunda İsrail polisi direnenleri darbediyor, yetmiyor, Gazze’den gelen itirazlar üzerine oraya bombaları yağdırıyor.
Kabul edelim veya etmeyelim,
konu kendileri açısından tamamen teolojik ve Mescid-i Aksa’yı tamamen yıkıp onun yerine sözümona Süleyman Mabedini tekrar kurmadan bitmeyecek bir konu
. Adım adım o noktaya doğru gittiklerine dair bir inançları var ve bu inanç bugün sözümona uluslararası toplumun büyük bir anlayışla karşıladığı bir teoloji.
Müslüman-lardan bazıları hala oryantalist dolduruşlara gelip kendi makul, herkese açık, başka insanların varlığına da mabetlerine de alabildiğince saygılı dinlerini tarihselci yaklaşımlarla aşmaya çalışsınlar.
Bugün modernizmin himayesinde en ilkel Şeriat anlayışlarını ve tarihlerini günümüze getirip bütün insanlığa ve Müslümanlara zorla, şiddetle, yok ederek, bastırarak, katlederek dayatıyorlar. Biz tarihselcilik vehimleriyle kendi tarihimizden koparken onların tarihlerinin içine yuvarlanıveriyoruz.
2500 yıl önce yıkılmış bir mabedin tekrar yapılması da ne?
Bunun insanlığa nasıl bir faydası olacak? Bunun Yahudilere ne faydası olacak. Onların hem bu dünyadaki hem ahiretteki felaketlerini getirmekten başka?
Siyonizm tam da budur ama.
Akışı tersine çevirme, dünyanın ve bütün insanlarının huzurunu, istikrarını bozma pahasına başlangıç noktasına geri dönme arzusu.
Başlangıç noktasına dönülebileceği hurafesine bağnazca bir iman.
Öyle bir yol yürünmüş ki, başa dönülemez halbuki.
Benzer bir girişim başka bir inançtan gelse ne gericiliği, ne fundamentalistliği, ne bağnazlığı kalır.
Ama Yahudiliğin bütün insanlığı o mevhum başlangıç noktasına, o “asıl” olana geri gönderme arzusu büyük bir anlayışla, hatta takdirle karşılanıyor. Onlar için laiklik hükmü bağlayıcı değil.
Zaten laiklik hükmü bütün insanları Yahudilere karşı iğdiş etmek üzere geliştirilmiş bir koruma kalkanı gibi.
Yahudileri bu en radikal, en fundamentalist, en bağnaz Siyonist planlarını yürürlüğe sokarken herkesin içine yerleştirilmiş bir lakaytlık, aymazlık, sessizlik olarak işlevini yerine getiren bir kalkan.
Dünyadaki herkes laikliğin gözetimi altındayken İsrailli sıradan vatandaş kendisine
Kitab-ı Mukaddes
tarafından verilmiş bir görevi,
Süleyman Mabedini
yeniden kurma görevini yerine getirmek üzere, bugün o tapınağın bulunduğu ve başka insanların ibadetlerini yerine getirmekte olduğu bir mabedi,
Mescid-i Aksa
’yı yıkmaya ahd etmiş durumda.
Mescid-i Aksa
’ya baskın düzenleyen isimler arasında yer alan İsrailli Milletvekili I
tamar Ben-Gvir
baskın sonrası yaptığı paylaşımda, “Bugün 9 Ağustos’ta Yahudiler için en kutsal mekan Tapınak Dağı’na (Mescid-i Aksa’ya) oğlum David ile yürümek ve buradaki egemenliğin bizim olduğunu hatırlatmak için geldim. Ne roketler ne tehditler bizi durduramaz” demiş.
Sadece bu bile Kudüs’ün neden ancak Müslümanların kontrolünde olması gerektiğini gösterir.
Kudüs’te herkese birlikte yaşayabilecekleri barış ortamını sadece Müslümanlar sağladı tarihte, çünkü bir tek Müslümanlar için kimin hangi inançta olduğunun hiçbir önemi olmaksızın temel insan hakları güvende olmayı ve saygı görmeyi hak eder.
#Kudüs
#Mescid-i Aksa
#Müslüman
#Siyonizm
2 yıl önce
İsrail nereye? Dünya nereye?
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak
Târihin doğru yerinde durmak