
Kitapseverin tatili, kitap okuyabileceği bir ortamda bulunmaktır ve bunun için de bir yerlere gitmesine gerek yoktur.
Kıymetli karilerim;
Bir aylık bir aradan sonra sizlerle tekrar Kitap Eki sayfalarında buluşmak elbette güzel fakat tatil yapmak da pek güzel/miş. Ömrühayatında pek tatil yüzü gören bir adem sayılmam. Genel geçer tatil anlayışlarının tümüne de karşı olduğumu buradan tüm camiamıza deklare etmek isterim. Kitapseverler, çeşitli hayal ürünü tatil görüntüleri ile insanlara hayal satan şirketleri ve bilumum turizmcileri neden karşıma aldığımı çok iyi anlayacaklardır. Kitapseverin tatili, kitap okuyabileceği bir ortamda bulunmaktır ve bunun için de bir yerlere gitmesine gerek yoktur. Her durum ve her ortamda kitap okuyabilen ortalama bir kitapseveri ne deniz ne kum ne de kaydıraklı havuzlar cezbedebilir.
Geçen ay Ayşe Hanım, “İrfan Bey, sizi sene içinde çok yorduk, bu ay size müsaade edelim, dinlenin.” dediğinde açıkçası ne yapacağımı bilemedim. Bünye tatil fikrine alışık olmayınca birden bire kendini tatilde bulduğunda ne yapacağını, günleri nasıl değerlendireceğini bilemiyor insan. Uzundur dostların filanca yerde yazlığımız var gidelim mi, falanca yerde kamp yapsak nasıl olur tekliflerini usulünce reddeden biri olarak onları aramaya da utandım. Açtım bilgisayarı birkaç tatil köyü ilanına, sayfiye dairelerine, kiralık villalara baktım. Kimi denize sıfırdı, kimi wifiden kendine ait havuzuna, alevli meyve tabağından özel günlere göre çeşitli etkinliklere kadar her türlü imkanı haviydi, kimi de yorumlara göre tam bir aile işletmesiydi. En ufağının - o da eşyalı boş bir daire - bile günlük istedikleri fiyatlar dudak uçuklatıyordu. Bu manzara karşısında utancımı usulca bir kenara bıraktım ve daha önce reddettiğim arkadaşlardan birini arayıverdim. “Geçenlerde bir tatil planı yapıyordunuz.” dedim. “Yok mu bu ara bir organizasyon?” Benden beklenmedik bu teklif karşısında şaşırdılar tabi. Hemen planlama yapılıverdi. Kitaplarımı aldım ve yola düştüm.
Ormanlık bir arazinin ortasında bir kulübeydi gittiğimiz yer. Verandaya oturduğumuzda karşımızda Heidi ile Peter’in koşturduğu kırlar gibi geniş yeşillikler vardı. Şehrin içine o kadar gömülmüştük ki diye düşündüm kitabımı alıp bir kenara çekildiğimde, böyle bir yer anca masallarda olabilir gibi geliyordu. Kulübede, bu masalsı ortamda lazım olabilecek tüm ekipman bulunuyordu. Onlar balık tutmaya gitti, ben kitabımı okudum. Geri dönüp ateş yaktılar, ben kitabımı okudum. Sofrayı kurdular, ben yine kitabımı okudum. Yemeği yerken bir kenara bıraktım kitabı. Hava karardı, verandanın tepesindeki güneş ışığıyla şarj olan ufak lamba yandı, ben kitabıma geri döndüm. Çay demlediler, kitabımı okumaya devam ettim. Nargileler geldi, kitabı bir kenara bırakıp sohbetlerine biraz katılmaya çalıştım ama ne ben borsadan, bitcoinden, sıfır-ikinci el araçlardan anlıyordum, ne de onlar kitaplardandan, kitap ekinden, kelimeden... Yine kitabıma döndüm. Gecenin ilerleyen vakitlerine kadar verimli bir şekilde okudum. Herkes yattıktan sonra bile güneş panelinden enerji alan lambanın ölü ışığında devam ettim okumaya. Neden sonra verandadan çıkıp başımı gökyüzüne çevirdim. Yıldızlarla dolu gökyüzü okumaya devam etmemi salık veriyordu. Yatmadan biraz da kim bilir kaç kilometre uzaklıktaki bu mucizelere bakarak devam ettim okumama.
Uyandığımda kimseyi göremedim. Beni uyandırmadan koşuya gitmişler. Çayı demleyip ormana doğru bacaklarımı uzattım, yeni kitaba geçiş yaptım. Geldiklerinde kahvaltıyı hazırladılar, ben kitaba devam ettim. Notlar aldım, bazı satırların altını çizdim. Kahvaltıdan sonra “Biz,” dediler, “Dereye yüzmeye gideceğiz. Çayı tazeledik, içersin.” Kitaptan gözümü ayırmadan tamam der gibi başımı salladım.
Döndüklerinde yeni bir kitaba daha geçmiştim. Bana hiç ilişmiyorlardı. Kalkıp verandanın dışına çıktım. Tertemiz bir dağ havasını içime çekip içimden tatil dediğin böyle olur dedim.






