|
Lokantalar hedef, kapitalizm rahat

Toplumun fakirleşmesinin en büyük müsebbibi olan bankacılık sistemi olduğu yerde duracak kalkıp lokantaları boykot edeceğiz.

Asıl düşüncemi söyleyeyim; bu lokantalar o gelir grubundan o fiyatlarla paralarını alabiliyorsa alsınlar, çalışanlarına doğru dürüst ücret veriyor ve bihakkın vergisini ödüyorlarsa, hiç tasa değil. Gitmemeyi ve boykot yapmayı seçenleri de takdir ediyorum.

Hatta lokanta boykotu iyi bir duruş, iyi niyetli, karizmatik, çok doğru, çok sempatik, çok insancıl, çok medeni… Anlıyorum hatta seviyorum da ama iş, böyle doğru tavırlarla piyasadaki bugünkü lakaytlığı giderecek seviyeyi çoktan aştı. Kapitalizm bu doğru duruşun içinden çoktan geçti.

Geniş halk kitlelerinin daha temel sorunları varken lokanta gibi yukarı basamaktan boykota başlamak maalesef ve bunu söylemek hiç doğru olmadığı halde bizi aşar. Doğru değil, çünkü bu söylem toplumu yoksullukta birleştiriyor.

Ama yapacak bir şey yok,
acil ve öncelikli
ise boykot, yoksula sağladığı fayda kadar boykottur.
Yoksul, birçok sektörü otonom boykot halinde zaten
. İhtiyacına sıkışmış durumda. İhtiyacını boykot edemiyor, sorun bu. Burası çözülse her yer çözülecek…
Üç harfliler falan da bir yana. Üç harflilerin tek çözümünün kooperatif olduğunu, piyasada sahipliği ve
yönetişimi
değiştiren bir rekabet kurulması gerektiğini çok kere hem yazdım hem söyledim.
Asıl
kök probleme
inmeli. Herkes kök nedenin ne olduğunu bulmaya çalışıyor. Ekonomi politikaları sakızını çıkarıp nedeni gerçekten arayan varsa, yazının girişinde ipucunu verdiğim; toplumun varlıklarını gene topluma kâr amacıyla aktaran bankacılığa bakmalı. Yoksullaşma sorunu bugün başlamadı, bankalar var olduğundan beri hep oradaydı, sadece şiddeti arttı.
Toplumun varlıklarını gene topluma derken
birinci toplum alt-orta, ikinci toplum üst gelir grubu
, unutulmasın. Yani bankalar varlığı ve refahı yoksuldan varsıla doğru aktarıyor.

Yani bankada para biriktirmeye çalışan yetenekli, çalışkan, genç mühendisten alıyor, üç harflilere veriyor.

Üç harfli de gene bu mühendise, bu mühendisin kendi parasından edindiği finansal gücün anti-demokratik lezzetinin sınırlarını tam tatmak üzere, ayçiçek yağı kalmayacakmış deyip katmerli zamla ayçiçek yağı satıyor.

Refahı artırması, yaygınlaştırması, yatırımları çoğaltması beklenen bankacılık, Türkiye’de ancak ve sadece yoksulluğu derinleştiriyor.
Başka bir misal; konut alabilmek için bankada para biriktiren kimsenin parası varsıla konut kredisi olarak veriliyor, o da gidip denetimsiz konut piyasasında aldığı konutun fiyatını 2-3-4 hatta beş katına çıkarıyor. Konut fiyatıyla korelasyon gereği kiralar artıyor. Gariban da kendi parasıyla yediği hem kira hem evin yeni fiyatı kazığını çıkarmak için daha fazla sıkıp para biriktirmeye devam ediyor. Üstelik devam ettikçe parası varsıla doğru akmaya devam ediyor. Bitimsiz bir sömürü.
Faizcilik
işte budur.
Türkiye’nin son yıllardaki ekonomi politikası tercihlerinin bir iyiliği varsa; artık
kapitalizmin
ve ortodoksinin kurumsal yapısını ve kurumlarını sorgulamak için bir alan açmış olmasıdır. Lokanta boykotu örneğindeki gibi…

Türkiye’yi buraya getiren ortodoksidir. Para politikasıyla piyasaları öyle ya da böyle manipüle etmenin bir farkı yoktur. İkisi de ortodokstur. Yani gevşetici olsun yahut sıkılaştırıcı olsun, para politikası işlevsel kullanılıyorsa uygulanan politika her halükârda ortodokstur.

