|
Demek bu da olacaktı

Daha önce çeşitli vesilelerle yazmıştım. Bir kere daha o konudaki görüşlerimi kısaca hatırlatayım istiyorum. Ardından da içinde Suavi ve Musa Eroğlu olan o çok kırıcı meseleye gelmek niyetindeyim.

Birincisi şudur: Alevilerin neye inandığı benim için sadece entelektüel bir merak meselesidir. Kendilerini mezhep mi, meşrep mi, tarikat mı, din mi olarak tanımlıyorlar? İnanç prensipleri nelerdir? Bunlar benim açımdan sadece “merak” duygusuna konudur.

İkincisi şudur: Cemevlerine ibadethane statüsü verilmeli, cemevlerini sevk ve idare eden personel maaşa bağlanmalıdır. Bu, benim açımdan tartışmaya kapalı bir konudur. Tartışmaya kapalıdır zira bir Sünni olarak devlet bana camilerde sağladığı avantajın aynısını cemevlerinde Alevilere de sağlamak durumundadır ki devletin devletliği belli olsun. Yanlış anlaşılmasın. En genel manada devletin, camilerden de elini ve desteğini çekmesini savunuyorum ben. Ama bunu yapmayacak nasılsa devlet. Bunu yapmayacaksa, yani camilerden elini çekmeyecekse cemevlerine de el atmalıdır.

Üçüncüsü şudur: Devlet, camilere sağladığı avantaj karşılığında nasıl ki camileri denetliyor, camilerde neler olacağını belirliyorsa cemevlerinde ne olacağını da belirleyip, oraları denetler. Bu da devletin “devletlik hakkı”dır.

Dördüncüsü ise şudur: Alevilerin ibadet ederken devletin imkânlarından yararlanma haklarını engelleyenler iyi ve doğru bir şey yapmamaktadırlar. Tekke ve zaviyeler kanununu ilga ederek hem Alevilerin hem de Sünni tarikat yapılarının varlığını yasal güvence ve destek kapsamına almak mümkündür.

Şimdi gelelim Suavi isimli bir şarkıcının sosyal medyada yediği halta. Şöyle yazmış herif: “Yıllar önce piyanistimi tanıştırmıştım bir konser öncesi Musa Eroğlu ile. ‘İsmi Ömer’ dedim. Musa ‘neyyyy! Ben bu adı kat’iyen söylemem haa bilesin’ dedi. Ardından ‘senin adın gayrı Öner ancak böyle söylerim’ dedi. Ömer hiç anlamadı, yalnızca baktı. Muharrem ayı için hü.”

Suavi’yi pek bilmem. Şarkıcı falan iste. Biraz da politik molitik bir tip anladığım kadarıyla. Musa Eroğlu’nu iyice bilirim fakat. Sazın da sözün de üstadı olarak bilirim üstelik. Dolayısıyla Suavi denen şarkıcı markıcı tipe değil de Musa Eroğlu’na kırıldım ben. Umduğuma küstüm.

Yahu sen Musa Eroğlu’sun. Mihriban’ı, Var Git Ölüm’ü, Yolun Sonu Görünüyor’u, Candan İleri’yi, daha nicesini söyleyen adamsın. Adı Ömer, Osman, Ebubekir olan Sünniler senin Alevi olup olmadığını hiç merak etmeksizin, hiç sorun etmeksizin dinlediler seni. Rahmetli Abdurrahim Karakoç’tan utanır biraz insan.

Bakın yanlış anlaşılmasın. Hazreti Ömer hakkında istediğini düşünebilir bir Alevi. Şia’nın “İran’ı fetheden adam olarak Hz. Ömer’den nefret etmesini” bir inanç meselesi haline getirmiş olabilir. Ama yahu, uzayda değil Türkiye’de yaşıyoruz. Sen Hazreti Ömer hakkında ileri geri konuşursan, Hazreti Ömer’i Hazreti Ali’den gram ayırmayan milyonlarca insan kızacak, kırılacak, öfke biriktirecek sana. Bu kadarını anlamıyor olabilir misin? Bu kadarını da anlamıyorsan nasıl besteledin Mihriban’ı be Musa Eroğlu?

Burası adı Ali Osman, adı Ömer Ali olan insanların ülkesi... Burası, Sünni olsun Alevi olsun her bir ferdi Ehl-i Beyt-i Resul için gözyaşı dökmeyi bilen insanların ülkesi. Bin yılın hırsını bir piyanistin isminden alacak denli yobazlaştıran nedir Musa Eroğlu seni? Bu yaptığını yapmasan ölür müsün, yol düşkünü mü ilan ederler seni?

Devlet devlettir. Çeşitli planları, türlü işleri vardır. Doğruları vardır, yanlışları vardır. Ne yapar, nasıl işler bilemem. Cemevlerinin statüsünü halleder mi, bilemem. Bana düşen halletmesinin doğru olduğunu söylemektir ki aha onu da söyledim.

Ama sana bir şey söyleyeyim Musa Eroğlu. Biz halkız yahu. Bir arada yaşayıp gitmesi gereken Türk halkıyız. Bu denli kırıp dökmeye vardırmamak lazım meseleleri. Ömer isminden nefret edersen, bu nefretini de ortalık yere kusarsan bu bir aradalık zarar görür. Bu kadarını anlamak, ona göre davranmak zorundayız.

Gayrısı pek çetindir yolun.

#Musa Eroğlu
#Tekke
#Suavi
#Alevi
4 yıl önce
Demek bu da olacaktı
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’