|
Nasıl yani?

En son "hain demeci"ni ne zaman okudum? Ege Ordu Komutanlığı'ndan emekli olan orgeneralle ilgili bir haberdi yanlış hatırlamıyorsam...

Değerli orgeneral, kendisi gibi düşünmeyen herkesi tek kalemde "vatan haini" ilan ediyordu.

Hain arama alışkanlığı, eskilere, Cumhuriyet'in ilk yıllarına dayanıyor... Türk tarihinin birçok döneminde, şartlara ve konjonktüre göre birtakım "hainler" türetilmiş ve bu durum iç politikanın manivelasında kullanılmıştır.

Esasında "içe kapanmacı" ideolojilerde böyle şeyler yadırganmaz. Ortada kurtarılacak bir memleket varsa, mutlaka hainler ve bu hainlere karşı savaşan kişiler bulunacaktır...

Değerli general, "bu hainlerin yeni yetiştiğini, başka hiçbir ülkede böyle vatanını satan kişilere rastlanmadığını" söylüyordu ki, azıcık tarih karıştıranlar bu bilginin yanlış olduğunu görecektir.

İstiklal Mahkemesi uygulamalarını hatırlatmak istemiyorum...

Daha yakın örnekler var. Sıkıyönetim Mahkemeleri kayıtlarından yeterli miktarda haine ulaşmak mümkün. Belki de bu hain bolluğudur sürekli "birileri"ni vatanı kurtarmak zorunda bırakan...

Murat Belge'nin de vukufiyetle saptadığı gibi, "Generalin fikir ve rütbe arkadaşları 20. yüzyılın başından itibaren durmadan hain tespit ettiler. Nurettin Paşa, Ali Kemal'i kışkırttığı insanların eline verip linç ettirdi, asılı cesedinin üstüne de 'Artin Kemal' diye yafta yapıştırdı. Kenan Esengin'in 'Milli Mücadelede İhanet Yarışı' diye bir kitabı vardır. Generallerden Faruk Güventürk'ün yeşil takke giyiyor diye bir adamı sokaklarda sürüklediğinin fotoğraflarını hatırlarız. 27 Mayıs'ın, 12 Mart'ın, 12 Eylül'ün genel askeri söyleminin yanı sıra sıkıyönetim komutanlarının bildirilerini hatırlarız. Türkiye'de 'hain' hiç yeni çıkmış olabilir mi?"

Diyorum ya, hiç de güncel zaruretlerden kaynaklanmıyor bu hain edebiyatı.

Hep vardı.

Bundan sonra da olacağının işaretlerini görmek zor değil.

Bu edebiyatın can sıkıcı olduğunu biliyorum... Edebiyatın kendisinden çok, bu edebiyatı yapabilme ayrıcalığına sahip kişilerin konumu can sıkıcı... Bunların medyada da birtakım uzantıları var. Farklı bir şey söylediğiniz, demokrasilerde normal karşılanan tutum ve davranışlara girdiğiniz andan itibaren, bu yaftayı kullanma ayrıcalığına sahip kişiler tarafından birden "hain" ilan ediliveriyorsunuz.

Demokratikleşmeyi mi savunuyorsunuz?

Hainsiniz!

Kıbrıs meselesinin, uluslararası hukuka göre bir çözüme kavuşturulması gerektiğini mi söylüyorsunuz?

Hainsiniz...

Farklılıkların ve karşıtlıkların catışma nedeni olmadığını, pekala demokratik vasat içinde birarada yaşayabileceğimizi mi savunuyorsunuz?

Kafadan hainsiniz!

Belki de "vatanseverlik" denilen şeyin ne olduğunu tartışmak lazım... Belki o zaman nereden ve nasıl türediğini bilemediğimiz "hain olgusunu" daha iyi anlayabiliriz.

Kendisi gibi düşünmeyenleri bir kalemde hain ilan eden eşhas, kuşkusuz, bu cesareti vatana bağlılığından alıyor. Zımnen, ötekini dışarıda bırakan bu vatana bağlılık cesaretinin bazen nelere yol açtığını "tanırım, iyi çocuktur" sözlerinin sarfedilmesine yol açan Şemdinli olaylarından da biliyoruz.

Bir emekli general de çıktı, Güneydoğu'da görev yaptığı dönemde, "yeni gelen hakim ve memurlar işlerini ciddiye alıp hizaya girsinler diye, evlerinin yakınına bomba attırdığını" söyledi.

İçinizden "Nasıl yani?" dediğinizi duyar gibiyim.

Nasıl yani?

Hakim ve savcı evlerinin yakınında patlayan bombalar emekli general Altay Tokat'ın eseri miydi?

Doğrusu insan ne diyeceğini bilemiyor. Ne denebilir ki?

Diyebilirsiniz ki, "General suçunu ikrar etmiş. Öyle böyle değil, basbayağı bir suç..."

Fakat, durumun bu cümleyle geçiştirilebilecek kadar basit ve sıradan olduğunu düşünmüyorum. Düşünemiyorum. Bu "vatana bağlılık cesareti" daha çok korkutuyor beni.

Nasıl korkutmasın?

Bu gidişle, üzerinde vatanseverliğimizi kanıtlayacağımız bir vatan da kalmayacak elde...
18 yıl önce
Nasıl yani?
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle