|
Salgın küreselleşmeye meydan okuyor

Salgının küresel bir boyut kazanması ve özellikle de Amerika’yı derin bir sarsıntıya uğratmasından sonra Çin’e yönelik tehditler açıkça dillendirilmeye başlandı. Tazminat davalarıyla salgın dolayısıyla ortaya çıkan zararları Çin’e ödetmek isteyecekleri yönünde bir kanaat oluşuyor.

Amerika Birleşik Devletleri, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra İngiltere’nin mirasını devralarak, sahip olduğu güç ile küreselleşmenin imkânlarını sonuna kadar kullandı. Bu, İngiltere ve Fransa’nın meydana getirdiği emperyalist bir sistemdi. Amerika’nın devraldığı sistemi Çin’in yönlendirmeye başladığına dair belirtiler ortaya çıktıktan sonra Batı’dan yükselen itiraz sesleri salgınla birlikte açığa çıktı. Batı basınında “elveda küreselleşme” anlamını taşıyan başlıklarla yazılar yayımlanmaya başlamasını önemsemek gerekir. Benzer başlıklarla proletaryaya ve Lenin’e veda edildiği günler çok gerilerde kalmış değil. Çin basınında yer alan yorumlarda küreselleşmenin yara aldığına dair görüşlerin dile getirilmesi sürecin ciddiyetini gözler önüne seriyor.

Amerika’nın, küresel sistem üzerinde hâkimiyet kurma ihtimali olduğu için Çin’den endişe ettiği anlaşılıyor. Amerika için sorun küreselleşmenin kendisi değil. Asya’nın yükselişi ya da yeniden Asya gibi meydan okuyucu ifadeler Batı’nın Amerika kıtasına yerleşmesiyle başlayan döneme alternatif olarak görülmektedir. Özellikle iki binli yılların başından itibaren Türkiye’de sistem değişikliği ya da eksen kayması gibi ifadelerle işaret edilen durumun şimdi daha iyi anlaşıldığını söyleyebiliriz. Batı merkezli dünya çöküyor ve yeni bir dünya kuruluyor. Bu durum, özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra sömürge toplumlarının bağımsızlık sürecinin önemini bir kez daha gösterir. Her türlü olumsuzluklarına rağmen postkolonyal dönem, kendine özgü yerlilik ve millîliklere zemin hazırlamıştır.

Çin basınında dile getirilen, alternatif tedarik zincirlerinin tek merkezli küresel sistemi sarsacağı yönündeki görüşleri kendine özgü yerlilik ve millîlikler bağlamında ele alabiliriz. İngiltere ve Fransa tarafından kurulan emperyalist sistem, ötekileştiriciydi. Avrupa’da yükselen milliyetçilik, emperyal sistem içinde ulus devlet ile sömürge dünyası arasında ötekileştirici bir rol oynamıştı. Sömürgelerden İngiliz veya Fransız anavatanına gelen bir Kenyalı veya Senegallinin, İngiltere veya Fransa’yı anavatan olarak görmesine imkân yoktu. İngiltere ve Fransa’nın sömürgeler dünyası tek merkezden yönetilen bir küreselleşmeye işaret ediyordu. Bu sistem, tek taraflı bir refah üretti. Batı Avrupa ülkelerinin kurduğu bu sisteme Avrupa milletlerinin neredeyse tamamı iştirak etmişti. Fransa’nın öncülüğündeki bir askerî faaliyete Avusturyalı ya da Lehistanlı birinin dâhil olması tuhaf karşılanmadığı gibi sistemin gücü bizzat bu çeşitliliğe dayanıyordu. Kolonilerin Avrupalı milletler tarafından doldurulması hayatî derecede önemliydi. Joseph Conrad’ın “Karanlığın Yüreği” adlı eseri, Avrupalı milletlerin Kongo’daki sömürge macerasına iştirakini gözler önüne serer. Bu, Avrupa merkezli bir küreselleşmenin ortaya çıkardığı sonuçtu. Bu sebeple kendine özgü yerlilik ve millîlikleri önemsemek gerekir.

Sömürgecilik ve emperyalizmi ötekileştirici ulusçuluk bağlamında ele almak gerekir. Sınıfsal bir temelden yükselmiş olmasına rağmen başka milletlere tatbik edildiğinde ulusal ögeler üzerine inşa edilen sömürge sistemi zannedildiğinin aksine tamamlanmış bir süreç değildir. En derin etkilerini zihniyet dünyası üzerinde gösterdiğinden, Türkiye’de yaşanan “kutuplaşma”yı iyi anlamamız gerekir. Emperyal merkezler ötekileştirerek asimilasyona tabi tuttular ve emperyal sistemi medenileştirme misyonu ile tahkim ettiler. Türkiye’nin bağımsızlıkçı siyasetine rağmen ideolojik çevrelerin ulusüstü kurumlara bağlılık göstermeleri, emperyal merkezlerin ötekileştirici asimilasyonunun yol açtığı derin yırtılmaya delalettir. Hâlbuki coğrafyamızda yaşayan bütün dinî ve etnik yapılar, Anadolu’yu da anavatan olarak görmüşlerdir. Arap coğrafyasında ortaya çıkan vatan eksenli romantik söylem, İngiltere ve Fransa karşıtlığı üzerine kuruludur. Arap coğrafyasında Osmanlı karşıtlığı, vatan eksenli ideolojik söyleme dönüşmemiştir.

Bugün Libya, Fas ve Cezayir’de; Somali ve Sudan’da yeniden inşa edilen ilişkileri kendine özgü yerlilik ve millîlikler bağlamında ele almak gerekir. Bunun Kafkaslar ve Balkanlar için de geçerli olduğu açıktır.

#ABD
#FRansa
#Emperyalizm
#Çin
4 yıl önce
Salgın küreselleşmeye meydan okuyor
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’