|
Diyelim ki bizi güldürdünüz; peki ya sonra?

Neo-Liberalizm, konformist kafa, tembel zeka, dünyanın her yerinde "sivilliği" "zor zenaat" kabûl edip "inisiyatif" illetine uzak durmuştur.

Geçtiğimiz yüzyılın ikinci yarısı, teknolojik aklın insanı içine sürüklediği dünya çapındaki karamsarlığa şahit oldu. Özellikle 1950-1970 arası zaman diliminde, bütün dünyada gençlik, yeni bir şey söylemek istiyordu. Yaşamın onlara II. Dünya Savaşı münasebetiyle sorduğu o ağır ve ezici soruyu, yeterince derin ve anlamlı bir cevapla karşılamak gibi bir mecburiyetle yüz yüzeydiler. On milyonlarca insanın ölmesi ve sakat kalması, herkes için uzun sürmüş bir iyimserliğin sonuydu. Bu sebepledir ki, sözkonusu yıllarda ortaya çıkmış her sanat akımının, her gençlik kültürünün içinde, çıldırmaktan yapılma bir ton mutlaka vardır. O dönemin gençleri, daima asık suratlı ve içe dönüktür. (Bana şimdi ''hayır'', ''68 güler yüzlü ve çılgınca eğlenceli bir dönemdir'' diyeceklere, bunların aslında melankoli kökenli olduğunu söylemek zorundayım. Octavio Paz''ın "Yalnızlık Dolambacı"nda söylediği şeyler bu açıdan manidardır doğrusu).

O kuşağın, 1970''lerden sonra (ki bu ABD''de Neo-Liberalizm Dönemi''nin başlangıcıdır) peydahlanan çocukları ise, bilenler bilir, omuz hizasından yukarısına hitap eden şeylere kayıtsız ve (bir önceki kuşağın aksine) biyolojik yaşamdan ötesine kafası basmaz anlamında "Yuppie" diye anıldı.

Büyük Kutsal Şey ($), o zamana kadar üretilmiş ne varsa kendine secde ettirmeye başladığında, 1970''lere kadar üretilmiş her türlü değer bu çocuklar tarafından ona kurban edildi. 1970''lere kadar herhangi bir eylemin veya varlığın ne kadar değerli olduğu, yani "anlamlı" olduğu önemliydi; 1970''lerden sonra ise ne kadar "kutsal" olduğu, yani "kaç dolar" ettiği önem kazanmaya başladı.

Hoş, bu Türkiye için de böyleydi. 1980''lere kadar sağda olsun solda olsun, herkesin ciddiyetle üzerinde durduğu genel bir problemi vardı. Ne kadar sığ ve sümmetedarik olursa olsun, her ideolojinin, Türkiye''nin tamamına ilişkin diğerkâm ve fedakârlık dolu "emelleri" vardı.

Ancak o BKŞ ($), biraz gecikmeli de olsa Özal''la birlikte Türkiye''yi de etkisi altına alınca, Türkiye''nin "Yuppie" Kuşağı da yavaş yavaş doğdu.

Neo-Liberalizm, konformist kafa, tembel zeka, dünyanın her yerinde "sivilliği" "zor zenaat" kabûl edip "inisiyatif" illetine uzak durmuştur. Burada gördüğümüz de odur işte. Beyazıt Öztürk çıkıp Siyaset Meydanı''nda "Bu ülkenin cumhurbaşkanı Çevik Bir olmalıdır" derken, beni şaşırtmadı aslında. İnsanîlik, kırılganlık (bu ikincisi Orhan Pamuk''un da favori kavramı!) ve kibarlıktan bahsedip, öyle güle oynaya bir askeri sivilleri yönetmeye çağırırken, kelebeğin kanatlarını neşe içinde ayıklayan bir çocuk gibi masum ve tertemizdi aslında. Tam bir Yuppi''ydi o anda.

Ve Cem Yılmaz ve Yılmaz Erdoğan. "Harcamaktan" başka neydi onlar? Toplumun refah seviyesi en yüksek çocuklarını güldürmüyorlar mıydı sanki. Peki güldürüyorlardı da ne oluyordu? O çocuklar zaten "öldürecekler", "harcayacaklardı" zamanlarını. Çünkü onunla ne yapabilecekleri konusunda en ufak bir bilgiye sahip değillerdi ki! "Zaman" ile ne yapabilirdi onlar?

"Üçlü" diyorlar; bu güldürü "teslisi" Türkiye Yuppi kültürünün en önemli ilâhiyatçılarından yalnızca bir ayağı temsil ediyorlar. Öteki ayakları da kısmetse sonra...

24 yıl önce
Diyelim ki bizi güldürdünüz; peki ya sonra?
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’