Şimdi bu çerçevede
neden restoranlar veya lokantalar hedef oldu sorusuna cevap aranacaksa; kapitalizmin kurumlarına dönüştükleri için, derim.
Sadece lokantalar, üç harfliler,
beş köşeliler
değil, hepsi ve herkes dönüştü. Her şey ve herkes bir vakuma kapılır gibi kapitalizm çukuruna çekildi.
O çukura bu kadar
sonradan
, bu kadar hızlı ve bu kadar iştahlı başka hiçbir toplum yuvarlanmamıştır.
Hani her sene haber bültenlerinde gösterildiği üzere, İngiltere’deki festivallerde yeşillik bir yokuştan aşağı peynir rulosunu yuvarlarlar da yarışmacılar peşinden koşa koşa, döne döne, düşe kalka büyük bir zevk, derin bir
haz
içinde koşar ya, işte tıpkı böylece.
Bu işin yarını var. Bu toplum böyle giderse çukurdan çıkmak için o yokuşu her tırmandığında
Sisifos
gibi tekerine tekmeyi vurup yeniden aşağı yuvarlayacaklar. Kim bu kendisini Olympos’un tanrıları zannedenler, bunu da kim yapacak, diye sorulursa, cevap ortada; bankalar.

Kapitalizmin karakolu gibi sadece Türkiye’nin de değil, tüm gelişen ekonomilerin tepesinde duruyorlar kimse de ses çıkar(a)mıyor. Şunu bilelim; hiçbir ekonomi için finansta yerli-milli bir tavır bu mimariden beklenemez. Çünkü bu mimaride hiçbir finansal kurum, merkez bankaları dahil, yerli-milli değildir. Hiçbir ülke için değildir. Onlar büyük bir sistem olarak kendi yerlilikleri ve milliyetleri içinde hareket ederler.

Türkiye’de karşılarına konan en ideal alternatif oldukları halde katılım finans kurumları da kayıtsız.
İslam kapitalizmiyle İslam ekonomisi arasına bir sınır çekemiyorlar.

Türkiye’nin İslami finansı yeniden tanımlayıp İslami finansla yeniden tanışması lazım. Başka şeyler de lazım. Ama bugünkü bankacılık sistemiyle bu denklemden çıkılamayacağından önce bu ve benzerleri lazım.

Bankacılık temelli ekonomilerin yoksulluğunu sermaye piyasası temelli ekonomiye dönüşememelerine mi bağlamalıyız yoksa bankacılığın böyle bir dönüşüme izin vermemesine mi?

Yani
bankalar karşısında etken miyiz, edilgen mi?
Bankacılığın neden olduğu
anti-demokratik
finansal mimari içindeyken çözümün anahtarı elimizde mi, yoksa çözüm kendisiymiş gibi yapan bankalar bu anahtarı topluma kaptırmıyor mu? Yoksa bankaların veya en azından banka kartlarının dışına çıkmaya çalışanlar mı sorun?

Esnafın kart boykotuna nasıl da hışımla…

İşte, asıl sorulacak sorular, boykot geliştirecek alanlar buraları. Ve bu sorular asla sorulmayacak, bu boykot hiçbir zaman gelmeyecek değil. Demokratik bir finansal mimari kurulamadığı her gün yoksullaşma daha derinden hissedilecek. Bu gidişe bir dur denmeli.

#Ekonomi
#kapitalizm
#lokanta
#boykot
11 gün önce
Lokantalar hedef, kapitalizm rahat
“Görüntülere kazak ören aldatılmış büyükanneler” Türkiye’si...
Meselemiz “hesapsızlık”
Amerikan sponsorluğunda İsrail-Suudi normalleşmesi
Faz-2: Washington’un bölme operasyonuna Ankara yanıtı
İsmailağa’ya değil, Türkiye’ye operasyon