Nazarsız

04:0021/04/2025, Pazartesi
G: 21/04/2025, Pazartesi
Gökhan Özcan

Rastlamışsınızdır; büyük şehirlerdeki konutların emlak ilanlarında bazı daireler ‘manzaralı’ ifadesiyle tanıtılıyor. Vaktiyle bu ‘manzaralı’ dairelerin bir kısmını gezmişliğim var; bu daireler ilk anda sanılacağı gibi dağlara, ormanlara, denizlere seyir imkanı filan sunmuyor çoğu zaman. Önü açık olan ve başka binalarca kapanmamış binalara bu yakıştırma yapılıyor. Benim gezdiğim dairelerde ‘manzara’ denen şey, daha genişliğine görebileceğimiz bir binalar denizi anlamına geliyordu en azından. Biz

Rastlamışsınızdır; büyük şehirlerdeki konutların emlak ilanlarında bazı daireler ‘manzaralı’ ifadesiyle tanıtılıyor. Vaktiyle bu ‘manzaralı’ dairelerin bir kısmını gezmişliğim var; bu daireler ilk anda sanılacağı gibi dağlara, ormanlara, denizlere seyir imkanı filan sunmuyor çoğu zaman. Önü açık olan ve başka binalarca kapanmamış binalara bu yakıştırma yapılıyor. Benim gezdiğim dairelerde ‘manzara’ denen şey, daha genişliğine görebileceğimiz bir binalar denizi anlamına geliyordu en azından.

Biz ne anlıyoruz peki bugün manzara denince? Aklınıza tatilde çektiğiniz fotoğraflar, tatil broşürleri, 8K videolar, dron görüntüleri ve sair görseller geliyor muhtemelen ilk anda. Biraz zorlarsanız köyünüz, çocukluğunuz falan devreye giriyor olmalı. Elbet istisnalar var ama bunlar adları üstlerinde istisna artık, kaide değil! Bugün kalabalık şehirlerde yaşayanlar için manzara kavramı hayatın doğal bir parçası olmaktan çıkmış durumda. Hayatlarımız manzara diyebileceğimiz herhangi bir yere bakmıyor, yazık ki öyle!

“Değişen bir benim, bu bahtı kara,/ Yadırgar sanırım beni manzara:/ Yabancı kalmışım âşinâlara,/ Köyüne geç dönen bir sürgün gibi” diyor ‘Han Duvarları’nda Faruk Nafiz Çamlıbel.

Manzara deyince ille de dağları, denizleri, kırları, ormanları falan da düşünmeyelim haddizatında; manzara baktığımız şey anlamına geliyor, nazar ettiğimiz şey yani! Neye nazar ediyoruz peki biz? Lafı gevelemeden söylersek, ucuna kadar gelen çok daha ucu keskin bir cümleyi serbest bırakacaktır dilimiz: Hayatlarımız aslında hiçbir yere bakmıyor bizim! Elimizdeki dijital ekranlar ve onlardan akan şeyler dışında! Yani nihai manada mesele şu: Gözlerimiz hayata bakmıyor bizim! Nazarlarımız hayata dönük değil!

Birçok itiraz edenlar, yeni optik ve dijital imkanlarla hiç göremediğimiz yerleri, istesek de seyrine varamayacağımız beldeleri, hiç erişemeyeceğimiz ayrıntıları görme imkanımız olduğunu söyleyenler çıkacaktır. Söylediğimin böyle görsel deneyimlerle bir ilgisi yok aslında. Seyahat etmekle de bir nazar kazanılmıyor, örnekleri yığınla! En yakın sosyal medya mecraına bir göz atıverin görürsünüz. Aynı sakızı çiğneyip duruyor çoğunlukla insanlar, bir hayat tecrübesi kazanılmadan turistik ezberler ihya ediliyor bolca.

Hayata bakmak, bir nazar sahibi olmak, hayat penceresinden bir manzarayı temaşa etmek esasen bunların dışında, çok daha içsel bir şey, içimizle yapmamız gereken bir şey. O yok işte bizim hayatımızda! Ne baktığımız kurgusal görsellik denizlerinde böyle içimize dokunan bir ‘manzara’ var ne artık nazar etmeyi neredeyse tamamen bıraktığımız gerçek hayatımızdan bize ulaşabilen bir şey var. Tamamen manzarasız kalmış durumdayız. Israrla, adeta hipnotize olmuş gibi baktığımız şeyler bu nazarsızlığı daha da yerleşik hale getiriyor.

Ralph Waldo Emerson, ‘Doğa’ isimli meşhur kitabında ‘manzara’nın içsel manasına, metafiziğine dair çok düşündürücü şeyler söylüyor: “Günlerin en kutlusu, yaşam şenliğinin en büyük bayramı o zamandır ki gönüllerdeki göz şeylerdeki Birliğe, kaidenin her yerdeki mevcudiyetine açılır ve kişi görür ki olan olması gerekendir, olmaktan başka yolu olmayandır, en iyi olandır. Bu sonsuz mutluluk bizlere yükseklerden dolar ve biz görürüz. O bizim içimizde olduğundan çok, biz onun içindeyizdir”

Bizim ‘manzarasızlığımız’ pencereleri açmakla, yüksek tepelere çıkmakla, uçağa atlayıp dünyanın öbür ucuna gitmekle giderilebilecek bir şey değil… Mesele bizim artık bakmıyor oluşumuzla ilgili! Biz gözlerimizi bir ‘bakışsızlığa’ kilitlemiş, yani nazarlarımızı iptal etmiş durumdayız. Hayatı, içinde yaşayanları, nefes alıp veren şeyleri görmüyoruz, çünkü onlara bakmıyoruz. Seyrimiz tamamen kapalı! Gözlerimiz görme kabiliyetlerini yitirmedi elbet ama biz hayata içimizden bakmayı tamamen bıraktık neredeyse.

“Gerçekten bir şey görebilmek için” dedi beyaz saçlı adam, “gözlerimi sımsıkı kapatmam gerekiyor son zamanlarda!”


#hayat
#nazar
#Gökhan Özcan