Hayat zor, zaman modern, insan gafil

04:0027/12/2025, Cumartesi
G: 27/12/2025, Cumartesi
Serdar Tuncer

“İstanbul’u yenileştiren ve yerlisini şaşırtan istilaların en gizlisi ve en tesirlisi yabancı saatlerin hayatımıza girişi oldu. ‘Saat’den kasdımız zamanı ölçen âlet değil, fakat bizzat zamandır. Eskiden kendimize göre yaşayışımız, düşünüşümüz, giyinişimiz ve kendimize göre dinden, ırktan ve an’âneden hayat alan bir zevkimiz olduğu gibi, bu hayat üslubuna göre de “saat”lerimiz ve “gün”lerimiz vardı. Müslüman gününün başlangıcını şafağın parıltıları ve sonunu akşamın ışıkları tayin ederdi.” Üç ayların

“İstanbul’u yenileştiren ve yerlisini şaşırtan istilaların en gizlisi ve en tesirlisi yabancı saatlerin hayatımıza girişi oldu. ‘Saat’den kasdımız zamanı ölçen âlet değil, fakat bizzat zamandır.

Eskiden kendimize göre yaşayışımız, düşünüşümüz, giyinişimiz ve kendimize göre dinden, ırktan ve an’âneden hayat alan bir zevkimiz olduğu gibi, bu hayat üslubuna göre de “saat”lerimiz ve “gün”lerimiz vardı. Müslüman gününün başlangıcını şafağın parıltıları ve sonunu akşamın ışıkları tayin ederdi.”

Üç ayların gelişiyle kendimize biraz daha çeki düzen vermemiz gerektiğine dair bir yazı kaleme almak için masanın başına oturunca gönlüme Ahmed Haşim merhumun ‘Müslüman Saati’ başlıklı yazısı düştü. Girişte alıntıladığım pasaj o yazıdan. Hâlâ okumadınızsa lütfen bulup o şahane yazıyı okuyunuz.

İnsan zaman ve mekanla iç içe ve enteresan bir alışveriş içinde. Zaman ve mekanı kendi değerler sistemine göre insan biçimlendiriyor gibi dursa da zaman ve mekan da insana biçim ve renk veriyor. Oturduğunuz ev, yaşadığınız mahalle ve şehir sizin tasavvurunuzdan ilhamla inşa edilmişse o şehirde ve o evde sizin değerler sisteminiz yaşıyor, boy atıyor, çiçeğe duruyor. Aksi bir durumda ise siz yaşadığınız ev ve şehrin sinsice icbar ettiği kimliğe bürünüyor, kökünüzden kopuyor, çürüyor, nihayet farkına varmadan kendinizden bir başkasına dönüşüyorsunuz. Bu ilişkinin mekana bakan tarafını, Sadeddin Ökten Bey Hocamın ‘Müslüman apartmanda oturmaz!’ ihtarını tefekkürünüze emanet ederek şimdilik bir başka yazıya bırakalım. Zira şu anda derdimiz ‘zaman’la.

İman edip salih ameller işleyen, birbirlerine sabrı ve Hakkı tavsiye eden ve bu suretle hüsrana uğrayanlardan olmaktan kurtulacağına inanan Müslümanlar için, gün yirmi dört saat değil beş vakittir. Bu şuurdaki insanlar randevularını, yolculuklarını, mesailerini, uykularını, yemeklerini, ziyaretlerini, hobilerini hülâsâ gün ve gece içinde yapacakları işlerinin tamamını namaz saatlerine göre tanzim ederler. Namaz onlar için günün telaş ve koşuşturmacası arasında bir fırsatını bulup aradan çıkarılan bir ibadet değil; bilakis sâir her bir şeyi bıçak gibi kesen bir esastır! Gün ilkin namaz vakitlerine bölünür sonra iki vakit namaz arasında yapılacak işler tayin edilir. Asr’a yemin eden Rabbe kulluk diye bir derdi olan kimseler için olması gereken budur.

Müslüman için haftanın kalbi, gönlüne bayram olan Cuma’dır. İki gün tatil yapma zarureti var ise o günlerden birisi mutlaka Cuma olmalıdır. Siz bakmayın bazı cahil yobazların okullarda Cuma namazı için ara verildiğinde ortalığı birbirine kattıklarına. Onlar Yahudi’nin Cumartesi’si ve Hıristiyan’ın Pazar’ına tatil yapılacak seküler günler muamelesi yapar da sadece Cuma’yı dinle ilişkili zannederler. Mazurdurlar, zira onların kavgaları dinle değil İslam’ladır!

Senenin on iki ayına sultan olan Ramazan-ı Şerif, Müslüman için koca bir senenin fani ve günah lekeli keşmekeşinin rahmet ve bereketle telafi ve tathir iklimidir. Ramazan’ın müjdecisi olan Receb ve Şaban ayları, sultana gafil yakalanmayalım, misafir gelmeden önce ortalığı toparlayalım ve çeki düzen verelim diye bize lütfedilen öncü birlikler, müjdeci süvariler gibidir. Regâib, Berat ve Mirac Kandilleri üç ayların geldiğini görmeyen körler ve duymayan sağırlar için, o müjdeci süvarilerin elinde kâh tokmağın her inişinde “Yektir Allah” nidasıyla dağları çınlatan mukaddes bir köstür kâh alevleri kıtalar ötesinden görülen nurlu bir meşale.

Nal seslerinin köslere ve oradan kalp ritmimize karıştığı, nurdan meşalenin yüzümüzü aydınlatmaya başladığı mübarek günlere bu sene de kavuştuk, şükürler olsun.

Receb ve Şaban aylarının bereketlendireceği bir ahvale bürünmeli şimdiden tezi yok. Tövbe ve istiğfarlarla yıkamalı gelmekte olan sultanın yollarını. Küçelere su sepmeli yar gelende toz olmasın diyerek. Pazartesi ve Perşembe oruçlarından güller dökmeli Ramazan-ı Şerifin yollarına. Bir hatim başlamalı şimdiden, okuyacağımız her bir cüz misafire kalbimizin adresini tarif eden bir pusulaya dönüşmeli. İnfak ve tasadduk kapısını iyice aralamalı, sol el sağ ele bakamamaktan kör olmalı, dudak yorulmalı güzel sözden ve yüz dosta tebessümden. Hiç olmazsa birkaç seher vaktinde yanmalı evimizin ışıkları, teheccüde serilmeli seccadeler, sahurları hatırlamalı evimizin köşe bucağı.

Ramazan alıp başını giderken bizi biraz daha insan eylemişti hani, biraz daha kul, biraz daha kalbimize yakın. Hayat zordu, yaşamak ağrı, zaman modern ve insan gafil… Bıraktığı gibi kalamadık hiçbirimiz. Örselendik, hırpalandık, kirlendik. Gittiği gibi kalamayışımızı hoş görür o, ama hiç olmazsa bulmak istediği gibi…


#hayat
#zaman
#insan