|

Çizerek düşünen sanatçı: Hasan Aycın

Hasan Aycın, çizgileriyle, yazdıklarıyla, söyledikleriyle, duruşuyla “çağının sanatkârane tanığı.” Onun çizgilerinin zihin dünyamız için neler ifade ettiğini Cemal Şakar, Arif Ay, İbrahim Demirci, Ertan Örgen ve Cemile Ağaç Yıldırım anlattı.

Merve Akbaş
04:00 - 26/03/2023 Pazar
Güncelleme: 06:06 - 26/03/2023 Pazar
Yeni Şafak
Çizerek düşünen sanatçı: Hasan Aycın.
Çizerek düşünen sanatçı: Hasan Aycın.

Hasan Aycın, çizgileriyle, yazdıklarıyla, söyledikleriyle, duruşuyla “çağının sanatkârane tanığı” olarak tanımlanan bir isim. Aycın’ın yeni albümü Kılağı ise Ketebe Yayınları tarafından geçtiğimiz günlerde okurla buluşturuldu. Kılağı, sanatçının gönül coğrafyamızda yaşanan olaylara dair çizgilerini bir araya getiriyor. Uzun yıllardan bu yana ürettikleri ve yazdıklarıyla dünyayı farklı bağlamlarda bize anlatan Aycın’ın zihin dünyamızda nasıl bir yer tuttuğunu, bize neler kazandırdığını Cemal Şakar, Arif Ay, İbrahim Demirci, Ertan Örgen ve Cemile Ağaç Yıldırım’a sorduk.

Hasan Aycın.

ÇİZGİLERİNDE YILGINLIK DEĞİL UMUT VARDIR

Cemal Şakar, Hasan Aycın’dan “fıtri insan” olarak bahsediyor. Şakar şu cümleleri kuruyor: “Hasan Aycın çizgisinin bendeki temel karşılığı, onun öncelikle insanı yalın halde yakalama çabasıdır. Onun ilgili yazdığım monografta bu yalın insana, ‘fıtri insan’ demiştim. Bir anlamda Allah’ın insan için takdiri her ne ise o halde yakalama çabası diyebiliriz. Ancak fıtri insanı, doğal insanla karıştırmamalıyız; zira fıtri insan, Allah’ın ona bahşettiği fıtratla kültürün içindedir; yoksa doğal halde, doğaya bırakılmış değildir.” Şakar, “Çizgilerdeki gerilim, çatışma, uyum, uyumsuzluk gibi hallerin kaynağı da fıtrat ile kültür arasında ortaya çıkar” diyor ve şunları ekliyor: “Çünkü insanın ürettiği kültürde iyilik kadar kötülük, güzellik kadar çirkinlik de kendisine alan açar; insanın sınavı da böylece başlamış olur. Bence Hasan Aycın’ın çizgilerinin ana aksı tam da buraya oturur. İnsan bu, düşer de kalkar da; Aycın, çizgileriyle düşmüş insana el uzatır, kalkmış insana da omuz verir. Yılgınlık yoktur, umut hep vardır.”

HASAN AYCIN’IN ÇİZGİSİ

Arif Ay, Hasan Aycın’ın “çizerek düşünen ve çizgisiyle yaşadığı zamana anlam ekleyen bir sanatçı” olduğunu belirtiyor. Ay, “bir semboller bilgesi” olduğunu ifade ettiği Aycın için şunları söylüyor: “Müslüman bir sanatçı olarak olay ve olgulara nasıl bakmamız ve onları nasıl değerlendirmemiz hususunda uyarır bizi. Onun sembolik dilini çözmenin ve anlamanın yolu mümince bir tefekkürü gerekli kılar. O, çizgisiyle hakikati keşfe çıkarken, bir yandan da çizgisini estetiğin aracı haline getirir.”

BİRER ŞİİR METNİ

Öteki sanatlarla kıyaslandığında, dili en evrensel olan sanatın çizgi sanatı olduğunu söyleyen Ay, “Bir çizgiyi okumak için başka bir dil bilmeye gerek yok. Çizgi sanatının bu temel özelliğine, Hasan Aycın gibi, Müslüman bir sanatçının dünyaya bilgece bakışını eklediğimizde, iyi bir insan, iyi bir kul olabilmenin ip uçlarını buluruz onun çizgilerinde” ifadelerini kullanıyor. Sanatçının çizgilerini yorumlayan Ay şunları da söylüyor: “Hasan Aycın’ın çizgilerini birer metin olarak da okuyabiliriz. Üstelik bir nesir metni değil, birer şiir metnidir onlar. Çünkü o, imgesel bir anlatımı yeğler. Öyle ki her imge zengin çağrışımlar içerir. O, yaşadıklarımız konusunda bize sahih bilgiler aktarırken, aynı zamanda bize sanatsal bir bakış ve sanatsal bir kavrayış kazandırır. Hasan Aycın’ın çizgilerinde hikemî bakış ve algılayışla birlikte derin bir tefekkür buluyorum. Bu tefekkürün özünü tevhit bilinci oluşturur. Hasan Aycın, bu bilinç doğrultusunda hak/batıl savaşında, insanın nerde ve nasıl durması gerektiğini işaret eder. Onun çizgilerinde insanlığının bütün hallerini okuyabiliriz. O, görünenden görünmezi, sonluluktan ebediliği imâ eder. Onun çizgilerine bakan her insan, kendinden bir özelliği görebilir: Bazen bir öfke, bir sevinç, bazen bir bönlük, bir kurnazlık, bazen bir saflık, en çok da şeytanın tuzağı…”

