|

Yarasını bayrağıyla bağladı

Onlar, 15 Temmuz’un binlerce gazisinden birkaçı. Onlar 21’nci yüzyılın serdengeçtileri. Onlar “Vatan varsa gerisi teferruattır” diye canından vazgeçenler. Onlar, haine kafa tuttuğu bayrağıyla yarasını bağlayanlar. Onlar, düğüne gider gibi meydanı dolduranlar. Onlar vatanının selametini canının önüne koyanlar.

Yasemin Asan
04:00 - 15/07/2020 Çarşamba
Güncelleme: 14:29 - 17/07/2020 Cuma
Yeni Şafak
15 Temmuz gecesi
15 Temmuz gecesi

15 Temmuz darbe girişimini halk, büyük bir kahramanlık örneği göstererek engelledi. Sokağa her kesimden milyonlar döküldü. Her biri “Bu gece çıkmazsak, ne zaman çıkacağız?” diyerek meydanlara aktılar. İşte, pişmanlık nedir bilmeyen kahramanların hikayeleri.

KOŞA KOŞA KURŞUNA

Cebrail Öngüç, ihanetin yaşandığı yıl 52 yaşındaydı. Şoförlük yapan Cebrail Öngüç, o akşam düğünden gelmişti. Öngüç, ablası Ayşe’yi kardeşi İsmail’in evine bırakacaktı ama Ankara semalarında uçakların uçtuğunu gördü ve çok garipsedi. Kardeşinin evinde iken oğlu Recep darbe girişimi olduğunu söyledi. Zaten uçakların uçmasından bir anormallik olduğunu düşünen Öngüç, bu haberi de duyunca “Tahmin etmiştim” diyebildi. Oğlu Recep’e “Hadi oğlum seni eve bırakayım, ben de sokağa çıkayım” diyen Öngüç, o esnada Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın halkı meydanlara davet eden çağrısını dinledi. Eşi Nazife, oğlu ve kız kardeşi, Öngüç’e, “Sen çıkarsan biz de çıkarız” dedi. Öngüç, yatsı namazını ve iki rekat da Allah rızası için namaz kıldı. Sonra ailesini yanına alarak vatan savunmasına çıktı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hayatından endişe eden Öngüç, öncelikle Külliye’ye gitmeye karar verdi. Yollar, vatandaşların araçları ile doluydu. Öngüç de arabasını bir yere park ederek, yürümeye devam etti. Bir süre sonra eşi Nazife yürüyemedi. Öngüç, oğlu Recep’e anne ve halasını arabaya bırakmasını ve kendisinin de onlarla beklemesini tembihledi.


KİMİN ASKERİSİNİZ?

Öngüç, yürümeye devam ederken Emniyet Genel Müdürlüğünün hainlerin attığı bomba ile yandığını gördü. Her yer ateş çemberiydi. Öngüç, yürümesine devam ederken o an darbeci hainlerden biriyle karşılaştı. “Sen hain misin! Biz de bu millete askerlik yaptık. Siz kimin askerisiniz, bizi bizim silahımızla mı vuracaksınız” diye bağırdı, tereddütsüz. Bu cümlelere FETÖ’cü hiçbir cevap veremedi. Hainlerin ateşi ile vatandaşlar bir bir yere düşüyordu. Vatandaş, kurşunları görüyor ama aldırış etmiyor, koşa koşa üzerine yürüyordu. O gece millette korku duygusu yoktu. Öngüç, savaşta düşmanın yapmayacağını o gece Türk askeri kıyafeti içindeki FETÖ’cülerin Türk halkına yaptığını gördü. Halk silahla tarandığında Öngüç de ayağından vurularak yere düştü, sırtına şarapnel parçaları denk geldi. Hainlerle mücadelesine sadece elinde Türk bayrağı ile çıkan Öngüç, kanının durması için elindeki Türk bayrağını ayağına bağladı. Sonrasında vatandaşların yardımı ile hastaneye götürüldü. Tedavisi 6 ay sürdü. Ayak parmakları alçıya alındı, şarapnel parçaları kemiklerine saplandı ve halen de vücudunda duruyor. Öngüç’ün ayağından öyle bir kan akıyordu ki alçıya alınmasına rağmen kan alçının dışına sızmıştı. Öngüç’ün o gece aklına ölüm gelmedi. Öngüç, “Bir ve beraber olursak bize kimsenin gücü yetmez” diye konuştu.

VATAN OLDUKTAN SONRA GERİSİ TEFURRUAT

O karanlık geceyi aydınlığa çeviren gazilerden biri de Ergün Baykal. Kayserili olan ve esnaflık yapan Baykal, o akşam küçük oğlu İsmail Muhammed ile işten gelmişti. Baykal eve gelince yatsı namazını hemen kılmış, İsmail Muhammed de abdest almış namaz kılacak iken tuhaf şekilde uçakların uçtuğunu görmüştü. Helikopterlerden, MİT’in tarandığını görünce Baykal, bunun hain bir saldırı olduğunu anladı. İsmail Muhammed adeta eve sığamıyordu. Baykal, oğluna haberlere baktıktan sonra birlikte meydanlara çıkacaklarını söyledi. Televizyonda Osman Gökçek’in, “Allah rızası için sokağa çıkın, vatan elden gidiyor” dediğini duyunca hiç düşünmeden baba oğul sokağa çıktı. Vatan için sokağa çıkan vatandaşların arabaları yolu kilitlemişti. Baykal, o trafiği nasıl geçtiğini ise hatırlamıyor.


