|
21. Yüzyıl Türkiye"si

Dünyanın büyük bir küresel değişimden geçtiğine şüphe yok. 2000''li yılların başında 11 Eylül saldırıları, arkasından ABD''nin önce Afganistan ardından Irak''ı işgal etmesi...

Amerika''yı sarsan büyük ekonomik kriz... Yunanistan ve İtalya''nın sürüklendiği ekonomik darboğazın Avrupa''nın geleceğine dair yarattığı belirsizlik.

Ve Arapların sokaklara dökülmesiyle Ortadoğu ve Kuzey Afrika''yı yangın yerine çeviren ''Arap Uyanışı''...

ABD''nin önceki Başkanı Bush ve yönetiminin "Ya bizimlesiniz ya teröristlerle" ifadesiyle tanımlanabilecek Amerikan dış politika yaklaşımı, Bush iktidarının daha ikinci döneminin başında neredeyse iflas etti. Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi dünyayı iki kutba, "terörizmle mücadele eden" ve "teröristlerle birlikte" hareket eden "şer ekseni" şeklinde ikiye ayıran anlayış tutmadı. 90''ların başında Sovyetlerin dağılmasıyla ABD''nin hegemonyasındaki "tek kutuplu" dünyanın geçerliliğini yitirdiğini Şubat 2007''deki Münih Güvenlik Konferansı''nda Putin şu sözlerle ilan ediyordu:

"Günümüz dünyasında, tek kutuplu dünyanın kabul edilemez olmasının yanı sıra, aynı zamanda imkansız olduğu kanaatindeyim. Ve bunun tek sebebi, günümüz dünyasında tek liderliğin varlığı halinde, askeri, siyasi ve ekonomik kaynakların yetersiz kalacak olması değildir. Bundan daha önemlisi, model bizatihi kendisi kusurludur. Çünkü esası gereği modern uygarlık için ahlaki bir temel yoktur ve olamaz."

Bush doktrini, Putin''in sözleri dünyanın ne tek ne de çift kutuplu olduğunu gösteriyordu. Bölgesel güçlerin yükselmesiyle küresel güçlere meydan okuyan çok kutuplu bir dünya vardı artık.

BRIC ülkelerini oluşturan Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin gibi bölgesel güçler, batının klasik politikalarının aksine ''bölgelerine daha güçlü bir liderlik ve politik alternatiflerle'' ortaya çıkıyorlar.

2005 yılından bu yana merhum Sakıp Sabancı adına her yıl Washington''daki düşünce kuruluşu Brookings Enstitüsü''nde geçtiğimiz hafta sekizincisi gerçekleştirilen konferansın açış konuşmasını yapan Sabancı Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı''nın sözleri bu gerçeği bana bir kez daha hatırlattı.

Dünyanın büyük bir küresel değişimden geçtiğini hatırlatan Güler Hanım, güç dengelerinin sadece batının lehine olmadığı gibi Amerika ve Avrupa''nın tek taraflı çıkarları doğrultusunda şekillenmediğinin de altını çiziyordu. Türkiye''nin bölgesindeki nüfuzu için ise şunları söylüyordu Güler Sabancı: "Amerika''nın veya Avrupa''nın küresel liderliğinden söz etmek için jeopolitik hedeflerini ileriye götürmekte olan Türkiye''nin bölgesel gücüne değinmek şarttır. AB aday ülkesi ve ABD''nin önemli müttefiklerinden olan Türkiye''nin önümüzdeki 25 yılda küresel ilişkilerde giderek büyüyen bir rol oynayacağı kesindir."

Türkiye''nin son on yılda gerek yakın çevresi, gerek Avrupa, gerekse transatlantik ilişkilerde oynadığı -siyasi ve ekonomik- aktif role bakıldığında, önümüzdeki çeyrek yüzyılda daha da büyüyen bir rol üstleneceği Güler Sabancı''nın da dile getirdiği gibi kesin.

Güler Sabancı''nın sözleriyle, Türkiye gibi yükselen bölgesel güçlerin önümüzdeki dönemde oynayabileceği rollere ilişkin zihnimde egzersiz yaparken, konferansın ana konuşmacısı Zbigniew Brzezinski, daha konuşmasının başında söylediği bir cümle ile bunu yarıda kesti. Türkiye için tartışıp durduğumuz bir durumu tüm dünyaya yayarak dile getirdi Brzezinski:

"21. Yüzyıl tarihin en başarılı veya en kötü yüzyılı olacak."

12 Haziran 2011 seçiminin -öncesinde de sonrasında da- Türkiye için "tarihi önemde" bir seçim olduğunu eli kalem tutan hemen herkes söyledi. Bölgesinde yükselen, küresel ölçekte aktif rol oynayan Türkiye, seçimler öncesi yeni bir Türkiye''ye hazırlanıyordu.

Neredeyse yüzyılı aşan sorunlarından kurtulacak, sırtındaki kamburları atacak bir Türkiye. 20. Yüzyıl''da yaptığı hataları bir kenara atarak 21. Yüzyıl''a emin adımlarla yürüyecek bir Türkiye.

Türkiye, en başta Kürt meselesi olmak üzere, etnik, dini, kültürel, sosyal ve siyasi alanda yaşadığı tıkanıkları aşabilirse, 21. Yüzyıl tarihinin en başarılı yüzyılı olur.

Ergenekon, Balyoz, 12 Eylül, 28 Şubat, Susurluk yargının önüne çıkarken, yakın tarih ile yüzleşirken ve hesaplaşırken; hesaplaşma ve yüzleşme madalyonun tek yüzünde kalırsa sonuç başarı değil hüsran olur.

Bütün bu hesaplaşma ve yüzleşme olurken, 17 bin faili meçhul cinayetin işlendiği, 3 bin köyün boşaltıldığı, milyonlarca insanın zorla göç ettirildiği unutulursa, hesabı sorulmazsa...

Kurumların başındaki, içindeki isimler, renkler değişir ama kurumsal yapı aynı kalırsa, sivil ve demokratik yapılara dönüşmezse...

Sistemin dışındayken düşman, başına geldikten sonra sisteme entegre olunursa, sorunların ana kaynağı olan sistem yeni baştan, evrensel değerlere göre yeniden yapılandırılmaz ise...

Üzerinden aylar geçmesine rağmen Uludere''deki katliamın sorumluları bulunmaz, haklarında tek kelime edilmezse, unutturulmaya çalışılırsa sonuç başarı değil elbette ki hüsran olur.

Bir ay sonra 12 Haziran seçimlerinin üzerinden bir yıl geçmiş olacak. Sormak lazım, geçen bir yıl içinde ne yapıldı.

Türkiye''ye şöyle dönüp bir baktığınızda AK Parti''den CHP''ye, BDP''den MHP''ye sanki bir yıl önce seçimlerden çıkmış değil bir ay sonra seçime gireceklermiş gibi görünüyorlar.

21. Yüzyıl Türkiye''sinin nasıl olacağına artık siz karar verin...

12 yıl önce
21. Yüzyıl Türkiye"si
Dört harfli bir hayvan
Sessiz Afgan...
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar