Çözüm Süreci, Türkiye'yi PKK'nın etnik terörü üzerinden istikrarsızlaştırmayı, hatta bölmeyi amaçlayan politikalara karşı yürüttüğü bir projedir. Türkiye'ye karşı bu istikrarsızlaştırma politikalarını güden ve bu çerçevede PKK'yı destekleyen odaklara baktığımızda karşımıza evvela Suriye çıkıyor.
Evet. Türkiye'de Çözüm Sürecine başlandığında bölgesel konjonktür çok uygundu. Bu şartlar altında başlayan süreç ilk iki yıl gerçekten de çok iyi gitti.
Elbette. Türkiye'nin özellikle Suriye meselesi üzerinde nüfuzunun artması bazılarını harekete geçirmiştir. Bazı güçler, sömürgecilik döneminden ve ABD işgalinin yarattığı tahribattan kalan travmalı yapıları terörist organizasyonlar olarak örgütlediler. IŞİD böyle doğdu. IŞİD, karanlık bir örgüttür. Tıpkı PYD gibi.
Şiddet uygulamak bakımından iki terör örgütü de birbirinden daha iyi bir yerde değildir. Birisi, diğeriyle mücadele ediyor olması bakımından asla desteklenemez. Hatta IŞİD, Türkiye'nin bölgesel nüfuzuna ve gücüne karşı tasarlanmış taşeron bir örgüttür. PYD'yi de, IŞİD üzerinden meşrulaştırarak Türkiye'nin gücünü kırmak, bir anlamda Türkiye'yi kuşatmak amacıyla destekleyenler oldu.
Türkiye, IŞİD ve PKK terör örgütlerine eşzamanlı olarak operasyon yaparak bu projeye devam iradesini göstermiştir. Çok doğru bir hamledir.
Bu büyük bir ahlaksızlık. Çözüme ve barışa kimin kurşun sıktığı belli. Kandil açıklamalarında tavrını net olarak ortaya koydu ve Türkiye'ye savaş ilan etti. Bu iddiaları dile getirenler, Türkiye'nin aklıyla alay etmesinler. Kandil'dekilerin hangi istihbarat örgütlerinin desteğiyle ve hangi amaçlarla Türkiye'ye savaş açtığı ortadadır.
ABD, IŞİD ve PKK'nın Türkiye'ye karşı yürüttüğü terörün küresel ölçekte etkileri olacağını öngörecek bir ülkedir. Şu anda, Türkiye'nin IŞİD ve PKK ile birlikte mücadele edilmesi gerektiğine ilişkin tezini destekleyen bir tavır ortaya çıktı. Türkiye başından itibaren, uçuşa yasak bölge oluşturulması, güvenli bir bölgenin sağlanması ve bütün terör örgütlerine karşı eşit mesafede duran bir mücadele yürütülmesi tezini savundu. Bu tez kabul görmüş durumda.
Koalisyon, demokrasinin içinde bir kurumdur. Şu an CHP ile yürütülen koalisyon görüşmeleri ne aşamada, hangi koalisyon gerçekleşir, bilmiyorum. Ama ben, konjonktür göz önüne alındığında MHP ile yapılacak bir koalisyonu daha faydalı buluyorum.
AK Parti ve MHP, ayrışma noktalarından çok ortak noktalara sahipler. Her iki parti, tabanları, bürokratik ve siyasi kadroları bakımından da pek çok ortak noktaya sahip. Yine, iki partinin de tarih ve gelecek idealleri; bölge sorunlarına bakışları ortak hassasiyetler içeriyor.
CHP ile kurulacak bir koalisyonun uzun sürmesi ihtimalini zayıf görüyorum. MHP ise daha homojen bir yapı. Eğer AK Parti ile MHP arasında bir koalisyon kurulursa, daha uzun ömürlü olur diye düşünüyorum. Her iki koalisyon da kurulamazsa, bir azınlık hükümetiyle seçime gitmek en makulüdür.
Bu ahlaksızca bir itham. Yapanların kimlikleri ortada. Ayrıca, polis ve askerlerimize, sivil halka saldıran örgüttür. Bunlara ses çıkarmayıp öğrenilmiş 'Gladio' laflarıyla Sayın Cumhurbaşkanımızı itham etmek inandırıcılıktan uzaktır. HDP'nin yöneticileri tam bir panik içindedirler. Çünkü PKK'nın döktüğü kan onların ellerine yüzlerine sıçramıştır. Batı'nın ülkemizde oluşturduğu Gladyo'yu en iyi kendileri tanırlar.
Tavır koyamazlar, çünkü özgür iradeleri yok. PKK, yol kesiyor, araç yakıyor, askere ve polise kurşun sıkıyor; fakat onlar, mecliste çıkıp 'barış' kelimesini kullanmaya kalkıyor. Onlar 'barış' derken, ellerine, yüzüne kan sıçramış vaziyette. Türkiye'nin barışına saldıranlar, sırtlarını bu katillere dayayanlardır. Barışa saldıranlar, terörü reddedecek cesareti kendilerinde bulamayanlardır. Kan dökenlere karşı söyleyecek hiçbir sözü olmayanların barış kelimesini ağızlarına almaya hakları yoktur.
Maalesef Türkiye'nin yürüttüğü Çözüm Süreci'nde terörle mücadele bakımından sıkıntılar oluştu. Ben bunun Diyarbakır'da annelerin 'Evlatlarımızı istiyoruz' eylemiyle başladığını düşünüyorum. O ailelerin önemli bir kısmı HDP'liydi. PKK bundan ciddî bir rahatsızlık duydu. Bu olaydan sonra, 'terörü şehirlere indirme' amaçlı KCK yapılanmaları hız kazandı. KCK'nın bu doğrultuda etkinliğini neden bu kadar kolay gerçekleştirdiği sorugulanmalıdır.
Ben bunun Paralel Yapıya yönelik operasyonlarla ilgisi olduğunu düşünüyorum. Paralel Yapıyla mücadele kapsamında bu yapıyla bağlantılı çeşitli güvenlik görevlileri, idari birimlerde görev alan mensuplar Güneydoğu'ya gönderildi. En önemli sebep, Paralel Yapı ile bağlantılı unsurların faaliyetleridir ve onların bu durumda özel bir rolleri olduğunu düşünüyorum.