|
Paşalar sadece sizi mi yaktı?

Dün gazetemizde haberi vardı.

28 Şubat soruşturması kapsamında Sincan Cezaevi"nde tutuklu bulunan ve haklarında "ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası" istenen 75 kişi hâkim karşısına çıkmış.

Aralarında postmodern darbe döneminin Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir"in de bulunduğu tutuklular tahliyelerini talep etmişler. Çevik Bir, "Devlet ne dediyse, onu yaptık" sözleriyle kendisini savununca, o dönem emrinde çalışan komutanlar, "Yaktın bizi paşam" diyerek emekli Org. Bir"e çıkışmışlar.

Bu köşede en başından itibaren şunu savunuyorum.

Emir komuta zincirinin işlediği ve bunun aksinin mümkün bile olmadığı kurumlarda, eğer emir komutaya dayalı bir kanun dışılık söz konusu olmuşsa, cezaların yukarıdan aşağıya rütbeye göre verilmesinin daha adil olacağını düşünüyorum.

Yine başından itibaren ifade ettiğimiz gibi, devam etmekte olan davalarda karar aşamasına yaklaşıldıkça sanıkların birbirine karşı daha suçlayıcı bir dil kullanması ve "ben yandım o da yansın" anlayışı ile bir itiraf mekanizmasının işlemeye başlaması ihtimal dâhilinde.

Nitekim Ergenekon davası tutuklu sanığı eski Genelkurmay Adli Müşaviri Tümgeneral Hıfzı Çubuklu"nun Salı günü yaptığı son savunmasındaki genel yaklaşımı da bu eksende oldu.

Hükümet aleyhinde kara propaganda yapmak amacıyla kurulan internet siteleriyle ilgisinin bulunmadığını iddia eden Çubuklu, dönemin Genelkurmay başkanları Yaşar Büyükanıt ile İlker Başbuğ"a soruşturma açtırması yönünde görüş bildirdiğini, ancak iki komutanın da kabul etmediğini öne sürdü. Hiç kuşkusuz bu iddia, Büyükanıt ve Başbuğ için hukuki sonuçlar doğurabilecek ağır bir suçlama...

Devam etmekte olan davalarda karar aşamasına yaklaşıldıkça, daha üst seviyede olan komutanlar itiraf eğilimine girenleri döneklikle, rütbece daha alttakiler de üsttekileri zamanında kendilerini kullanmakla itham edeceklerdir.

Aynı suçun ortağı gibi görünen insanlardan birileri içeride hesap verirken diğerlerinin Akdeniz sahillerinde veya orduevlerinde tatilini geçirdiğini düşünmek, herkesin kolaylıkla hazmedebileceği bir gerçeklik değil…

Her ne kadar Sincan"daki tutuklu sanıklar dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir"e "Yaktın bizi paşam" diyerek sitem etmiş olsalar da, aslında yanan tüm milletimiz olmuştur.

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, AK Parti"nin Mayıs ayı başında Kızılcahamam"da yaptığı kampta "Küresel Ekonomideki Gelişmeler ve Türkiye Ekonomisi" başlıklı kapsamlı bir sunum gerçekleştirmiş, 28 Şubat sürecinin tetiklediği ekonomik krizin ülkemize maliyetini 458,6 milyar TL olarak açıklamıştır.

En nihayetine yanan sadece paşalar değil, tüm milletimiz olmuştur.

Ülke fukaralaşmış, ekonomi üzerindeki dış vesayet tavan yapmış, krizin ardından boşanma oranlarında patlama yaşanmış ve yüz binlerce insan da işini kaybetmiştir.

Bir daha o günlere dönülmemesi, sağlıklı ve şeffaf bir sistemin oluşturulmasına bağlıdır. Erkler ayrımı sağlanmadan ülkede adaletten söz etmek kolay değildir

Hiç kuşkusuz bunun öncelikli yolu da, günün ihtiyaçlarına cevap veren çağdaş bir anayasa hazırlanmasından geçmektedir. Bu konuda arzu edilen mesafenin alınamamış olması üzüntü vericidir. Öne sürülen mazeretlerin tatmin edici olduğunu söylemek de şu aşamada mümkün değildir.

Birçok sorunumuza çare olur diye umut ettiğimiz yeni anayasa için seçim takvimlerinde uygun bir yer arayışı içine girmek, hatta bunu birinci iş olarak öncelememek, bu konudaki beklentilerle ters orantılı bir görüntü sunmaktadır.

Bugünkü siyasi iklim ve toplumsal konsensüs ilerleyen yıllarda bu ölçekte iş yapmaya imkân vermeyebilir.

Domino taşı gibi en ufak darbede tüm kulelerin zincirleme yıkılmasını arzu etmiyorsak, her bir anayasal kurumu kendi demokratik görev alanı çizgisinde sabitlemek esas olmalıdır.

Bunun yolu da iyi bir anayasadan ve büyük ölçekli bir zihniyet devriminden geçmektedir.

Yoksa ne yakanlar biter, ne de yananlar…

11 yıl önce
Paşalar sadece sizi mi yaktı?
Habaset ve melanet...
Dost kim? Düşman kim?
Çok hayâtî bir dört sene
Denktaş, Lefter ve ölümler
X’e kısıtlama an meselesi