KISSADAN HİSSE ANLAYIŞI İÇİN YAZDI

Ertan Örgen ise Hasan Aycın, çizgi sanatıyla daha çok bilinmesine karşın anlatma sanatının da ustası olduğuna dikkat çekiyor. Örgen, Esrarnâme, Sâhipkırân Nâm-ı Diğer Hamzanâme, Bin Hüseyin Nâm-ı Diğer Battalnâme adlı anlatıları sanatçının, bizim bir hikâye geleneğimiz olduğu ve kıssadan hisse anlayışının unutulmaması gerektiğini ifade etmek için yazdığını belirtiyor. “Üstad; Keloğlan, Hazreti Hamza ve Battal Gazi’yi bu anlatmalarında yeniden yazarken onlara asırların ilave ettiği dini ve milli olmayan içeriği temizlemiş ve merkeze kendi tarih anlayışımızı ve dünya bakışımızı koymuştur” diyen Örgen şunları ifade ediyor: “Keloğlan saf ve samimi cephesiyle bir erginleşme yolculuğu iken Sahipkıran dünya tarihinin başlangıcına Kâbe’yi konumlandırır ve sun’i yerlerin (Medayin) yozlaşmasına odaklanır. Battal Gazi ise Türk ve İslam dünyasının merkezi olarak İstanbul’u işaret eder.

Bu anlatmaların en ilgi çekici kısmı ise kurduğu çerçeve hikâyelerdir. Bunları kurarken modernin kutsadığı bedenden uzaklaşır ve yaşlı anlatıcı ile dinleyici çocuğu zamanlar içerisinde karşılaştırır. Böylelikle sahih bir gelenek zincirine kendisini yerleştirmiş olur. Tasavvufi ve Kur’ani hassasiyet bu metinlerde onun öne çıkarmaya çalıştığı temel husustur. Tıpkı çizgilerindeki gökyüzü gibi zamanlar içerisinde değişen bir şey olmayacağı ve hakikatin hep aynı olduğu vurgusu asıl derdidir. Mücadele iyi ile kötünün, hak ile batılın mücadelesidir. Bir de onun Türkçesindeki duruluğun özellikle şiir kısımlarındaki berraklığı şaşırtıcı düzeydedir. Anlatmanın samimiyet derecesinin duygu ve fikre dil üzerinden nasıl döküldüğü bir örnek olarak kanaatimce bu dizelerde aydınlık bir su gibidir.”

Cemile Ağaç Yıldırım.

Eleştiri ve uzlaşı yan yana

“Aycın’ın eleştirel yanında dahi uzlaşmacı tavrını görürüz” diyen Cemile Ağaç Yıldırım da şu ifadeleri kullanıyor: “Sanatı, kültürel bir etkinlik olarak değerlendirdiğimizde, Hasan Aycın çalışmaları bizleri her seferinde bu kültürel etkinliğe davet ediyor. Bu etkinliğin tabanında gizlenmiş fikir altyapısı, mesaj içerikleri Aycın’ı anlamak isteyenler için adeta derin bir yolculuk. Sanatçının gelişmiş ufuk yolculuğunda, yolculuk eden bizler, Aycın’ın eleştirel yanında dahi uzlaşmacı tavrını görürüz. Duygularımızın, dışavurumsal ifadesini izlememize fırsat veren Değerli Hasan Aycın kaleminin, sıhhat ve afiyetle kalmasını diliyorum.”

Yalın ve karmaşık, yerli ve evrensel

İbrahim Demirci, sanatçının albümlerinin isimlerine dikkat çekiyor. Bunun nedenini Demirci’den dinleyelim: “Hasan Aycın’ın ilk albümünün adı: Bocurgat (1989), son albümünün adı Kılağı (2023). Ortalama Türk okuyucusu ne bocurgatı bilir, ne kılağıyı. Bocurgatı da, kılağıyı da ancak sözlüklere bakarak öğrenebilirsiniz. Durumun böyle olmasını olağan da bulabilirsiniz, şaşırtıcı ve üzücü de bulabilirsiniz. Fakat bu durum ile içinde bulunduğumuz hayata ve bu hayatın merkezinde olduğunu sandığımız kendi varlığımıza bakışımızda da aynı uzaklığın, bilgisizliğin, tuhaf yabancılığını yaşadığımızı itiraf etmeliyiz. Ülkemizde de, genel olarak yeryüzünde de insan, özüne ve anlamına yabancılaşmış, değerli ve sorumlu bir özne olmaktan uzaklaşmış, çeşitli örgütlerin -aileden devlete kadar- mekanik veya organik bir nesnesi konumuna sürüklenmiş ve bu sürüklenişi isteyerek veya istemeyerek benimser olmuştur. Hasan Aycın’ın çizgisi, insanın yeryüzündeki konumunun tarihsel ve güncel gerçeklerine, açmazlarına ve elbette ufuklarına ve umutlarına ayna tutan, ışık düşüren, sorular sorduran, cevaplar üreten veya hatırlatan; sade, basit, yalın görünüşünün ardında karmaşık, çok katmanlı; kimi zaman ferahlık ve inşirah saçan, kimi zaman âcizliğimizi ve çaresizliğimizi vurgulayan bir çizgidir. Dünyada daha çok karikatürün ve mizahın hizmetinde olagelen çizgiyi Hasan Aycın, bilgelikle buluşturmuştur. Hayatındaki tevazu ve izzeti, sanatında da tertemiz bir güçle yükseltmiş, pırıl pırıl bir emekle bilemiştir. Onun çizgisinde zaman zaman karşımıza çıkan kesinlik ve keskinlikler, yaralayıcı ve öldürücü değil, iyileştirici ve dirilticidir.”



#Hasan Aycın
#kültür
#Fıtrat
#İnsan
#Ketebe Yayınları
#Kılağı
1 yıl önce