|
Sert gerçek: Yüzde altmış bir

Birkaç gündür bulunduğum Kahramanmaraş’ta dün yaşadığım iki şeyin ardından geldi TÜİK’in yıllık enflasyonu %61 olarak hesapladığı haberi.

İlki şu: İftar için, Maraş’ta tatlısını çok sevdiğim bir pastaneye girdim. Her zamanki gibi çok iyi yaptıklarını düşündüğüm o cevizli tatlılarından aldım. O sıra içerideki bir müşteri “fıstıklısı da oluyordu bunun, yok mu bugün?” diye sordu. Pastaneci abi “bu sene fıstık fiyatları yüzünden fıstıklı tatlı yapmamaya karar verdik abi. Biz yaparız yapmasına da kim alacak ki?” dedi. Makul buldum pastanecinin söylediği cümleyi. “Olur mu abi, sen yapsaydın alan bulunurdu elbet” demedim mesela. Çünkü bir gün öncesinde Gaziantep’te geçen sene 300 liraya aldığım bir tepsi fıstıklı tatlının 554 lira olduğunu görmüş ve “fıstıklı tatlı alınmaz artık” diye düşünmüştüm.

İkincisi de şu: İftardan sonra dostlarla çay içmeye gittiğimiz bir kafe-restoranın Ramazan menüsüne takıldı gözüm. Ortalama sayılabilecek menü kişi başına 160 liraya satışa sunulmuştu. Kendimi ister istemez “Maraş iyiymiş, bu menüye İstanbul’da 300 lira yazması gerekir bir lokantanın” diye düşünürken yakaladım.

Bir iftar menüsünün 160 lira olmasını da “makul” bulan bir yere gelmiş zihnim. Bir bakıma, hayat pahalılığına alışıvermişim.

İşte bu sabah da TÜİK’in açıkladığı %61 enflasyon rakamının detaylarına bakıyorum. Geçen yılın mart ayına göre en büyük artış %99,12 ile ulaşımda olmuş. Ulaşımı, %70 ile gıda ve alkolsüz içecekler grubu, %69 ile ev eşyası takip etmiş.

Bu rakamların peşine İngiltere’de artan enerji rakamlarını protesto etmek için sokağa dökülen insanların haberini okudum ve Makron’a “4.000 Euro kazanıyor ve geçinemiyorum” diyen o Fransız’ın videosunu izledim.

Hayır hayır. “Sadece Türkiye’ye mahsus değil, hayat pahalılığı tüm dünyada devasa bir soruna dönüştü” demeyeceğim çünkü zaten bunu biliyor olmalısınız. En fazla “bilmez gibi yapabilirsiniz” ama bu da sizi hayat pahalılığını değil iktidarı hedef alan biri haline getirir. Neyse, bu bir başka bahis.

İki hususu çok merak ediyorum. Birincisi, Rusya-Ukrayna Savaşı’nın bu yıl ülkemizde turizmi nasıl etkileyeceği. Dünyanın en dengesiz finansal girdilerinden biri olan turizm girdisi bu yaz kötü giderse ülkemiz adına doğuracağı sonuçlar tartışmasız can sıkıcı olacak. Bu ekonomik düzlemde durgun geçeceği az çok belli olan yaz mevsiminde bir de turist gelmezse sonbaharda her şey çok sertleşir.

Merak ettiğim ikinci husus ise şu: Yeni Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişçi, göreve gelir gelmez verdiği “ilk hedefimiz vatandaşımızın ihtiyacını karşılamak” sözünde durabilecek mi?

Biliyorsunuz, geçtiğimiz iki yaz Türkiye’de yetişen tahıl, sebze ve meyvenin kahir ekseriyeti ihracata gidince fiyatlar bir türlü bir dengeye oturmamış, hatta alt-orta sınıflar için bazı gıdalara erişim ciddi sıkıntı olmuştu.

Hayır. O çok şey bildiğini zanneden komedyen-şaklaban arası arkadaşın 600 lira olan erik fiyatı üzerinden iktidara sallamasıyla karıştırmayın bu dediğimi. Patlıcanı, domatesi, biberi kastediyorum. Zaten bu yıl üretim maliyetlerinin epeyce arttığını düşündüğüm meyve-sebze fiyatları bir de piyasa arzı bakımından kısıtlı hale gelirse ekonomisi daralan millet daha da zorlanacak demektir.

Bana “ne olacak peki?” diye soranlara biri tespit, diğeri temenni olan iki şey söylüyorum bu ara. Temenniden başlayayım. Turizmin başına bir şey gelmez, ihracat rakamları da planlandığı istikamette devam ederse makro planda zaten yükselişte olan ekonomimiz hane halkı gelirlerine de yansır sonbaharda. Aksini ise düşünmek istemem. Allah muhafaza buyursun.

Tespitim ise daha önce yaptığımda çok tepki aldığım bir tespit, ama üzülerek belirteyim ki gerçek olan bu. Dünyada 2000’li yılların ana ruhu olan “orta sınıf kalkınmacılığı” fikrinin sonuna pandemi ile gelmiş bulunmaktayız. Petrol fiyatları ve Rusya-Ukrayna Savaşı da bu sona tuz-biber oldu.

İngiltere’de, Fransa’da, Almanya’da, Türkiye’de vd. “orta sınıf masalı”nın bittiği, ekonominin çok yeni dengelerle tekrar düzenleneceği; bu yeni düzleme uyumlanamayan ülkelerin patır patır döküleceği yeni bir dünya burası. Ve kabul edelim ki bu yeni dünyaya karşı orta sınıfların hiçbir hazırlığı ve pratiği yok.

Tabii ki kehanet sayılabilir söylediğim ama yeni düzenin başat sınıfları lümpenler ve fazlasıyla şişmiş prekarya olacak bence. Bunu, bir başka yazıda uzun uzadıya konuşabiliriz sanki.

Bitirirken “işin kötüsü”nü de söyleyeyim. İşin kötüsü, bütün bunları sükûnetle ele alabileceğimiz bir vasatımız kalmış görünmüyor.

Sert gerçeklerin dünyasında politik kavgalar da sertleşiyor çünkü. Ben dahil herkes elindekini karşısındakinin kafasına atmanın derdinde. Çıkışı böyle bulamayacağımız ise çok açık.

#Kahramanmaraş
#TÜİK
#enflasyon
2 yıl önce
Sert gerçek: Yüzde altmış bir
Vazifeden kaçanlar ve başımıza dert açanlar
İsmailağa buluşması
Nezahet, Zarafet ve Nezaket...
İmalat PMI, kredi kartı harcamaları ve Fed
Kim bu çılgın tüketiciler