KENDİSİ DE YARALIYDI AMA...

Köprünün üstüne çıktığında Baykal, tankları gördü. O an hain darbeci elindeki tüfeği Baykal’a doğrulttu. Baykal, korkmadan üzerine yürüyünce “Gelme vururum” diyerek korkutmaya çalıştı. O hain, vatanı için canını verecek insanların olduğunu unutmuştu. Baykal, neden vuracağını bağırarak soruyordu. Baykal’ın aklında o hainin elindeki tüfeği almak vardı ancak fırsat bulamadan darbeciler halkı taramaya başladı. Baykal, vurulduğunu hissetmedi bile. Etrafına baktığında 15 vatan evladı yerde yatıyordu. Hiç bir vatandaş kurşunlardan geri çekilmedi. Baykal’ın koltuk altından, sol dizinden kurşun girip çıkmış ve sağ elmacık kemiğine şarapnel parçaları isabet etmişti. Baykal kendi yaralarının olduğunu fark etmeden yerde yatan yaralılar için kalktı “Ambulans yok mu?” diye bağırdı. Yaralıları arabalara taşıyan Baykal, daha sonra ayağında bir ağrı hissettiğinde yaralandığını fark etti. Hastaneye yaralı taşıdığı esnada doktorlar Baykal’ı görünce o taşıdığı yaralılardan önce ona müdahale etti. Tedavi edilen ve çok uzun süre fizik tedavi gören Baykal, “Vatan olduktan sonra gerisi teferruat. Türkiye bir mozaik. Tek bayrak, tek vatan, tek millet, tek ezan olduğu sürece bizi kimse yıkamaz” diyor.

VATANI KURTARMA ZAMANI

Gazi Hüseyin Soylu ise o yıl 61 yaşındaydı. İnşaat işleriyle hayatını kazanan Ankaralı Soylu, 15 Temmuz akşamı dışarıdan ses geldiğini duyunca balkona çıkarak nereden geldiğine baktı. Soylu, F-16’ların alçaktan uçuş yaptığını gördü. Daha olayı anlamamıştı, anlam veremediği bir şekilde içinin cız ettiğini hissetti. Ne olduğunu anlamak için televizyonu açan Soylu, Başbakan Binali Yıldırım’ın kalkışmaya ilişkin tarihi açıklamasını izledi. Soylu’nun oğlu Mehmet bir hafta sonra evlenecekti. Kalkışma olduğunu öğrendikten sonra Mehmet Soylu evde duramadı “Nereye gidilecekse gideceğim” dedi. Evdekiler bir hafta sonra düğünün olduğunu hatırlatsa da Mehmet Soylu, “Şu an vatanı kurtarma zamanı, düğün zamanı değil” diyerek evden çıktı. Baba oğul sokağa fırladı. Baba Hüseyin Soylu Genelkurmay’a gitmeye karar verdi. Soylu, yolların kapalı olmasına rağmen tıpkı diğer gaziler gibi Kızılay’a nasıl gittiğini hatırlamıyor.


ÇANAKKALE’DE BİR DÜŞMAN VARDI...

Genelkurmay’a geldiğinde çatışma ortasında kalan Soylu, halkla beraber “Vatan bölünmez” sloganları atıyordu. Halkın güçlü iradesinden korkan iki tank püskürtülürken Soylu, askerin halka ateş etmeyeceğini düşünüyordu. Bazı vatandaşlar, hainlerin plastik mermi değil, gerçek mermi sıktığı uyarısında bulunuyordu. Bu topraklarda tek bir vatan evladı kalsa bile bu vatana bir şey olmazdı. O gece de öyle oldu. Hainlerin kurşunları ile vurulan vatandaşı görenler tek bir geri adım bile atmıyordu. Hainlerin attığı bomba ile yaralanan Soylu, vatandaşların yardımıyla hastaneye kaldırıldı. 11 gün yoğun bakımda yatan Soylu, 8 ay kendine gelemedi. Böbreğinin ve ince bağırsağının bir kısmı alındı. Omuriliğinde üç şarapnel parçası var, sol bacağının üst kısmını hissetmiyor. Soylu, “Söz konusu vatan olunca her şey sıradanlaşıyor. Can çok önemli değil vatan çok önemli. Vatan için canı tereddüt etmeden veririz. Çanakkale’de bir düşman vardı. 15 Temmuz’da düşmanın kim olduğu belli değil” ifadesini kullandı.

#15 Temmuz
#FETÖ
#Darbe
4 yıl önce